Sezai Karakoç’un etkileyici şiirlerinin yer aldığı bir kitapçık olan Monna Rosa’da pek çok konu şairin ince ruhunun süzgecinden geçirilmiş. Sezai Karakoç, şiirinde imgesini de Monna Rosa ile bulan şair, aşkı, çileyi, ölümü, yağmuru harmanlayıp bir gönül işçiliğiyle duyuruyor bize. Alışılagelmişin dışında bir şiir tadına varılacak üslubuyla da zenginleşen eser, hak ettiği şöhrete de kavuşmuş durumda.
Sezai Karakoç Monna Rosa şiirini henüz 19 yaşında kaleme almış olup hakkında pek çok dedikodu bulunan bir aşk hikayesi bulunduğu gerçeğini hiç dillendirmez. 14 kıtadan oluşan Monna Rosa şiirinin akrostiş şiir olduğu da ancak otuz yıl sonra anlaşılır. Şair bu şiiri yazdığı sırada yabancı isimler bulma modası vardır şiire ve bir takım kişilerce de kafiyeli şiir yazmak tartışılır hale gelmiş ve hoşa gitmediği öne sürülmüştür. Şair de bunun üzerine edindiği ilham ile oluşturur şiirini.
Rüzgâra sitem edilir önce mısralarda;
Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım!
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr.
Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım;
Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar…
Rüzgârın ardından gelir yağmur. Ve şair dokunaklı bir dua kondurur yağmura.
İyi ki bilmiyor kalabalıklar
Yağmura bakmayı cam arkasından.
İnsandan insana şükür ki fark var;
-Birine cennetse, birine zindan-
İyi ki bilmiyor kalabalıklar.
Ben geldim geleli açmadı gökler;
Ya ben bulutları anlamıyorum,
Ya bulutlar benden bir şeyler bekler.
Hayat bir ölümdür, aşk bir uçurum;
Ben geldim geleli açmadı gökler.
Aşkı çileyle yoğurur ve şairin imgesinin adı olur Monna Rosa.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar,
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur,
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Açma pencereni, perdeleri çek;
Monna Rosa, seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek;
Anla Monna Rosa, ben öteliyim…
Açma pencereni, perdeleri çek.
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna;
Saat on ikidir, söndü lambalar.
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar;
Zaman çabuk çabuk geçiyor Monna.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin tâ içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
Ölüleri de anlatır şair kendi perspektifinden:
Lambalar yanıyor, hafif ve sarı;
Gece kar yağacak sabaha kadar.
Toprakta et, kemik çıtırtıları…
Yarı ölüleri bir korku tutar
Değince bir taşa kafatasları.
-ölüler ki yalnız tırnakları var,
Ve yalnız burkulmuş diz kapakları…
Çilelere bir de pişmanlık eklenir sonra:
Gönüller yanarak kavuşacaktı;
Yüzdeki ıstırap, çile ocağı,
Onun bu ocakta yanan toprağı,
Bir gece rüyamda avuçlarımı yaktı,
Gönüller yanarak kavuşacaktı.
Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.
Ben bir şarkı, ben bir tüyüm;
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.
Beni bir azizin nefesi uçurur,
Kalbimde Allah’ın elleri durur.
Cici ayaklarım iplikle bağlı,
Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim;
Ben bir azizin hasreti,
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm.
Söz döner dolaşır yine Monna Rosa’ya ulaşır;
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da, Monna Rosa, taş bebeği bıraktık.
Ellerinde kılçıklı balıkların dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi…
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Monna Rosa Soruları ve Cevapları
Monna Rosa kimin eseri?
Sezai Karakoç
Monna Rosa türü nedir?
Şiir
Monna Rosa kaç sayfa?
48
Monna Rosa Yorumları
sezai karakoç en sevdiğim şairlerden bir tanesi şiirleri çok güzel özellikle monna rosa serisi şiirleri harika
04-02-2017 21:54
bu yanlış akrostos
08-02-2017 17:27
şiir kitabının özeti nasıl oluyor böyle mi yazıyoruz dizeleri ki acil cvp