Ankara ile başlar Beş Şehir’ in ilki. Orta Anadolu’ya bir iç kale vazifesi gördüğünü, eteklerinde daima tarihin büyük düğümlerinin çözülüp bağlandığını söyler. Asırlar içinde uğradığı istilalardan, üst üste yapılan yangınlar ve yağmalamalardan dolayı geçmiş zamandan pek az eseri kalmıştır.
Ankara Ovası’na baktığında; Hacı Bayramı düşünür. Onun zamanında bu ovanın imece ile işlendiğini hatırlar. Alaeddin Keykubad’ın hikayesi ile Ankara Kalesi’nden bahseder. Evliya Çelebi’nin Ankara için; şehri kalesi, hisarı, paşa sarayı, bahçeleri, mektep, medreselerini nasıl tasvir ettiğini, yazdıklarını inanarak okuduğunu ve yazarın yaptığı gezintilerde onunla karşılaşmış hissiyatı yarattığını söyler İstiklal Mücadelesi’nin izlerini taşıyan bu şehri Ankara Kalesi’ni tekrar vurgulayarak bitirir…
Erzurum
İkinci şehir Erzurum’dur. Yazar üç defa, üçünde de ayrı yollardan gittiğini bildirir. İlkinin Balkan Harbi’nin sonlarında, çocuk denecek yaşta olduğunu anlatıp, anneannesinin masalları, Kerem’den Yunus’tan okuduğu beyitleriyle, onun hayal dünyasında yarattığı tesirden söz eder. Özellikle gökyüzü ve yıldızlarla ilgili tasvirlerini şiirsel bir dille anlatır.
On yıl sonra geldiği Erzurum’u başkalaşmış olarak bulur. Saraç, kuyumcu, bakırcı dükkanlarıyla, senede bir, dünya malın girip çıktığı hanları, ambarı, esnafıyla kıvamın bozulduğu, bir yığın uğultunun hakim olduğu bir kalabalıkla karşılaştığını söyler. Ne yazık ki; harp, hicret, katliamlar, tifüs gibi çeşit çeşit var olan felaketlerle eski Erzurum olmadığına değinir. En acısı da memleketin hiçbir yerinde, Birinci Dünya Savaşı’nda geçirdiği tecrübenin izlerine başka hiçbir yerde rastlanmadığına dikkat çeker. Öyle ki nüfusu; altmış binden sekiz bine inmiştir.
Ölümün zaferine rağmen bu yıkılmış şehirde; yine de gençlerin evlendiğini, çocukların doğduğunu, yarısı toprak olmuş evlerde baba ocaklarının tüttüğünü, cirit, bar oynandığını görür. Yani her şeye rağmen bunun hayatın zaferi olduğunu görür.
Bu şehirde, Gümrük katipliği yapan Evliya Çelebi’ye ve Seyahatnamesi’ndeki Erzurumlu Abbas anısına da değinir. Aynı zamanda kendi anısına da değinir yazar. Lisede edebiyat hocalığı yaptığını, bir ikindi vakti gerçekleşen deprem ile şehrin manzarasının değiştiğini söyler. Bir ay kadar süren bu zelzelenin halk için yarattığı korkuyu ise, Atatürk’ün gelerek son verdiğini anlatır. Sakin, kibar, daima dikkatli ve her şeyle alakalı olduğunu gözlemleyip, Atatürk ile yaptığı konuşmasından bahseder.
Uzun kış aylarına, yaman tipilerine, mimari eserlerine ve uzunca yer verdiği türkülerine değinerek Erzurum’u sonlandırır…
Konya
Üçüncü şehir Konya’dır. ‘’Selçuk sultanlarının şehri,’’ der. Sağlam ruhlu, kendi başına yaşamaktan hoşlanan, dışarıdan gösterişsiz, içten zengin Orta Anadolu insanına benzetir.
Alaeddin Keykubad, I. Kılıç Arslan gibi sultanlara, Haçlı Seferi’ne değinir. Bitmek bilmeyen entrikalar, isyanlar, ihanetler, Müslümanlık için, mücadelenin yaşandığı o dönemlere rağmen; cami, türbe, medrese, hastane, han, kervansaray gibi yüzlerce eser yapıldığını anlatır.
Ortaçağ şehirlerinin darlığı yüzünden Selçuk mimarisinin en zengin noktasının binaların cepheleri olduğunu ve hakikatte Selçuk mimarisinin çok defa dince yasak olan, heykelin peşinde olduğunu düşünür.
