Ölüm ve Ölüm Kaygısı Üzerine
Ölüm kavramı insanlığın var oluşundan beri üzerinde düşünülmüş, araştırmalar yürütülmüş yani her zaman merak konusu olmuştur. Ölüm ve yaşam kavramları çok farklı anlamlara gelse de birbirinin tamamlayıcısıdır. Yaşamı ve ölümü bir bütün olarak algılamak daha işlevsel yaşam sürülmesi açısından oldukça mühimdir.
Ölümle çok küçük yaşlarda tanışmışızdır. Ölümden kurtuluş olmadığının sanıldığının daha aksine erken yaşlarda öğreniriz. Ölüm her dönemde, her yaşta ve her çevrede farklı anlamlar ifade etmiş hatta ileri gidecek olursak da bireyden bireye farklılık göstermiştir. Ama temelde: acı duyma, yakınlarını kaybetme, belirsizlik, yalnızlık, cezalandırılma, bedeniniz kaybetme ve yok olma gibi anlamlar ifade eder.
Ölümü kabullenememe hatta farklı bir yaklaşım olarak ölüm üzerine düşünmeme kişiyi yorucu ve işlevsel olmayan bir mücadelenin içine sürükler. Var olmayı sürdürme dileği ile kaçınılmaz ölüm bilinci arasında kesintisiz sürüp giden bir çatışma vardır. Kişi ölümü kaçınılması, mücadele edilmesi gereken bir olgu olarak belirler ve bizlere her an çok yakın olan bu kavram üzerinde nafile bir çaba harcar. Yaşam enerjisini verimsiz kullanır. Hatta bu durum çok farklı şekillerde yaşamına nüfuz eder. Kimi zaman somatizasyonlar, takıntılar ve ruhsal bozukluklar olarak ortaya çıkar.
Ölümü biliyoruz, akıl yoluyla kavrıyoruz fakat aklımızın bizi başa çıkamayacağımız dozda kaygıdan koruyan bilinçdışı ölümü kabul edebileceğimiz formda saklamakta ve nadiren de yüzeye yani bilince salmaktadır.
Ölüm gerçeğine uyum sağlayabilmek için, onu yadsıma ya da ondan kaçıp kurtulama yolları tasarlamada üstümüze yoktur. Çocukluğumuzda anne ve babamızın verdiği güvenin yanı sıra dini ve dünyevi masallarla onu gölgeleriz. Onu bir canavara, şeytana benzetir düşlerimizde oyunlarımızda meydan okuruz. Örneğin karabasan amacına ulaşmamış bir düştür; kaygıyı denetleyemeyerek uykunun bekçisi rolünde başarısız olmuş ve hepsinin temelinde aynı güdüden, işlenmemiş ölüm korkusundan fırlayıp bilince ulaşmıştır.
Oyunlar yoluyla onu kaçınılması gereken bir varlık olarak görmek de gerçeğinden daha az korkutucu gelir çünkü ondan kaçabiliriz. Yaşımız büyüdükçe ölümü kafamızdan çıkarmayı öğreniriz. Dikkatimizi başka şeylere veririz. Bir takım savunma mekanizmaları kullanırız. Maskelemek ve bastırmak ölüm kaygısıyla baş etmek üzere kullanılan savunma mekanizmalarıdır. Maskelemekten kasıt bireyin kendini dünyevi işlere kaptırması, belki de bu dünyaya kök salmanın bir aracı olarak düşünüp çok fazla mal varlığına sahip olmak istemesi şeklinde açıklanabilir. İyi eğitim almış önemli başarılara ulaşmış çocuklar yetiştirmek de dünyaya kök salmamızın bir aracıdır bilinçaltımızda. Bastırmak ise kişinin ölüm üzerinde düşünmeyi reddetmesi olarak tanımlanabilir. Bu mücadelelerin nafile olmasının sebebi de her insanın ölüm gerçeğini biliyor ve bilinçaltında da olsa kabul edip korkuyor olmasıdır.
Aynı zamanda da ölüme olumlu bir anlam da yükleriz. Bir çoğumuzda ölüm kaygısından insanlığın ortak nihai sonuna kavuşacağımızı düşünerek yani ölümden sonraki yaşamı düşünerek kurtulmaya çalışır. Tinsel bir gerçeklikle ölümsüzlüğü yakalamaya çalışırız. Oysa önemli olan insan yaşamının kaçınılmaz bir evresi olarak ölümü kabullenip şu anki hayatımızı en iyi şekilde yaşamaya odaklanmaktır.
