Bir ananın içler acısı hikayesi, gözyaşları. Yavrularını kaybetmiş bir Kurt Ana. Kötülükle savaşan bir kahraman, uyuşturucu çeteleri, av adı altında yapılan katliamlar. Kendini ilahi varlık sanan insanlar... Cengiz Aytmatov ilahi gücün ve kudretin ağır bastığı Dişi Kurdun Rüyaları romanında iyi-kötü, sevap-günah, kavramlarını ele almıştır. Akıcı anlatımıyla vicdan kavramını işleyişi, verdiği bilgiler hayvanlaşan insanlar mı yoksa insanlaşan hayvanlar mı sorusunu okuyucuya sordurtuyor.
Akbar ve Taşçaynar adlı iki kurdun, bir helikopterin gürültüsüyle mağaradaki inlerinin önüne kar kütlesi düşürüp yuvalarının önünü kapatması sonucu, Mujunkum vadisine göç etmeleri üzerine başlar olaylar. Akbar ve Taşçaynar yörenin yabancısıdırlar. Gözleri keskin, görünüşleri o yöredeki kurtlara benzememektedir. Bunların bozkır kurtlarına özgü açık renkli yeleleri vardır. Yeleleri gümüş rengindedir ve kalındır. Boyunlarının boyları ise Işıklı Göl yaylalarında yaşayan kurtlardan büyüktür. Akbar parlak mavi ve yarı saydam gözlere sahip oluşuyla türünün tek örneğidir. Yöredeki çobanlar dişi kurda 'en ulu' anlamındaki Akbar adını vermişlerdir. Taşçaynar ise çok güçlüdür. Kürkü kalın, yumuşak ve sıcaktır. Taşı bile eritecek dişlere sahip olduğu için çobanlar ona 'Taşçiğner' anlamına gelen Taşçaynar adını vermişti. Taşçaynar' da Akbar ve doğacak yavrularının güvenliğini sağlayacak güç ve çeviklik vardır. Kaslı ve ağır bacaklara sahiptir. İlerde onları çok başka bir gelecek, bir kader bekliyordu. Yeni yavrular, yeni avlar, yeni hayatlar, karşılaşacakları yeni savaşlar, kovalamacalar... Mujunkum sakinlerini görünüşteki bu huzurun ardına saklanmış bir facia bekliyordu.
Akbar ve Taşçaynar Mujunkum'a vardığında bahar yaşanıyordu. Mujunkum zengin bitkilere, su kaynaklarına, her çeşit bozkır hayvanına yataklık yapıyordu. Saygalar, Antiloplar, köstebekler, kurtlar... Burası Akbar ve Taşçaynar' a doğacak, yavrularına iyi bir av kaynağıydı. Bu baharda Akbar üç yavru doğurdu. Bir dişi ikisi de erkekti. Dişi olan kendisi gibi mavi gözlere sahipti ilerde birçok kurt ona sahip olmak için savaşacaktı. Ona gözde adını verdiler. Büyük olan yavru kocaman bir kafaya sahipti ona 'Kocabaş' adını verdi. Ortanca olan da çevik ve kurşun gibi hızlıydı. Ona da 'Hızlı' ismini verdi. Yavruları büyüyünce beraber sayga ve antilop avlayacaklardı. Bahar mevsimi yerini kışa bıraktı. Mujunkum günlerdir kar altındaydı. Akbar'ın yavruları büyür ve ilk avlarına çıkma zamanı gelmiştir. Tepenin arkasındaki sayga sürülerini avlamak için yola çıkarlar. Tepeyi aştıktan sonra gizli bir yerde pusuya yatarlar. Önce Akbar içlerinden bir saygaya pençe atacak Taşçaynar ardından boğazını güçlü dişleriyle kesecektir. Yavru kurtlar ilk önce onları izleyecek, sonra onlarda harekete geçecektir. Akbar gözüne bir sayga kestirir tam harekete geçecekken helikopter, insan, araba, sesleri duyar. Mujunkum büyük bir gürültüyle inler. İnsanlar ilahi varlıklar! Mujunkum