Tabii ki hoşgörü ve barış sembolü, Tasavvufta Mevlevi yolun öncüsü olan ve zaman zaman Şems’i de dahil ederek kendine sorduğu sorularla, şahit olduğu Mevlevi ayinleriyle Mevlana’dan, iç sesiyle bir sorgulayışla bahseder.
Konya için bir var oluş olan folkloru hatırlatır. Anadolu türküleri ile ilk Konya’da karşılaştığını, Konya hapishanesinin kadınlar kısmında, yüzünü hiç görmediği ama akşam saatlerinde sesini bildiği bir kadının türkü söylemesini beklediğini anıları arasında paylaşır. Yıllar geçmesine rağmen, ne zaman radyoda o türküleri duysa içinde Konya’yı canlandırmaktan vazgeçemediğini dile getirir…
Bursa
Tarihini bu kadar taşıyan bir Türk şehri olarak Bursa’dan bahseder dördüncü şehrinde. Uğradığı değişiklikler, felaketler, ihmaller ne olursa olsun, kuruluş çağının ilk havasını sakladığını, Türk ruhunun en belirli ölçülerine kendiliğinden sahip olduğunu söyler.
Birkaç defa gittiği Bursa’yı her defasında bir efsaneye benzeyen tarihinin içinde bulduğunu anlatır. Kâh bir türbe, cami, bir han, bir mezar taşı, eski bir çınar, bir çeşmeye rastlamak, geçmiş zamanları hayal ettiren bir manzara ile karşılaşmanın kaçınılmazlığını dile getirir.
Bu ile ait; Gümüşlü, Muradiye, Nilüfer Hatun, Geyikli Baba, Konuralp, Yeşil Türbe, Yeşil Cami gibi isimlerin efsanelerine hayranlıkla, anıları ile değinir…
İstanbul
Yazarın, en uzun yer verdiği son şehirdir İstanbul. Öyle ya; anlatmakla bitmeyen çağlar boyu ne efsanelere, masallara, her milletten sayısız insana ev sahipliği yapan, her birimizde ayrı duygular uyandıran bu rüya şehre kısaca değinmenin ihanet olacağını düşünmüş olsa gerek!
Birçok ilçesine, surlara, camilere, çeşmelere, sokaklara, tabiatına, konaklara, saraylara, padişahlara, mevsimine, sanatına, mimarisine, gündüzüne, gecesine, tarih kokan cümlelerle ve çocukluk anıları ile dokunarak bir devri uzun uzadıya anlatır…
Yazan: Pınar Çağlayan
Beş Şehir Kitap Özeti
Yazar, “Beş Şehir’in asıl konusu hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen iştiyaktır. İlk bakışta birbiriyle çatışır görünen bu iki duyguyu sevgi kelimesinde birleştirebiliriz. Bu sevginin kendisine çerçeve olarak seçtiği şehirler, benim hayatımın tesadüfleridir. “ şeklinde esere giriş yapmıştır.
ANKARA
Yazar, Ankara’nın milli mücadele yıllarında kazandığı önem ve bağımsızlık bayrağını göğsünde taşımasıyla belki de kalesinin görkemli duruşuyla ilgili olacak hep destansı bir görünüşü olduğunu ifade etmektedir. Bahsi geçen kale şehrin farklı noktalarından da Çankaya sırtları, Çiftlik, Baraj yollan, Etlik, Keçiören bağları velhasıl nereden bakarsanız bakınız aynı kudret ve haşmetle duruşunu bozmadan görünmektedir. Kalenin duruşundan oldukça etkilenen yazar, onu; harp gemisi, iç kale, son sığınak ve de kartal yuvası gibi çeşitli şekillerde betimlemiştir. Ankara, Orta Anadolu medeniyet ve tarihine önemli bir sığınak olarak yıllar boyunca çeşitli kırılma anlarına ev sahipliği yapmıştır. Etilerin, Frigyalıların, Lidyalıların, Roma ve Bizans'ın, Selçuk ve Osmanlı Türklerinin zamanlarında bu, hep böyle olmuştur. Yazar sizi şehrin farklı noktalarında sizi adeta bir tarih ve kültür gezisine çıkarıp Alaattin Keykubatı, Hacı Bayram Veliyi, Evliya Çelebiyi ve Tabi ki Mustafa Kemal’i anmadan bırakmaz.