Yalom, ölümle yüzleşmenin bir şeklinin de anne ve babanın ortaya koyduğu örneklerle belirlendiğini ifade etmektedir. Anne ve babaların çocuklarına verebileceği son armağan ölümü olgunlukla karşılamayı öğretmektir.
Varoluşçu psikoloji ölüm kavramı üzerinde oldukça mühim açıklamalarda bulunmuştur. Ölümü kabullenmenin kişinin yaşamını daha iyi değerlendirmesine yol açacağına ve daha derin anlamlı ilişkiler kurup bitmesi pek tabii mümkün olan yaşamı en işlevsel şekilde değerlendirilmesi yönünde bir itki oluşturacağını ifade etmektedir. Diğer türlüsünü Otto Rank’ın tek cümlesiyle özetlemek mümkün görünüyor: “Ölüm borcundan kaçınmak için yaşam kredisini reddetmek.”
Yani ölüm üzerine gelişen saplantılarımız gücünü varoluşun diğer alanlarının fakirleşmesinden almaktadır. Önce yaşamın diğer alanlarını zenginleştirmeli sonra da bu saplantıdan kurtulmalıyız. Keyif aldığımız etkinliklerde bulunmalı, dostlarımızla sıcak ilişkiler kurmalı, doyum sağlayacağımız işlerde çalışmalıyız. Yaşamın anlamını bulabilmemiz için varoluşumuzda gerekli alanı açmalıyız.
Ölümle yüzleşme fikri bir çoğumuza saçma ve hatta mantıktan uzak gelebilir ama yaşamın acımasız gerçekleriyle yüzleşmek radikal değişimler için müthiş bir yoldur. Kişiyi harekete geçirir ve ona sunulan yaşam kredisini son kuruşuna kadar en etkili şekilde kullanmaya iter.
Yukarıdaki yazıyı oluştururken benim de çok fazla yararlandığım ve ölüm kaygısı üzerine çalışmalarını çok beğendiğim psikoterapist Irvin D. Yalom’un eserlerinden bahsetmek istiyorum.
Annem ve Hayatın Anlamı, Aşkın Celladı, Günübirlik Hayatlar
Bu üç eserde Yalom’un gerçekleştirdiği gerçek psikoterapi öykülerini içermektedir. Öykülerin çoğu ölüm kaygısı yaşayan, yakınlarının ölümüyle baş etmekte zorlanan hastalarla ilgilidir. Ölümcül kanseriyle baş etmekte zorlanan Paula’nın başka kanser hastalarına nasıl yardımcı olduğu, temelde iyi bir insan olsa da başkalarına karşı acımasız davranın lenfoma hastası Carlos’un ölüm döşeğindeyken Yalom’a “Hayatımı kurtardığınız için teşekkür ederim.” demesi, Rick’in çok zengin olmasına rağmen huzur evinde yatması ve huzur evindeki düzenin bilinçaltında, “ölüme hep beraber hareket etmek” düşüncesi olması gibi bir dolu şaşırtıcı diyalog ve tespitlerle dolu kitaplardan bahsetmekteyiz. Eğer siz de ölüm konusunda yardım alma ihtiyacı hissediyor ya da merak duyuyorsanız bu kitaplardan yararlanabilirsiniz.
Varoluşçu Terapi
Bu eserde ise Yalom, psikoterapi öykülerinden çok Varoluşçu Terapinin temel taşlarından detaylıca bahsetmiştir. Kitabın ilk kısmında ölüm teması işleniyor. Ölüm olgusunun çocukluktan yetişkinliği nasıl şekillendiğini ve anlamlandığını ifade ediyor. İkinci kısım ise özgürlük. Bu kısımda özgürlük ve sorumluluk arasındaki bağıntının altı çiziliyor. Kişinin yaşamının dizginlerini eline alması gerektiğine vurgu yapılıyor. Üçüncü kısım ise yalıtım. Ölüm ve varoluşsal yalıtım arasındaki bağıntıya vurgu yapılır. Yalom’a göre “ölüm en yalnız insani deneyimdir, kimse kimsenin ölümünü bir diğerinin elinden alamaz.” Dördüncü kısım ise anlamsızlık. Bu kısımda ise insanlar için nihai amacın anlamı sorgulanır. Bolca alıntı ve örnekler ile okunması keyifli bir eser ortaya çıkmıştır.
