Bir adam, çalışmak için çok soğuk olan bir bölgede tek başına arkadaşlarının yanına (kamp alanına) gitmek için çabalamaktadır. Aslında yan yana olsalar da kendisi onların yanından bir şeyler bulmak ümidiyle ayrılmıştı hava eksi altmış derece soğuktu. İlk başlarda kendisine çok da soğuk gelmeyen hava sakalının buz tutması ve yanağını hissetmemesi ile çok soğuk olduğunu hissetmeye başlamıştı. Yanında haski türünde olan köpeği de vardı. Hızlı bir şekilde donmamak ümidiyle yürüyor en kısa sürede arkadaşlarının yanına gidebilmeyi umut ediyordu.
Yollarda tuzaklar vardı. Kar ve buz yolda olan dere, akarsu gibi suları kapatmış yanlışlıkla bastığı an ıslanacak ve buz tutmaya başlayacaktı. Bunun olmaması için çaba gösteriyordu. Eğer bu gerçekleşirse hemen ateş yakması gerekecek ve başaramazsa ölecekti. Öğle yemeğine kadar geçen sürede sıkıntı yaşamadı ve tuzakları kolayca buldu. Öğle yemeğinde hem haskinin hem de kendisinin rahat edeceği bir ateş yaktı, yemeğini yedi, ısındı.
Yemekten sonra kalktı, yürümeye devam etti. Tuzaklardan birini bulamadı ve suyun içine düştü ayakları ıslanmıştı eğer ateş yakamazsa ölecekti. Önce ateşi yaktı, ancak ağacın altına yaktığı için ağaçta bulunan karlar ateşin üstüne düştü ve ateş söndü. Tekrar yakmaya çalıştı ancak elleri ve ayakları donmuştu. Başaramadı. Isınmaya çalışsa da koşsa da olmadı ve donarak olduğu yerde can verdi
Ateş yakmak (1902)
Tom Vincent, ilk hikaye de olan adam gibi kendine soğuk konusunda çok güveniyordu. Ve arkadaşlarının arkasından tek başına gitmeyi istemişti. Tek başına giderken hiçbir şeyin kendisini yenemeyeceğini düşünüyordu. İşler istediği gibi gitmedi ve soğuk kendisini yenmeye başladı. Soğuk olan akarsuyun içine düştü ve tek başına olduğu için ateş yakacak başka kimse yoktu etrafında. Tom, ellerini ısıtıp ateşi yakmayı başardı. Ve ölümün kıyısından döndü.
Yaşama Azmi
Arkadaşı Bill ile bir yola çıkmıştı. Hava soğuktu ancak dondurucu değildi. Yolda giderken ayağını burktu. Bill'e seslense de Bill kendisini umursamamış, ölüme terk ederek gitmişti. Ayağının acısı ile bir süre hiçbir şey düşünemez oldu. Donma seviyesine geldiğini fark edince yürümeye ve hedefe ulaşmak için çabalamaya başladı. Ancak yiyecek yemeği yoktu ve bu onu çok zorluyordu. Her gece ateş yakıyor, üstünde su kaynatıp içiyor, uyuyor ve sabah yola devam ediyordu.
Yolda ilerlerken sürekli kurt, kuş, solucan gibi avlayıp yiyebileceği şeyler arasa da bulamıyordu. Arada yakalayabildiği bir kaç balık, bir kaç bataklık meyvesi oluyordu. Ancak bu açlığını bitirmeye yetmiyordu. Aç bir şekilde yoluna devam ederken, gördüğü kuşları avlamaya çalışıyordu. Açlıktan yere düştüğü zamanlar bayılıyor ve dinleniyordu. Önceki hikayelerde hayat Ateş iken burada Hayat yemek olmuştu. Hayat, ihtiyacın hangisiyse oydu. Hayat bulamıyor, ama içindeki yaşama isteğini de köreltemiyordu.
Yine düştüğü bir zamanda başına yaşlıca bir kurt geldi. Onu yemek istiyor ve ölmesini bekliyordu. İçindeki yaşama hevesi henüz bitmemişti. İleride ulaşmak istediği gemiyi gördü ancak emekleyerek çok fazla yol kat edemiyordu. Bill'i de yolda gördü. Bill de kendisinden farksızdı ancak Bill ölmek üzere ve emekleyemiyordu bile. Kendisinin durumu daha iyiydi. Üç haftanın sonunda gemiye ulaştı. Açlığını giderdi. Ancak yemek sürekli bitecek gibi geliyordu. Zamanla bu da geçti ve kendine gelmeyi, yaşamayı başardı.
