Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat - Stefan Zweig
Kitap Türü:Yabancı RomanlarOrjinal Adı:Vierundzwanzig Stunden aus Dem Leben Einer FrauÇeviren:Mahmure Kahraman
Puan Tablosu
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Özet
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat’i okuduğumda, her satırda yaşattığı yoğun duygu aktarımından son derece etkilendim. Dönemin sosyolojik yapısını anlatırken sadece eleştirmekle kalmıyor, olayları ve duyguları psikolojik derinlikleri ile inceliyor. Farklı tutkuların peşinde koşan insanların yaşamlarını nasıl hiçe saydığının, kendi değerlerinin farkına varmayışlarının hikâyesi bu. Yirminci yüzyılın ağzına pelesenk olan empatiyi tüm öykü boyunca öyle hissederek yaşatıyor ki, kahramanların duygu durumuna girip bir süre hapsolduğunuzu hissediyorsunuz…
Bir Kadının Yaşamından 24 Saat kitabındaki öykü; bin dokuz yüzlü yılların başlarında Fransız Rivierası kıyısında farklı milletten burjuvazi sınıfına mensup insanların konakladığı küçük bir pansiyonda başlar.
Otele genç ve yakışıklı Fransız bir adamın yerleşmesi ile birlikte sessiz sakin otelin havası tamamen değişir. Genç adam son derece yakışıklı, kibar nazik ve vakurdur. Zengin sınıfta görülmeyecek kadar fazla erdeme sahip olması hiç kuşkusuz, özellikle kadınların ilgisini çekmesine neden olmuştur. Lyonlu şişman bir iş adamının iki çocuklu ve kendi halinde karısı, Henriette ile vakit geçirmeye başlayan genç adam, küçük bir çay sohbeti ve akşam yürüyüşünden sonra Henriette ile birlikte sırra kadem basar.
Genelde monoton ve dertsiz tasasız zaman geçirmeye alışmış bu insanlar için böylesi sıra dışı olay tam bir kriz etkisi yaratmış, sabahlara varan tartışmaların yaşamalarına neden olmuştur. Otuz üç yaşında olan Bayan Herniette’in, iki çocuğunu ve kocasını bırakarak, henüz birkaç saat tanıdığı bir adamla aniden ortadan kaybolması; kimileri tarafından, sorumsuzca, kimileri tarafından da şuursuzca değerlendirilirken, genç kadının hayatını aniden terk etmesine bir anlam veremeye çalışırlar.
Alman bir kadının; ”Bir yanda gerçek kadınlar vardır. Bir yanda fahişe ruhlu kadınlar, Bayan Henriette bu ikinci tip kadınlardan biriydi.” yorumu, Stefan Zweig’in; kitaba damgasını vuran, şüphesiz en can alıcı tespitlerin yer aldığı bu muhteşem sözleri sarf etmesine neden olur; ““Herkesçe malum olaya, bir kadın yaşamının bazı anlarında, kendi iradesi ve denetimi dışında gizemli güçlerin etkisinde kalır şekilde olumsuz yaklaşmak, aslında yalnızca kendi içgüdümüze ve doğamızın şeytani yönlerine karşı duyulan korkuyu ifade ediyor.”kolayca baştan çıkarılanlara “göre kendini daha güçlü daha akıllı ve daha temiz hissetmek bazı insanlara haz veriyor olmalı. Diğer yandan ben şahsen bir kadının özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılmasını, genellikle alışıla geldiği üzere, kocasının kollarında onu kapalı gözlerle aldatmasından daha dürüst bulurum .””
İlerleyen tartışma boyunca sadece; yazar, Henriette ‘i tüm eleştirilere karşı savunur ve bilir ki; bu öfkenin kaynağı ne ahlaki kurallar ne de sosyolojik nedenlerdir. T ek neden; kendilerinin böyle bir cesareti asla gösteremeyeceklerini bilmeleri, sıkıcı ve boğucu hayatlarına ömür boyu hapsolmuş olmalarıdır. Henriette’in yeni macera ve aşk dolu yaşamına duyulan imrenişleridir gerçek sebep. İşte bu ikiyüzlülüğe ve kıskançlığa dayanamaz.