vadisinde sayga avlıyorlardır. Önce at sırtında gelmişlerdi buraya. Üzerlerinde deri elbise, ellerinde yay ve ok vardı. Sonra ateşli silahlarla geldiler. Şimşek gibi çakan, yıldırım püskürten silahlar! Bu ilah insanlar arabalarla sürek avını başlattılar. Tıpkı kurtlar gibi antilop ve saygaları yorgunluktan düşüp bayılıncaya kadar kovalıyor sonrada vuruyorlardı. Arabalar, helikopterler ve hızlı ateş eden filintalar Mujunkum bozkırındaki denge ve düzeni altüst etmiştir. Saygalar koşuşarak Akbar, Taşçaynar ve yavrularının pusuya yattığı yerlere geldiler. Arkalarındaki arabalar saygaları deli gibi koşturuyorlardı. Akbar yavrularını kurşunlar öldürmese bile sayga sürüsünün altında kalıp ölmesinden korkuyordu. Kurtlar, antiloplar, saygalar, kuşlar bile son hızda koşuşuyorlardı. Akbar hem koşuyor, hem de yavrularına bakıyordu. Dişi yavru Gözde'nin artık koşacak gücü kalmaz ve yere düşerek ezilir. Akbar'ın yüreği sızlar. İkinci yorulup düşen Kocabaş olur. Üçüncü olarak Hızlı da yorulur ve düşer. Nihayet koşuşturma yavaşlar ve ateş sesleri kesilir. Akbar ve Taşçaynar bir tepenin arkasına gizlenir ve gece orada kalırlar. Akbar bütün yavrularının öldüğünü hatırladıkça içi parçalanıyordu. Yavrularının hayali ile uykuya daldı. Mujunkum o gece isteyerek yada istemeyerek olsa da katliamı yapanları içinde barındıracaktı. Bu katliamı yapanlar şoförü de sayarsak altı kişiydiler. İş icabı bir araya gelmiş ölü hayvan toplayıcısı altı kişi. Hepsi evsiz, barksız, serserilerdir. Altısı da hayatta bir başarı sağlayamamış bir baltaya sap olamamışlardır. İçlerinden yalnız birinin, en geç olanın özel bir durumu vardır. Adı Abdias' dır bu gencin. Papazın oğlu olan bu genç ilerisi için vaat ediyor gerekçesinden dolayı Papaz Okuluna girmiş. İki yıl sonrada mezhepten saptığı gerekçesiyle okuldan kovulmuştur. Abdias' ın papaz okulundan kovulmasının nedeni sahip olduğu yeni fikirlerdir. Ona göre Tanrı düşüncelerimizin bir ezgisi bir kontrapuktudur. 'Çağımız Tanrısı' düşüncesindedir. Eğer yıllar geçip insanlar, ülkeler çağdaşlaşıyorsa, Tanrıda çağa uygun olmalıdır. Gelişmelidir, ilerlemelidir. Abdias' a göre bilincimizin ve vicdanımızın dışında bit Tanrı yoktur. Bu düşüncesi Hristiyanlık dinine ters düştüğü, Tanrının ezeli ve ebedi olduğu ve değişmediği gerekçesiyle kabul görmemiştir. Papaz okulundan kovulmuştur. Abdias bu düşüncesinden vazgeçmeyecektir. Kötü insanlara Tanrıyı anlatıp, kötülükten uzaklaştıracağını ve böylece çağdaş Tanrı inancını bütün insanlığa yaymayı amaçlamaktadır. Bu işe ilk önce sapmış, yoldan çıkmış insanlardan başlayacaktır. Ekipte Abdias dışında herkes alkoliktir. Genelde hayatı kaymış sapmış insanlardır. Aslında Mujunkumda ki katliamdan önce Abdias haşhaş kaçakçıları ile iş birliği yapar. Amacı haşhaş kaçakçılığı yapmak değil kaçakçılığı yapan uyuşturucu tacirlerine yanlış yoldan çıkmalarını söylemek onları doğru yola iletmektir. Uyuşturucu tacirlerinin içine karışır ve Calpak-Saz'a