Değerlendirme:
Altmış sayfaya çok fazla şey sığdırmış yazar. Sayfası az ancak anlamı çok olan muhteşem bir eser. Kitapta beni en çok düşündüren cümle: " Çünkü ateş, hayat demekti. Sönmemeliydi." Cümlesi oldu. İlk iki hikaye de yaşamak için ihtiyaç ateşti. O yüzden ateşi hayat yerine koymuşlardı. En son hikaye de ise yaşamak için ihtiyaç yemekti. Bu yüzden hayat yerine yemek koyulmuştu. Kitap bittikten sonra sordum kendime; "senin için hayat ne?" Yemek mi? Yoksa Su mu? Ailen mi? Aldığın nefes mi? Jack London ile de tanışmış oldum bu eserle. Muhteşem bir kitap.
Yazan: Senanur KARAKUZULU
Ateş Yakmak Kitap Özeti
Jack London’un 1897’de Altına Hücum dalgasına kapılarak gittiği Klondike’deki deneyimlerinden yararlanarak yazdığı Ateş Yakmak öyküsü bir gençlik dergisi olan The Youth Companion’da 1902’de yayımlanmıştır. O zamanlar umut vaat eden genç yazar olarak tanımlanan London, bu öyküsünü 1908’de yeniden yorumlayıp The Century Magazine’de yayımlattığında ise milyoner olan ilk Amerikalı yazar unvanına sahip, binlerce okuru olan bir yazardır. Altı yılda hayatı oldukça değişmiş, sayısız deneyim edinmiş, üslubu oturmuştur; bu durum iskeleti aynı olan iki hikâyenin farklılığının nedenini açıkça ortaya koymaktadır.
1902 Versiyonu:
Kuzey topraklarında insan hareketlerine yön veren en önemli kural “Asla tek başına yola çıkma”dır. Tom Vincent, gülüp geçtiği bu kuralın aslında ne kadar hayati olduğunu bir ocak gününde yaşadığı acı bir deneyimle öğrenir.
Hava sıfırın altında elli dereceyi gösterirken Vincent, Yukon üzerindeki Calumet Kampından ayrılmış; sırtındaki yükle Paul Deresi ile Cherry Deresini ayıran tepeye, arkadaşlarının geyik avladığı, maden aradığı yere doğru yürümektedir. Elli kilometre yol yürüyecek olması Vincent’in keyfini kaçırmaz. Çünkü Cherry Deresinin aktığı yamaçta altın bulacaklarından emindir; ayrıca yanında arkadaşlarının ailelerinin Birleşik Devletlerden yazıp gönderdiği mektuplar da vardır. Yola çıkışından üç buçuk saat sonra yolun yarısını tamamlamıştır; donmasın diye koynuna sakladığı ekmeği yemeğe karar verir. Ancak daha ilk lokmasını yutmuşken parmaklarının donmaya başladığını fark eder ve ısınmak için hareket etmeye başlar. İçinden bir an burunluk takmadığı pişmanlığı geçse de genç ve güçlü bir adam olduğu konusundaki aşırı özgüveni bu pişmanlığın kısa sürede yerini alır. Mağrur bir neşeyle yol alırken kırılan bir buz tabakasına girip ayak bileğine kadar ıslanınca soğukkanlı bir şekilde hemen ateş yakmaya koyulur. Kıyıdaki çam ağaçlarının çevresinde ince dal ve çalı çırpıları destesi yüzlü olan kibritiyle yakmayı başarmasından kısa bir süre sonra ağacın üzerinde birikmiş dört aylık kar ateşi söndürür. Soğuğun verdiği keskin acı ıslanmış ve parmakları donmuş Vincent’i paniğe sürükler. Kibritleri tutmadaki başarısızlığı aklına, yakınlarda sığın geyiği avcılarının kampının bulunduğunu getirir. Beş dakikalık yürüyüşten sonra yanılmadığını anlar ancak kamp terk edilmiştir. Artık tek yapacağın şeyin elleri ne kadar yanarsa yansın o kibritleri yakmak olduğunu anlar. Ancak bu şekilde hayatta kalabilecektir. Yanan etinin kokusuna ve acısına dişini sıkarak katlanan Vincent sonunda ateş yakmayı başarır. Ellerini ve ayaklarının kan dolaşımını sağlamak için üç saat uğraştıktan sonra ertesi gün acınacak halde Cherry Deresinde kamp yapan arkadaşlarına ulaşır. Bir ay içinde eski sağlığına kavuşur; fakat ellerindeki izler ve soğukta hassaslaşan ayak parmakları ona her seferinde kuzeyin ana kuralını hatırlatacaktır.
1908 Versiyonunu İlkinden Ayıran Temel Farklılıklar:
—4500 kelime daha fazladır, dolayısıyla daha uzundur.