Tartışmanın gittikçe boyut değiştirmesinden endişe eden Mrs.C. uzlaşma sağlamaya çalışmak ister. Herkes tarafında saygı duyulan Mrs.C. bu empati dolu yaklaşımından dolayı yazarla alakadar olmaya başlar. İnsanlara karşı mesafeli olan bu kadın ,zavallı ve mutsuz olduğu anlaşılan Henriette’i küçümseme hakkını kendinde görenlere karşı çıkan yazara, hayranlık besler ve onunla konuşmak için randevu ister.
Yaşamından bir kesiti onunla paylaşmak istediğini söyler. Bundan yirmi dört yıl önce yaşamış olduğu ve hala, zihnin en derin yerlerinde büyük bir azaba neden olan kısa ama sarsıcı hikâyesini anlatmaya başlar…
*******Mrs.C’nin 24 Saati******
Mrs. C kocasını genç yaşta kaybetmiş ve sonrasında, karamsarlık ve melankoli ile dolu günler geçirmeye başlamıştır. Oradan oraya giderek huzur bulmaya çalışan kadın, Monte Carlo’ ya gider. Kumarhane masasında öylece insanları incelemeye başlar. Bir adam dikkatine çeker, ellerinin inceliğine olan hayranlığı gittikçe adamla bütünleşir. Hareketlerinden ve çaresiz tavırlarından, adamın varını yoğunu kaybettiğini anlar. Adam sona yaklaştığını bilir ancak, doyurulmamış kazanma arzusu ile tükenmişliğine yenik düşmek arasındaki gelgitleri, masadan kalkmasına engel olur. Nihayet masadan kalkar ve gecenin karanlığında bilinçsizce kaybolur. Mrs. C karşı koyulmaz bir çekimle adamın peşine düşer. Amacı; adamın tükenmiş bir halde ölüme gitmesine engel olmak, çaresizliğinden onu çekip çıkarmaktır.
Adamı bir bankta öylece oturur halde bulur. Yağmur başlamasına rağmen hiç kıpırdamadan öylece durmaktadır. Kendinden öylesine ümidi kesmiştir ki yağmura teslim olmuştur. Nihayet kadın dayanamaz ve onu kuru bir yere bir saçak altına çekmeye çalışır. Adama nerede oturduğunu sorar. Adam Nice’den geldiğini ve kalacak yeri olmadığını söyler ve ekler “yanlış adama çattın, ben beş parasızım”. Kadını kendisinden para koparmaya çalışan, kumarhaneye dadanmış kadınlardan sanmıştır.
Kendisine yardımcı olmak için bir miktar para verebileceğini ve kalacak bir yer bulabileceğini söyler. Çaresiz adam teklifi umarsızca kabul eder, bir otele yerleşirler. Birinin çaresizliği diğerinin karşı koyulmaz arzusu ile karışmış, uçurumun kenarında birbirlerine kenetlenmiş iki insan gibi farklı duygular ve farklı sezgiler birbirine tutunmuştur. Sabah olduğunda Mrs. C yaşadığı derin pişmanlığı anlatırken; ”Bu kötü durum ne kadar sürdü bilmiyorum: Böle anlar yaşamda ölçülebilen zamana göre farklılık gösteriyor.” der.
Adamın uyanmasından sonra ona hiç konuşma fırsatı vermeden, kalıp giyinmesini ve saat 12.00 ‘de kumarhanenin girişinde buluşmalarını söyler. Orada adam için gereken her şeyi yapacaktır.