doğru yol alırlar. Orada Petruha ve Lenka ile üçlü bir ekip halinde çalışacaktır. Petruha ve Lenka uyuşturucu bağımlısı, alkolik ve Tanrıyı inkar eden insanlardır. Abdias'ın papaz okulundan atıldığını öğrenince de baya dalga geçerler. Haşhaş toplayacakları yere varmadan önce dikkat çekmemek için bir yerde günü birlik çalışacaklardır. Abdias orada motosikletli bir kızla tanışır ve ona ilk görüşte aşık olur. Ertesi gün haşhaş tarlarının olduğu yere doğru yola çıkarlar. Abdias her fırsatta Petruha ve Lenka' ya Tanrıyı anlatır, uyuşturucunun kötülüğünden bahseder. Sürekli çetenin başıyla görüşmek istemesi Petruha' nın dikkatini çeker. Petruha biz Tanrıya inanmıyoruz, ayyaşız, uyuşturucudan vazgeçmeyiz diyerek Abdias ile kavga eder. Haşhaş tarlalarına vardıklarında Abdias, Petruha ve Lenka haşhaşları heyecanla çuvallarına doldururlar. Topladıkları haşhaşları Moskova' da satınca iyi para kazanacaklardır. Petruha paraya tapan bir insandır. Abdias çetenin başıyla görüşürse ve onu uyuşturucu fikrinden vazgeçmesini sağlarsa, Petruha ve Lenka' yı da doğru yola ileteceğini düşünür. Abdias haşhaş tarlasında iken başına kötü bir olay gelir. Çetenin başına haşhaş poleni toplayıp hediye ederse onunla görüşebileceğini söyler Petruha. Bunun üzerine Abdias çetenin başıyla görüşmek için tarladan uzaklaşır ve polenlerin yoğunlaştığı yere doğru gider. Bu arada haşhaşın yoğun kokusunun etkisiyle başı dönmeye başlar, bilinci yarı kapanık hale gelir. Haşhaş polenlerinin üzerine yapışması için Abdias soyunur ve tarlada koşmaya başlar. Uyuşturucunun etkisiyle şarkılar söyler. O gün Akbar ve Taşçaynar güzel havanın yeni yavrularına iyi geleceğini düşünür ve tarlaya götürür. Taşçaynar ve Akbar otların içinde dinlenirken yavrularda koşuşmaya ve oyun oynamaya başlar. Kurt yavruları bu arada tarlanın içinde deli gibi koşan bir insanı fark eder. Abdias' da yavruları görür, onlara yanaşır ve oynamaya başlar. Akbar bir insan kokusu alır ve yavrularının uzaklaştığını görür. Bir insanın yavrularına doğru yanaştığını ve zarar vereceği iç güdüsüyle olağanca gücüyle koşar, tam pençelerini ona geçirecekken Abdias oturur ve başını ellerinin arasına alır. Akbar onun üstünden atlar ve zarar vermeyerek yavrularını da alarak uzaklaşır. Abdias Akbar'ın mavi gözlerine ve eşsiz güzelliğine hayran kalır ve onu hiç unutmaz. Abdias korkuyla Petruha ve Lenka' nın yanına gider, başından geçenleri ona anlatır. Oradan hemen uzaklaşırlar. O gece topladıkları haşhaşları trenle kaçıracaklardır. Bunun için trene hareket halindeyken binmeleri gerekmektedir. Hepsi trenin geçeceği yolda toplanır ve tepenin arkasına saklanırlar. Tren yaklaşınca ateş yakacaklar, tren alevleri görünce yavaşlayacak ve bu arada çete üyeleri haşhaş çuvallarıyla beraber vagonların birinin içine atlayacaklardır. O gece tren gelmeden evvel çetenin başı Grişan Abdias' ı yanına çağırtır. Tanrı, iyilik, günah kavramlarıyla çetesinin kafasını karıştırdığını ve işine