—Karakterin ismi yoktur; “adam” diye söz edilir.
¬¬—Hava -60 derecedir.
—Adama husky cinsi bir köpek eşlik etmektedir.
—Henderson Deresinin sol çatalındaki eski madende olan arkadaşlarının yanına gitmektedir.
—Mendiline sardığı öğlen yemeği dışında bir yükü yoktur.
—Yola yalnız çıkmasının amacı Yukon Nehrinde yer alan adalardaki ladin ağaçlarından gelecek bahara sal yapacak kereste çıkıp çıkmayacağını kontrol etmektir.
—Yanında ABD’den gelen mektuplar yoktur.
—Tütün çiğneme alışkanlığı vardır.
—Henderson Deresi üzerinde yürürken dizlerinin yarısına kadar ıslanır.
—Ateşi ladin ağaçlarından dökülen kar söndürür.
—Kibrit destesi 70 adettir.
—Öykünün sonunda adam kurtulamaz, donarak ölür.
Bu etkileyici öykünün ikinci yorumundan yola çıkarak Fx Goby yönetmenliğinde hazırlanan aynı adlı 13 dakikalık animasyon, 2016 yılında gösterime girmiş ve farklı festivallerde 20 ödül birden toplamıştır.
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları Modern Klasikler Dizinde yer alan bu derleme içinde 1905’te yayımlanan ve Nadejda Krupskaya’nın ölüm döşeğindeki eşi Vladimir Lenin’e okuduğu son öykü olarak bilinen Yaşama Azmi de bulunmaktadır.
Yaşama Azmi:
Buz gibi derenin içinde ilerleyen iki adamdan geride olanı bileğini burkar. Bill, yaralanan arkadaşının istediği yardıma kayıtsızdır. Arkasına bile bakmadan ilerleyerek gözden kaybolur. Yoldaşının görüş açısından kaybolmasıyla yalnız kalan adam ıssızlığın korkutucu gücü karşısında kendini zorlayarak arkadaşının gözden kaybolduğu yolu aksak adımlarla takip eder. Bir an önce derenin Dease Nehrine döküldüğü yerdeki zulasına ulaşmak istemektedir. Burada onu bekleyeceğine inandığı arkadaşıyla Hudson Bay Şirketi Ticaret Karakoluna kanolarıyla ulaşacaklar, dondurucu soğuğun hüküm sürdüğü bu topraklardan ayrılacaklardır. Bu düşünceyle ilerleyen adamı iki gündür yemek görmeyen bünyesi durmaya zorlar. Halsizliğin ve zayıflığın güçlü etkisi, etrafında gördüğü kar tavuklarını hatta su birikintisindeki balığı bile yakalamasını engeller. Açlık, soğuk ve acının tüm bünyesini ele geçirdiği adam belli bir süre kurt sürüsünün geride bıraktığı karibu kemikleriyle hayatta kalmaya çabalar. Aniden bastıran kar ve yağmurun etkisiyle körleşen sinirleri hedef gözetmeksizin yürüyen adamı yaklaşan hasta bir kurdun hırıltısıyla yeniden ayaklandırır. Bundan sonraki adım ayakta bile durmaya güçlük çeken iki canlının arasındaki ölüm kalım savaşıdır. Adamı bu mücadele için yeniden canlandıran şey ise nehrin denize döküldüğü noktada gördüğü demir atmış gemidir. Böylece adam önde, hasta kurt arkada gemiye doğru düşe kalka ilerlerler. Ertesi gün adam kurtlar tarafından parçalanmış Bill’in geride kalan kemiklerine rastlar. Ancak kendisine bırakan arkadaşının ölümüne duyarsızdır, geride kalan içi altın dolu keseyi bile almaya tenezzül etmez. Günlerce süren yürüyüşün ardından daha fazla dayanamayan kurt, dişini adamın eline geçirmek için hamle yapar. Adam, geride kalan son gücüyle kurdun boynuna saldırır ve istemsizce, kanın boğazından geçmesine boyun eğer. Balina avı gemisi Bedford’daki bilimsel keşif heyetinin birtakım üyeleri sahilde gördükleri bu garip canlıyı yakından inceleyebilmek için bir kayıkla yanına giderler. Kör, bilincini yitirmiş, dev bir solucan gibi kıvrılarak ilerleyen bu canlıyı gemide üç hafta içinde kendine getirirler. Adam, burada yiyecek sıkıntısı çekmeyeceği teminatını alsa da uzun bir süre çeşitli yerlere yiyecek zulaları hazırlar. Mürettebat tarafından hoş görülen adam gemi, San Francisco Körfezine demir attığında bu korkusunu geride bırakmıştır.