Buluşur ve bir öğle yemeği yerler, o sırada genç adam hikâyesini anlatır. Avusturya’nın Polonya topraklarından eski soylu bir aileden geldiğini, kariyerini diplomasi alanında yapmaya karar verişini, amcası ile oynama başladıkları at yarışında büyük bir miktar para kazanmasıyla, yarışlarda bazen de lüks kulüplerde, kumar tutkusunun böylece başlamış olduğunu anlatır. Bu tutku; hem eğitim hayatının başlayamamasına neden olmuş, hem de en önemlisi de sıfırı tüketmesine neden olmuştur. Yemekten sonra birlikte biraz daha vakit geçirirler ve Rivieranın muhteşem manzarasıyla bir fayton gezintisine çıkarlar.
Mrs.C genç adama evine dönebilmesi için biraz para verir ve kendisine bir tren bileti almayı teklif eder.Genç adamın; kadının tüm yönlendirmelerini umarsızca kabul edişi kadında büyük bir hayal kırıklığı yaratır.Kadını durdurmak yanında kalmak yada birlikte gitmeyi teklif etmek gibi bir düşüncesi yoktur oysa bir kıvılcım bekleyen Mrs.C genç adamla kaçan Henriette gibi ,yaşamının ardına bir an dönüp bile bakmadan,nereye,ne zamana kadar diye sormadan öylece peşinden gitmek isteğinin farkında bile değildir.İçindeki o aşık kadına göz ucuyla bile bakmıyordur.Akşam trenine bilet alıp ayrılırlar.
Mrs.C için bu ayrılık fikri soluk kesici bir acıya dönüşür ne yapacağını bilemez artık aklında tek bir seçenek vardır.O da” o tren’e binecektir.Vedalaşmak için gittiği genç adamı trene bindirirken kendisini vagona atışını hayalinde defalarca canlandırır.Çok az zamanı olan kadın, hızlıca eşyalarını toplar ,gara yetişmeye çalışır ancak tüm çabasına rağmen treni kaçırır.
Artık tek bir arzusu vardır. Birlikte gittikleri yerlere tekrar gitmek. O anları tekrar yaşamak. Onu ilk kez gördüğü kumarhaneye gider. O masaya yaklaşır ve gözlerine inana namaz. Genç adam oradadır. O akşamki gibi kumar oynamaktır. Ona verdiği son parayla evine dönmek yerine yine bu kumar masasına gelmiştir. Aralarında bir metreden az mesafe olmasına rağmen kadını görmez bile…
Yanına yaklaşan kadın, emri vaki bir tavırla kendisini kumar masasından kaldırmaya çalışır ancak büyülü ve karşı koyulmaz kumar tutkusuna boğulmuş genç adam, kadının hiç beklemediği bir şekilde tersleyerek herkesin içinde “siz kim oluyorsunuz, beni rahat bırakın“ diye bağırır. Yüzlerce kişiye aldırmadan onur kırıcı bir şekilde yapar bunu. İnsanlar bir anda onlara dönmüş, zaman durmuş gibi o anda kalmıştır. Kadının aklında tek bir şey vardır.”gitmek” yok olmak. Tek çare gitmektir.
Kendisini hiç kimsenin tanımadığı bir Fransız kasabasına yerleşir. Kimsenin tanımadığı bir yerde olmak yaşadığı bu onur kırıcı durumu atlatmasının tek çaresidir.
Bu “an” bu bir tek an, Mrs.C’yi öylesine sarsmıştır ki aradan yirmi dört yıl geçmesine rağmen bu anı tekrar hatırladığında her yanı buz kesmiştir.
…Nasıl olup da birden size başımdan geçen olayları anlatmaya karar verdiğimi anlıyorsunuzdur. Siz Madam Hernriette’i savunup bir kadının yaşamında yirmi dört saatin nasıl kökten değişilebileceğini söylediğinizde orada ben kendi yaşamımı buldum. İlk kez kendimi onaylanmış hissettim…’der.
“Yargılanmadan sadece dinlenmek” olan, tek isteği onca zamandan sonra yerine gelmiştir. Şimdi bu tek bir anın dayanılmaz hafifliği tüm bedenini kaplamıştır. Tek bir “anda” başlayan ve bir tek bir “anda “ biten hikâyesi gibi…
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Soruları ve Cevapları
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat kimin eseri?
Stefan Zweig
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat türü nedir?