çomak sokmasının nedenini Abdias' a sorar. Abdias ise Tanrının gücünü, uyuşturucu satmanın onun katında hoş olmadığını, bunu yapmanın Lenka gibi çocukları kullanmasının çok yanlış olduğunu ona anlatır. Grişan ona bu gibi konuşmalarla çetesinin aklını karıştırmaya devam ederse, yolunu ayırıp çeteden ayrılmasını aksi takdirde hiç iyi şeyler olmayacağını söyler. Abdias ise fikrinden vazgeçecek gibi değildir ancak Grişan' a çetenin aklını karıştırmayacağını söyler. Tren yaklaşınca planı uygularlar ve her şey yolunda gider, vagonun içine girmeyi başarırlar. Grişan Abdias' ı kışkırtmak ve onu yolundan döndürmek için çete üyelerine uyuşturucu verir. Hepsi çok mutlu olur ve zevkle uyuşturucularını alırlarken Abdias onları uyarır. Kullanmamaları için yalvarır. Çok dil döker ancak hiçbiri onu dinlemez. Abdias onun üzerine kendi haşhaş çuvalını alır ve vagonun penceresinden aşağı atar. Petruha çılgına döner, haşhaşın ne kadar para olduğunu söyler ve onu attığı için Abdias' a küfürler eder, dövmeye başlar. Grişan' ın da tam olarak istediği budur. Petruha ve diğer üyeler Abdias' ı dövüp bayıltarak vagondan aşağı atarlar. Abdias o gece yağmurda ıslanınca hastalanır, zar zor ayağı kalkarak bir kamyona rast gelir. Calpak-Saz istasyonuna doğru yol alır. İstasyonda yaşlı bir kadın onu baygın görünce alır ve hastaneye götürür. Onu doktor Aliye' ye, bilgili ve özenli tedavisine teslim eder. Abdias hızla iyileşir. Bir sabah doktor Aliye ona bir kızın onu görmeye geldiğini söyler. Bu kız bir botanistmiş ve haşhaşları yok etmek için çalışmalar yapıyormuş. Abdias ile bu yüzden tanışmak istemiş, haşhaş konusunda yazacağı yazılar için bilimsel bulgulara ihtiyacı varmış. Abdias karşısında Mujunkum yakınlarındaki motosikletli aşık olduğu kızı görünce şok olur. Adı da İnga' dır. İnga ve Abdias beraber Moskova'ya dönerler. Abdias İnga' nın aşkı ile düzenli bir hayata girer. İnga'da onu sevmeye başlamıştır. Evlenmeye karar verirler. İnga' nın bir oğlu vardır ve oğlu yüzünden eski eşiyle anlaşmazlık içindedir. İnga aniden Caplak-Saz' a gitmek zorunda kalır. Abdias nedense İnga' nın onu terk edeceği düşüncesine kapılır ve boşluğa düşer. Hergün istasyonda sabahlar. Yeni iş teklifini de burada alır. Boss ile tanışır ve ona Mujunkum da sayga avlayacaklarını, işin ucunda iyi para olduğunu söyler. O an ki boşluk içinde Abdias kabul eder ve o katliamı yapmak için Mujunkum' a giderler. Abdias orada da fikirlerini yaymaya çalışır ancak başarısız olur. Boss aynı Grişan gibi onu suçlar ve Mujunkum' da çarmıha gerer, ölüme terk eder. Tam can vereceği sırada hayran kaldığı Akbar' la Abdias göz göze gelir ve Abdias son nefesini verir.
Bu arada Akbar' ın beş yavrusu daha olmuştur ancak Mujunkum' da bir yangın çıkar ve Akbar yavrularını bu yangında kaybeder. Ala-mengü dağlarına göç ederler. Akbar ve Taşçaynar' ı burada başka hayatlar, başka insanlar, başka facialar beklemektedir. Akbar burada dört yavru daha dünyaya getirir.