ERZURUM
Babasının doğu görevinden dönüşü sırasında konakladıkları Erzurum’un zihninde babaannesinin anlattığı masallar ve yıldızlı geceleriyle yer ettiğini belirtmiştir. On yıl sonra geldiğinde ise dört dünya savaşı yılının ve İstiklâl Savaşı'nın izlerini üstünden atamayan şehir, eskiden adeta bir sihre sahip doğası ve yapısıyla göz kırparken şimdi hüzünlü ve mahur bir bakış atmaktadır.
Öğretmenlik yaptığı sırada şehirde oldukça yıkıcı bir deprem gerçekleşmiştir. Deprem şehirde büyük bir yıkıma ve korkuya neden olmuştur. Atatürk’ün şehre gelmesiyle halk biraz olsun gündemden uzaklaşabilmiş ve zamanın tatlı şerbetiyle yaralarını sarabilmiştır. Atatürk’ün kibar, soğukkanlı ve aklı başında hal tavrından ve Atatürk ile sohbetinden de bahsetmiştir. Atatürk’ün oldukça düşünceli ve kafasının içinde (belli ki bunca savaş ve işgal böyle kazanılmış) her adımını planlayan duruşuna da dikkat çekmiştir.
Gümrük kâtipliği yapan Evliya Çelebi’ye ve Seyahatnamesi’ndeki Erzurumlu Abbas anısına da değinir. Erzurum’un tarihinin ve mimari yapısının, doğal güzelliklerinin eşsiz betimlenmesinin yanında türkü ve halk eserlerine de yer verilmiştir.
KONYA
Yazara göre Konya, bozkırın çocuğudur. Adeta çıplak gözle görülemeyen esrarlı bir güzelliği bağrında beslemektedir. Bozkır bir serap gibi yolcuyu büyüler. Bozuk araziler, dümdüz uzanıp bir yılan gibi kıvrılan yollar ve renk paletinin darlığına rağmen çeşitli oyunlar yaparken kendinizi Selçuk Sultanlarının şehrinde bulursunuz. İklimden iklime, beylikten beyliğe, hatta şehirden şehre yerli geleneklerden miras öğeler, kabilelerin yanlarında getirdikleri unsurlar, malzemenin, taşın varlığı yokluğu ile bazen ustanın yeteneği veya hayır sahibinin isteğiyle değişen, yeni çehreler kazanan bu mimarinin bütün özelliklerini, ne de sanatın doğduğu, yetiştiği ve geliştiği yerleri saymanın imkânı yoktur. Yazar Tanpınar, isteyenlere Anadolu âbidelerinin yorulmaz araştırmacısı M. Gabriel'in büyük eserine bakmalarını önermektedir.
BURSA’DA ZAMAN
Şimdiye kadar gördüğüm şehirler içinde Bursa kadar keskin, net zaman ve medeniyetlerin izlerini taşıyan başkasını hatırlamadığını ifade etmiştir. İstanbul’un fethinden 1453 senesine kadar geçen 130 sene boyunca bir Türk şehri olarak kalmış ve barındırdığı eserleri güzellikleri büyük bir iştahla geleceğe taşıyacağının da sinyallerini vermiştir. Başından geçen olay, hadise ve devirlere rağmen hala Kurtuluş yıllarının coşku ve adeta kokusunu bağrına-da taşımaktadır. Bursa’nın Türk olmak yetisini benliğinin en içerisinde taşıdığını belirtmektedir. Bu gerçeği iyi gören ve anlayan Evliya Çelebi, Bursa'dan bahsederken "ruhaniyetli bir şehirdir" der diye de eklemiştir.
Yazar yine şehrin mimarisi, tarihi ve anılarına duyduğu hayranlık ile bölümü sonlandırmaktadır.
İSTANBUL
Kitapta en uzun yer verilen kısım İstanbul’a aittir. İstanbul gerek tarihi, gerek büyüleyici güzelliği, gerekse insanı içine çeken aurasıyla bir hayli detaylı aktarılmıştır.
İstanbul’un farklı semtlerinden farklı tatlar aldığını her semtin kendine has bir kokusu ve dokusu olduğuna değinmiştir. Örneğin asıl İstanbul olarak nitelendirdiği Beyoğlu, Boğaziçi, Üsküdar, Erenköy tarafları. Çekmeceler, Bentler, Adalar ise aynı il içinde başka coğrafyalar gibi ayrı duygular uyandırmaktadır, şeklinde ifade etmektedir. İstanbul’un bu özelliklerini düşününce ayrı semtlerdeki insanların başka semtleri özlemesi normal olarak düşünülmektedir. Bir semtteyken birden başka semte gitme isteği doğabilir bunu nedeni ise her semtin farklı ihtiyaçlara hitap edip farklı açılardan doyum sağlaması.