Yabancı Romanlar
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat kaç sayfa?
80
Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat Yorumları
anlatiminiz ve sade dilinize bayildim. sizin sayenizde bu kitabi alip bende okumak istiyorum. başarilarinizin devamini diliyorum
11-03-2017 09:23
bu kıtabı daha önce ınternette görmüştüm ama okumayı ertelemıstım.şimdi burada okuyunca detaylarını da merak ettim.çok güzel anlatmışşınız ebru hanım.kıtabın sıparısını verdım şimdı :)
çok güzel anlatmışsınız kitabı. öyle sürükleyiciydi ki okurken bir sonraki satırda ne geleceğini merak ederek hızlıca okudum. anlatımınızı çok beğendim gerçekten.
22-03-2017 13:37
akıcı,pürüzsüz,sürükleyici bir anlatım.
bir solukta okudum,teşekkürler...
24-03-2017 13:30
kitap muhteşem görünüyor.yorumunuz bana ışık tuttu çok teşekkürler...
25-03-2017 09:37
özetin dilini çok beğendim. umarım kitap d aynı şekilde anlatılmıştır. mutlaka alacağım.
25-03-2017 09:53
kitabın içeriğini çok güzel yorumlamışsınız kitabı okumak için can atıyorum teşekkürler
bir yorum ancak bu kadar anlaşılır ve pürüzsüz olabilir. kesinlikle alacağım kitaplar listesinde.
26-03-2017 12:30
kitabı biraz önce bitirdim ve stefan zweig'ın diline bir kez daha hayran kaldım. bir insanın tutkularına olan düşkünlüğü ancak bu kadar güzel betimlenebilirdi. kurgu açısında muhteşem diyemem ama yazarın pskolojik çözümlemeleri ve ruhsal betimlemeleri o kadar başarılı ki hayran kalıyorsunuz. mrs. c'nin arzularına yenik düştüğü ve ömrü boyunca asla aklından silinmeyen, geçmişte yaşamış olduğu 24 saatlik dilimi okuyoruz. mrs. c'nin tutkuyla bağlandığı adamın da kumar oynamaya tutkuyla bağlandığını ve ikisinin de sonunda pişman olacağını veya hata yaptığını düşüneceklerini düşünen yazar burada bir şeylere bağımlı olmanın veya arzusu için yaşamını bir kenara atan insanların hata yaptığını yani kısacası tutkunun hatalar doğurabileceğini aktarmış. ister istemez kitabı yazarın bir diğer kitabı 'bilinmeyen bir kadının mektubu' ile karşılaştırdığımda bu kitap kurgu açısından çok başarılı değil ama duyguların yoğunluğu ve yazarın bize bunu anlatış biçimi bu kitapta çok daha başarılı diyebilirim. bu yazara bayılıyorum ve bu gidişle sanırım tüm kitaplarını okuyacağım.
mesajlar c.nin ailesi nerede yaşamaktadır hatırlayan var mı ?
22-06-2018 09:25
çokk güzel bir kitap herkez alsın il önce burdan yorumuna baktım sanrada 4.90 na aldım hem çok ucuz hem çok güzel bayılldııımmm
20-07-2018 00:28
kitap özeti kitabı tam iyi şekilde tanımlamamış ama kitap gerçekten harika bir kitap ve harika bir dille yazan yazarı tebrik ediyorum.
14-09-2018 13:32
yeryüzündeki hiçbir şey bir insanın çaresizliğini, kendisinden böyle tamamen vazgeçtiğini, canlı bir ölü haline geldiğini bu hareketsizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemez.bu kitap tam da bunu anlatiyor
masallah çok guzeldi harikaydı bu kitabı herkese öneriyorum
02-12-2019 21:37
tek oturuşta bitirilecek kitaplar listesinde. sürükleyiciliğinden bahsetmeye gerek bile yok yazar zweig olunca. dili,üslubu her şey harika. derin bir tutku söz konusu. zaten stefan zweig'in her kitabı okunmalı, her biri kısa ve öz.