Vicdani Yurdakuler 1909’da Aksaray’da, Fehim Paşa Sokağında cumbalı bir evde dünyaya gözlerini açar. Aynı gün karşıdaki köşkten de küçük Efruz’un dünyayı selamlayan ilk gülüşü duyulur. Üç ay sonra günden güne zayıflayıp iğne ipliğe dönen anneye hak vaki olur ve küçük Vicdani öksüz kalır. Baba Teğmen Fedai Bey ise Galiçya, Çanakkale, Kanal; doğu, batı, kuzey, güney demeden savaştığı cephelerin ardından gittiği Sarıkamış’tan bir daha geri dönemez. 7 yaşında hem öksüz hem yetim kalan Vicdani babaannesinin yanında savaşın getirdiği zorluğu iliklerine kadar yaşamayı sürdürür. Efruz ise Alman hayranı dalkavuk babası ve İttihatçıların gözbebeği olan annesi sayesinde edindiği nimetlerin keyfini sürerek yaşar gider.
İki çocuk mahalle mektebinde okurken Enver, Talat ve Cemal Paşa Avrupa’ya kaçar, İstanbul ve İzmir işgal edilir, Sevr Antlaşması imzalanır. 399 Vicdani “Çok düşünmek iyi değildir. İnsanın kafasına zararlı fikirler üşüşür. Büyükler her şeyi bizden iyi düşünür. Kötü şeylere gözümüzü yummalı, sağır olmalı, dilimizi yutmalıyız” telkinleriyle bir devekuşu misali yetişirken Efruz, Vicdani’nin saflığından ve otoritenin boşluğundan yararlanmayı, kurnazlığı daha o yaşta öğrenmiştir. Vicdani’nin, ilk aşkı Cemalifer’in kalbini Efruz’a kaptırdığını acı bir tecrübeyle öğrenmesi bile onu bildiği yoldan ayırmaz. Bu durum üniversite yıllarında da değişmez. Vicdani ikinci aşkı Meralifer’i de Efruz’a kaptırır.
Yıl 1933. Efruz mason babası sayesinde Uluslararası Yataklı Vagonlar Şirketi Vagon Li’de iyi bir maaşla işe başlamıştır. Ancak genel müdürün sevgilisi olduğu anlaşılan sekreter kıza asıldığı için pasaportu eline verilir. Tesadüf o ki o gün şirket önünde Beyoğlu Şube Müdürünün bir memuru Fransızca değil de Türkçe konuştuğu için azarlamasını protesto etmek için toplanan gençler vardır. Efruz durumu fırsata çevirir ve ateşli bir milliyetçi rolünde gençlere hitap eder. Kendine rolüne öyle kaptırır ki dönemin Bayındırlık Bakanı Ali Çetinkaya’yı bile etkiler.
Askerlik zamanı geldiğinde Vicdani babasının yolundan gider ve vatani görevini doğuda yapar. Efruz ise torpiller, birtakım düzmece raporlar ve kadınları etkileme yeteneği sayesinde İstanbul II. Ordu Komutanı Aslan Paşanın yaverliğinde şafağı bilardo oynayarak sayar.
26 yaşında geldiklerinde iki arkadaşın kaderi bir iş görüşmesinde yeniden birleşir. Her İş Üzerine Ticaret Şirketi Patronu Sebati Yılmaz, Vicdani’yi 350 lira maaşla dosya memuru yaparken Efruz’u ise aylığı 1800 liraya özel kalem müdürü seçer. Vicdani’nin evlenmek istediği Laliferi de metresi yapmak amacıyla sekreter olarak işe almıştır. İki yıl sonunda Lalifer hamile kalınca Vicdani’yle evlenir ancak bu evlilik sadece bir paravandır. Lalifer, Efruz’un da yardımıyla Sebati Yılmaz’la görüşmeye devam eder ta ki Vicdani tarafından basılana kadar. Bu baskından en kârlı çıkan Efruz olur. Vicdani, Mağsumi’nin kendi oğlu olmadığını öğrenip Lalifer’den boşanır. Sebati Yılmaz o geceki heyecandan dolayı kalp krizi geçirip ölür. Efruz ise hem şirkete hem de patronun karısı Şemsicihan’a sahip olur.
Marshall Planı’nın dayattığı liberal ekonomik sistem ve ülkedeki siyasi durumdan faydalanan Efruz; Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan ile ortaklaşa Halkın Nabzı Gazetesini çıkarır. Vicdani’ye de “Bir gün saflığından yararlanırım” düşüncesiyle Mahzun Kalpler Sütunda yazarlık işi verir.
27 Mayıs Darbesinden payını Efruz ve Vicdani de alır. Efruz, tanıdığı bir Mason komite üyesi sayesinde kendini hem de arkadaşını kurtarır. Dokunulmazlıktan yararlanmak için de Barajlar Kralı Süleyman Demirel’in kurduğu partiden Adıyaman Milletvekili olur. Bu sayede ülkedeki montaj sanayiye el atıp daha da büyürken 12 Mart Muhtırasını gerçekleşeceğine haber alır ve Almanya’ya kaçar. Geride kalan Vicdani hukuk dışı aramalardan nasibini alır. Hakkında hiçbir şey bulunamasa da gördüklerinden, duyduklarından, anlatılanlardan etkilenerek paranoyaya kapılır. Kendini eve kapattıktan kısa bir süre sonra da emekliliğini ister. İçinde bulunduğu paranoid sanrı nöbetleri nedeniyle dört ev değiştirir. En sonunda 69 yaşında, Bakırköy’de bir hastanede 399 numaralı hasta olarak yatırıldığında gerçeği görür.
Haldun Taner iki perdelik bu oyunuyla Türkiye’nin yaklaşık 70 yıllık siyasi, ekonomik, toplumsal durumunu birbirine zıt iki kimlik nezdinde sunarak Türk toplumuna ayna tutmuştur. 1964 yılından bugüne halen oynanan bu komedya maalesef ki güncelliğini korumaya devam edecek gibi görünmektedir.