Aynı adlı öyküsüyle 1969’da Uluslararası Bordighera Mizah Hikayeleri Ödülü’nü alan Taner, yedi hikâyenin yer aldığı bu derlemede de tıpkı diğer öykülerinde yaptığı gibi mizahi ton ve ironik üslubuyla toplumsal ve bireysel aksaklıkları okura sunmuştur.
Sancho’nun Sabah Yürüyüşü: Devlet Konservatuarında bale öğrencisi olan Hülya burs alıp Londra’ya gidince köpeği Sancho’yu gezdirmek babasına kalmıştır. Çankaya etrafında başlayan ve sona eren bir gezinti sırasında Sancho, karşılaştığı türdeşlerin de vasıtasıyla toplumsal statüleri, yüzeysel, çarpık ve menfaate dayalı ilişkileri, insanlığın ikiyüzlülüğünü, dönemin bürokrat ve siyasetçilerinin içinde bulundukları durumu tüm açıklığıyla gözler önüne serer.
Piliç Makinesi: Nesrin, beş yıl önce Akçay’da boğulunca kocası; karısının uzaktan yeğeni, iki evlilik ve sayısız ilişki yaşamış 23 yaşındaki Serap’la bir ilişki yaşamaya başlamıştır. Ne salt cinselliğe dayalı bu ilişki ne eşi evden kaçan arkadaşı Nurettin’e verdiği öğütlerin onda yarattığı kahramanlık duygusu ne Alman Hastanesi’nde yatan Ali Rıza Beye yaptığı ziyaret ne de doğduğu evi görmesi anlamını kaybettiği yaşamına döndürmüştür onu. Tarlabaşı’ndaki bir dükkânda piliç çıkaran makinenin bozulmuş olmasıdır belki sebep. Ancak Atletizm Şurasından arkadaşlarıyla aldığı karar ona bir amaç vermiş, hayata yeniden tutunmasına yardımcı olmuştur. Bunu, makinenin yeniden işlediğine yorarak yeni hayatına emin adımlarla ilerler.
Dürbün: Emekli Hicabi Bey, sahip olduğu uzak, orta ve yakın mesafeyi gösteren üç dürbünle Moda, Kalamış, Kadıköy üçgeninde yaşanan her türlü ahlaki yozlaşmaya hakimdir. Profesörün karısının eşini genç bir erkekle aldatması, bir bahriyelinin filikasına çarpmasına rağmen babasının nüfuzu sayesinde kurtulan çocuğun etrafta attığı fiyaka, Reza Hanım’ın eşine söz verdiği halde kumar oynamaya devam etmesi Hicabi Bey’in merceğine yansıyan önemli olaylardır. Ancak en önemlisi, kapı komşusu Niyazi Bey’in oğlu Erdem’in “el dokunulmamış” diye tabir edilen nişanlısı Güliz tarafından aldatıldığını ortaya çıkarmasıdır. Erdem, olayın açığa çıkmasına sevinse de kısa süre sonra denize Florya’da girdiği için Hicabi Bey’in görüş açısında olmayan bir bankacıyla evlenir. Olayı duyan semt sakinleri ise Hicabi Bey’in göz kordonu dışında kalan yerleri tercih etmeye çalışır, yakalanma riskleri olan yerlerde ise aşırıya varan temkinli davranışlar sergilerler.
Salt İnsana Yöneliş: “Şef” olarak adlandırdıkları genç bir kadının peşinde yaratıcılıktan, özgünlükten, kendi olma bilincinden uzak bir grup gencin edebiyat alanındaki başarısız denemeleri şefin Amerika’ya gidip bir mühendisle evlenmesiyle sona erer. Dağılan grupta birkaç istisna dışında hepsi farklı alanlara yönelmiştir. Zaman zaman bir araya gelerek şefin histerikliği hakkında konuşurlar.
Rahatlıkla: Üniversitenin antropoloji bölümünde doçent olan Ragıp Avşar, profesörlük titrini alabilmek için kurul üyelerinin büyük bir kısmını kendi tarafına çekmek istemektedir. Avşar’ın önceki seçimlerde CHP’den milletvekili adayı olması, Kürt kökenli olması ve babasının Alevi şeyhi olması Cuntacılar, 147’ler ve bağımsızlardan oluşan kurul üyelerini birbirine düşürür. Tamamen liyakatten uzak bu değerlendirme sonucunda talebi reddedilen Avşar’ın yerine görmedikleri ve hakkında hiçbir fikre sahip olmadıkları Erzurum Üniversitesi’nde doçent olan Mazlum İnal seçilir. İnal’a sonuç, Cuntacı grubun manevi şefi Cevat Sakaoğlu tarafından telgrafla bildirilir.
Ases: Fenerbahçe’ye attığı golün, hiç kimse görmemesine rağmen, eliyle temas ettiği için sayılmaması gerektiğini hakeme bildirecek kadar dürüst, Vefa’yı daha iyi ekonomik şartlar sunmasına rağmen reddedecek kadar değerbilir, sahada ona tokat atan oyuncuya karşılık vermeyecek kadar güzel huylu, kaybetmeyi de kazanmayı da aynı şekilde karşılayacak kadar olgun olan Hacettepeli Ases, futbolun yarattığı rekabetçi havayla baş edemez ve iki sezon süren futbol kariyerini ardında bırakarak kendinden ödün vermeyeceği bir iş olan muslukçu ustalığına geçiş yapar.
Gülerek Ölmek: Doğma büyüme İstinyeli olan ancak beş yıldır Ankara’daki bir şirkette yüksek mühendis olarak çalışan elli yaşlarındaki Sekban Bey, üç günlüğüne Akçakoca’ya gitmeye karar verir. Arkadaşı Necmi Bey’in vasıtasıyla bulduğu otele ulaşır ulaşmaz havanın kapalı olmasına aldırmadan denize açılır. İstanbul’da deri üzerine iş yapan Bay Moris ile ailesi, Golf Kulübünden tanıdığı, bir benzincinin müdürü olan Hüsrev Bey ve birkaç müşterinin takdirini almak Sekban Bey’i, rüzgârın çıkmasına, dalgaların yükselmesine aldırış etmeden ertesi gün yeniden denize yönlendirir. Ancak bu hırslı başkaldırış onu az daha ölüme sürükleyecektir. Olaya tanık olan Bay Moris’in torunu küçük Mordahay’ın bu olanları diğerlerine anlatma ihtimalinden korkan Sekban Bey, zaman geçtikçe içinde bulunduğu gerilime dayanamaz ve yaşadıklarını tüm çıplaklığıyla otel müşterilerine itiraf eder.