İstanbul, kitapta en uzun kısım ayrılan şehirdir. Tabi ki bu durum oldukça anlaşılabilir. İstanbul’un çeşitli semt ve tarihi eserlerine, güzelliklerine destansı bir anlatımla şahitlik edeceksiniz.
En önemli sorun geçmiş ile tarih ile nerede ve ne zaman bağlantı kuracağımızdır. Gerek birinci elden deneyimlediklerimizle gerek ikinci ağızdan duyduklarımızla çeşitli mekânların kişiliğini bir hikâye gibi bir belgesel gibi deneyimleyebiliriz. İşte bu büyüleyici eser bize birinci ağızdan gözlemleri, şehirlerin benliklerinde gizli yaraları, muhteşem güzelliklerini utandıran betimlemeleriyle eşsiz bir kaynak sayılmaktadır. Dili ilk başta anlaşılmaz ve yorucu gelse de sayfalar ilerledikçe şairin destansı anlatımına kendinizi kaptırıyor ve şehirlerin sokaklarında gezinmeye başlıyorsunuz.
Edebiyatımızın büyük yazarlarından aynı zamanda Cumhuriyet neslinin ilk öğretmenlerinden olan Ahmet Hamdi Tanpınar Beş Şehir eserini; fakültede hocası olan, dilinden ve millet ile tarih hakkındaki fikirlerinden etkilendiği Yahya Kemal’e ithafen yazdığını belirtir.
Beş Şehir’in asıl konusunu; hayatımızda kaybolan şeylerin ardından duyulan üzüntü ile yeniye karşı beslenen özlem, olarak özetler. ‘’Mazi daima mevcuttur. Kendimiz olarak yaşayabilmek için, onunla her an hesaplaşmaya ve anlaşmaya mecburuz. İşte bu kitap; hesaplaşma ihtiyacının doğurduğu bir konuşmadır,’’ şeklinde tanımlar.
Bu kitapla; tarihin izlerine rastlarken aslında her şehrin ruhunuza ne kadar dokunacağını ve sahip olduğumuz en küçük toprak parçasının bile yarattığı gurur ve kederi aynı anda hissedeceğinizi söylemek isterim. Aynı zamanda bir ders bir keşif kitabıdır da diyebiliriz…
Beş Şehir Soruları ve Cevapları
beş şehir kimin eseri?
Beş Şehir Ahmet Hamdi Tanpınar'ın bir eseridir.
beş şehir türü nedir?
Beş Şehir türü gezi ve öykü karışımıdır. Kültür Yazıları olarak da sınıflandırılabilir.
Beş Şehir Yorumları
uzun zaman önce okuyup çok beğendiğim kitaplardan bir tanesi
19-01-2016 20:13
10 numara kitap çok güzel kurgulanmış bu arada kitabın özeti çok güzel olmuş yazanı tebrik ederim
22-01-2016 00:02
konusu çok hoşuma gitti her bir şehir çok güzel anlatılmış
10-02-2016 21:55
bence güzel bir kitap
09-03-2017 20:04
nasıl beğendiniz bu kitabı.beş altı kez ankara kısmını okudum o kadar sıkıcı ki sizi gerçekten anlamıyorum.
14-03-2017 18:42
bence biraz yabancı sözcükler vardı.
28-03-2017 08:51
ödevim olmasaydı okumazdım çok sıkıcıydı patladım
03-04-2017 11:08
çok sıkıci fonmas ödevim olmasa yapmazdim bune ya
03-05-2017 20:36
öğretmen tavsiyesiyle okuyacağım bakalım nasıl
19-10-2017 16:11
başlarda sıkıcı olsa da güzel bi kitap. tavsiye ederim.
03-12-2017 16:49
bence çok güzel bir kitap her keze tavsiye ederim
12-12-2017 22:57
hoca hikaye okuyup özetini çıkartın dedi bnde bunu çıkarcağım
27-12-2017 20:34
performans dan 80 aldım çok teşekkürler
27-12-2017 23:19
ankara erzurumu okudum dahada okumadimmmmm
04-02-2018 18:33
sıkıcı ve kelime haznesinin fazla olanların okuması gerek bir kitap