1943 yılının soğuk bir kış gününde Sultanmurat, bir yandan öğretmeni İnkamay’ın anlattığı Sri Lanka’yı dinlerken bir yandan da düşünmektedir. Talas Dağlarını bile görmeyi zorlaştıran bu kar ve fırtınada, sadece samanla ısınmaya çalışılan sınıfta olmak yerine tropikal iklime sahip bu adada olmayı hayal eder. Oturduğu sıra daha önce Mirzagül’ündür ancak öğretmeni, pencereden gelen soğuğa Mirzagül’ün dayanamayacağını düşündüğünden Sultanmurat’la yerini değiştirmiştir. Oysa âşık olduğu kızla yan yana otursa onunla konuşma fırsatı da yakalamış olacaktır.
Sultanmurat’ın babası Bekbay, Almanlara karşı savaşmak için cepheye gitmiştir. Bekbay savaştan önce Sultanmurat’ı köye iki gün uzaklıktaki Cambul’a götürmüştür. Araba sadece iki kişilik olduğundan Sultanmurat, babasını her şeyden çok seven kardeşi Hacımurat’tan bu yolculuğu saklamak zorunda kalır. Bu sır onu o kadar rahatsız eder ki Hacımurat’ın eşeği Karayele’yi uysallaştırmayı üzerine alır. Sabah olup yolculuk vakti geldiğinde Bekbay oğluna, gözü gibi baktığı atları Çabdor ve Çontoru’nun dizginlerini verir. Sultanmurat babasının ona duyduğu güvenden dolayı mutludur. Cambul’a geldiklerinde panayırın olması da ayrı bir sürpriz olmuştur. Filleri, ayıları, maymunları görür; çukur aynaların olduğu kahkaha odasına üç kere girer. Bitpazarından annesine ve kardeşlerine hediyeler alır. Akşamı da bir tarlada babasının koynunda uyuyarak geçirir.
Sultanmurat bunları düşünürken İnkamay’ın ondan saman getirmesini istemesiyle kendine gelir. Samanları alıp sobayı tutuşturduğu sırada sınıfa Kolhoz (Kooperatif) Başkanı Tınalıyev ve okul müdürü girer. Köyün bütün erkekleri savaşa gittiğinden cepheye ekmek göndermek için Aksay’daki tarlaları sürecek kimse kalmamıştır. Karasabanları çekecek atlar da bakımsızdır. Bu işleri yapmak için yedinci sınıf öğrencilerinin yardımına ihtiyaç vardır. Sultanmurat, Anatay, Erkinbek, Ergeş ve Kubatkul bu işe gönüllü olurlar.
Çocuklar ertesi gün erkenden tavlaya giderler. Her öğrenci dörder atın bakımın üstlenecektir. Sultanmurat babasının atları Çabdor ve Çontoru’yla birlikte Akkuyruk ve Aladoru’yu da alır. Diğer öğrenciler de atlarını seçerler. Atların bakımı dışında pullukların onarımı ve koşumların hazırlanmasından da sorumludurlar. Aksay’a gitmeden yapılan bu hazırlıklar bir ay boyunca devam eder. Sultanmurat ekibinin komutanlığını üstlenir. Gece yarılarına kadar süren bu yoğun tempo sırasında Sultanmurat sık sık Mirzagül’ü düşünmektedir. Anatay da Mirzagül’e aşıktır. İkisinin arasındaki rekabet sık sık tartışmalara yol açar.
Sultanmurat sonunda Mirzagül’e hislerini anlatan bir mektup yazarak Hacımurat’la gönderir. Günlerce de cevap bekler. Aksay’a gitmelerine üç-dört gün kala Sultanmurat ve Mirzagül dere kıyısında karşılaşırlar. Mirzagül, mektubun karşılığı olarak Sultanmurat’a üzerine “S.c.M. (Sultanmurat ile Mirzagül)” işlenmiş bir mendil verir. Bu mendilin varlığı Sultanmurat’ı adeta daha güçlü kılar. Yola çıkmalarına bir gün kala Anatay’ın babasının savaşta öldüğü haberi gelir. Ölü evinde yaşananlar, babasından bir buçuk aydır haber alamayan Sultanmurat’ı daha da umutsuzluğa sürükler.
Aksay’daki tarlalar üç çocuğun çabalarıyla sürülmektedir. Ergeş ve Kubatkul ekilen yerleri toprağın nemi geçmeden sürgülemek için birkaç gecedir köyün yöresindeki tarladadırlar. Aksay’daki üçüncü günlerine çocuklar dağlara doğru giden iki avcı görürler. Avcıların selamsız sabahsız oradan geçmesinden duydukları şaşkınlığı, bol ürünün habercisi turna sürüsünü görmeleriyle unuturlar. O gün çocukların yemeklerinden sorumlu aşçı kadın bir günlüğüne oradan ayrılmıştır. Akşam olduğunda yalnız kalan üç çocuk yorgunluğun etkisiyle çarçabuk uyurlar. Uykularının en tatlı yerinde ağızları kapatılarak uyandırılan çocuklar daha kendilerine gelemeden avcılar tarafından elleri arkadan bağlanmıştır. Adamlar, Sultanmurat’ın atı Çontoru dışında üç atı daha kentte satmak için çalmıştır. Büyük bir güçlükle iplerini çözen çocuklardan biri köye, ahaliyi çağırmaya gider; biri de orada kalır. Sultanmurat da Çabdor’a binerek adamların peşinden gider. Sultanmurat hırsızlara yaklaşınca içlerinden biri Çabdor’u tüfekle vurarak öldürür. Atından düşen Sultanmurat bütün düşleri yıkılmış halde hıçkıra hıçkıra ağlamaktadır. Günlerdir aç olan bir kurt taze kan kokusunu duyunca hızla yanlarına gelir. Sultanmurat elinde Çabdor’un gemi kurtla karşı karşıya kalmıştır.
Aytmatov’un Sultanmurat/ Erken Gelen Turnalar öyküsü otobiyografik öğeler taşımaktadır. Aytmatov da tıpkı öyküsündeki çocuklar gibi savaş nedeniyle on dört yaşında, iki yüz hektarlık tarlayı karasabanla sürmek zorunda kalmış ancak karasabanı çeken atlar çalınmış ve hırsızlar yakalanamamıştır. Cengiz Aytmatov’un babası Törekul Aytmatov halk düşmanı ilan edilmiş, yirmi yıl boyunca kendisinden haber alınamamıştır. Bu sıkıntılı bekleyiş Sultanmurat ve ailesinde yeniden hayat bulur. Yazarın asıl mesleği olan veterinerlik dolayısıyla da başta atlar olmak üzere öyküde geçen tüm hayvanlar başarıyla aktarılmıştır.