Ölüm Korkusunu Yenmek - Irvın D. Yalom
Yalom, yaşadığını hissetmek için sadece çarpan bir insan kalbini avuçlarında tutmaya ihtiyaç duyan bir adamın anılarını bizlerle paylaşıyor. Yazarın geçmişine de kısa bir bakış niteliğinde olan Ölüm Korkusunu Yenmek, bir bastırma, yüzleşme ve iyileşme hikâyesi.
Bugünü Yaşama Arzusu - Irvın D. Yalom
Rutin bir doktor kontrolünde ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen saygın psikiyatr Julius Hertzfeld uzun mesleki geçmişini gözden geçirmeye karar verir ve yirmi yıl kadar önce terapide başarısız olduğu seks bağımlısı Philip ile iletişime geçer. Philip, Julius’un terapisi işe yaramasa da Alman filozof Arthur Schopenhauer’in öğretileri yoluyla mucizevi bir şekilde bağımlılığından kurtulduğunu iddia etmektedir ve dahası, şimdilerde felsefi danışman unvanı almak için eğitim görmektedir. Grup terapisi herkese yarar sağlayacaktır.
Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş - Jose Saramago
Adı bilinmeyen bir ülkede, dünya kuruldu kurulalı görülmemiş bir olay gerçekleşir: Ölüm, o güne kadar yerine getirdiği görevinden vazgeçer ve hiç kimse ölmez. Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayal kırıklığı ve kaosa bırakır.
İvan İlyiç’in Ölümü - Tolstoy
İvan İlyiç’in Ölümü, son günlerinde, ölümle önce mücadele eden, daha sonra çaresizce kendisini ona bırakan bir adamın yaşadıklarını anlatır. Yüksek rütbeli bir yargıç olan İvan İlyiç, iyi bir hayat yaşadığını düşünür; ancak hasta yatağında ölümün yaklaştığını anladıkça, yavaş yavaş aslında ne kadar boş bir ömür sürmüş olduğunu fark eder.
Güneşe Bakmak - Irvın D. Yalom
Ölüm korkusu insanları hayvanlardan ayıran şeydir; her din, her kültür bu korkuyu yatıştırmaya çalışmaktadır. Yalom, yaşadığımız anksiyetelerin çoğunun özünde ölüm korkusunun yattığını söylüyor. Bunu anlamamız ise genellikle bir “uyanma deneyimi” sayesinde gerçekleşir: bir rüya, yakınını kaybetme, hastalık, travma, yaşlanma…
Ölüm Meleğiyle Randevu - Mehmed Uzun
Ölüm Meleğiyle Randevu, modern Kürt edebiyatının ve romanının yaratıcısı, romancı, denemeci Mehmed Uzun’un, ölümünden önce kaleme aldığı ve kitaplaşmamış son denemeleriyle söyleşilerinin derlemidir.
Karamazov Kardeşler - Dostoyevski
Metafizik romanlarının belki de en büyüğü olan "Karamazov Kardeşler" hayata, ölüme, Tanrıya, insan ilişkilerine, özgürlüğe, ideolojilere dair muazzam sorgulamalarla dolu büyük bir yapıttır.
İlgili Filmler
Harold and Maude (1971)
Babasını kaybeden Harold, annesinin ilgisini çekmek için çeşitli intihar numaraları yaparak annesinin ilgisini çekmeyi başarır. Evliliğe yanaşmaz çünkü ölüme bağlıdır. Yolu Maude ile karşılaşır.
Ordinary People
Büyük oğlu vefat eden bir ailenin ölümü karşılayış biçimi oldukça güzel aktarılmıştır.
Lorenzo’s Oil
Mutlu bir ailenin oğlu ölümcül bir hastalığa yakalanır. Aile oğlu için çözüm aramaya ve bilinmezliğe göğüs germeye çalışır.
Amour
Yaşlılık döneminde olan çift Anne’nin atak geçirmesiyle yeni bir döneme girer.
Dead Man Walking
İdama mahkûm edilmiş bir katil ve bir rahibenin yolu kesişir. Kurbanın ailesiyle iletişime geçen rahibe aynı zamanda katille de yakınlaşmaya başlar.
Yeşil Yol
Gardiyan Paul ve iri yarı siyahi bir adam olan John arasındaki dostluk filme konu olmaktadır.
Yorumlar