Bazarbay hayvan ticareti yapmaktadır. Ala-mengü dağlarında yeni otlak yeri ararken yavru kurt sesleri duyar. İçtiği votkanın da etkisiyle kurt ininin içine girer ve hayvanat bahçesine satıp para kazanmak için dört yavru kurdu alır ve atının heybesine koyarak oradan uzaklaşır. Akbar ve Taşçaynar o arada av bulmaya çıkmışlardır. İnlerine döndüğünde yavrularını bulamayınca ağlamaya başlar. At izlerini takip ederek koşmaya ve Bazarbay' ı kovalamaya başlarlar. Bazarbay arkasında kurtların geldiğini fark edince kalbi duracak gibi olur. Doludizgin atını sürmeye devam eder. Kurtlar olağanca hızla kovalar. Bu arada Bazarbay bir evin ışığını fark eder. Oraya doğru son hızla ulaşır. Burası büyük koyun sürülerine sahip Boston' un evidir. Ama o gün Boston evinde yoktur, çobanları, yardımcıları, kahyası, eşi Gülümhan ve küçük oğlu Kence evdedir. Kurtlar ışığı görünce tepenin ardında pusuya yatarlar. Akbar' ın içi kan ağlar, acı acı ulumaya ve ağlamaya başlar. Bazarbay o geceyi Boston' un evinde geçirir. Yavru kurtları heybesinden çıkarır evin küçük oğlu Kence kurt yavrularını çok sever oynamaya başlarlar. Bazarbay Boston' u tanır ve oldukça kıskanır. Sahip olduklarını, karısını, gücünü, heybetini, parasını... O gece ona muhtaçtır. Sabah olunca Boston' un yardımcılarından biri Bazarbay' ı ve yavru kurtları eve bırakır. Boston eve döndüğünde olanlardan hiç hoşlanmaz, kurtlar sinsidir buralardan yavrularını almadan uzaklaşmaz der. Tahmin ettiği gibi de olur. Bundan sonraki bütün geceler Akbar ve Taşçaynar ulumaya ve ağlamaya başlarlar. Boston, Gülümhan ve Kence' nin korkudan gözlerine uyku girmez. Bir gün Taşçaynar evin önüne gelerek Boston' a saldırır ve Boston onu tüfekle öldürür. Boston her gece korku yaşar çünkü Akbar hala yaşıyordur. Boston yavrularını geri vermesi için Bazarbay ile konuşmaya gider. Ancak Bazarbay onu evden küfür ederek kovalar ve kurt yavrularını vermez.
Ala-mengü' ye bahar gelir, Akbar' da eskisi kadar ortalarda görünmez. Boston işleriyle ilgilenirken Kence' de dışarıda oyun oynuyordur. Akbar Kence' yi görür ve onda yavrularının kokusunu alır. Onu dişlerinin arasına alıp dağlara doğru kaçırır. Boston acıyla Akbar' ın peşine düşer. Ateş eder ancak hiçbiri Akbar' a isabet etmez. Son bir kurşunu kalmıştır, son kez tüfeğini ateşler ve Akbar yere düşer. Boston ağlaya ağlaya oğluna doğru koşar. Sonunda yanına varır ve Akbar yerde canlı bir halde yatıyordur. Ağzından düşürdüğü Kence kanlar içindedir. Boston kendi evladını göğsünden vurmuştur. Dünyası başına yıkılır. Tıpkı Akbar gibi gözyaşlarına boğulur. Kendine geldiğinde tüfeğini alır, atına atlar, bütün bunların sorumlusu olan Bazarbay' a gider. Ona üç el ateş eder. Bazarbay' ı öldürür ve şuursuzca göle doğru ilerler. Can parçasını kaybetmiştir, artık yaşamanın bir anlamı kalmamıştır onun için... Kalbide tıpkı gökyüzünde ki güneş gibi batıyordur. İçinde yanan ateşi söndürmek için dalgalara doğru ilerler...
Yazan: Nisanur Duvarcı
Dişi Kurdun Rüyaları Soruları ve Cevapları
Dişi Kurdun Rüyaları kimin eseri?
Cengiz Aytmatov
Dişi Kurdun Rüyaları türü nedir?
Yabancı Romanlar
Dişi Kurdun Rüyaları kaç sayfa?
400
Dişi Kurdun Rüyaları Yorumları
adamın yazım tarzı hep aynı bu okuduğum üçüncü kitabı birbirlerinden pek farkı yok ama konu olacak güzel yazıyor
02-02-2016 22:14
konu olarak beni pek sarmadı o yüzden beğenmedim
07-02-2016 09:56
konu hikaye karakterler dil her şeyi ile mükemmel bir kitap
25-02-2016 22:30
gayet güzel bir roman kitaplarını yeni okumuş olsamda
27-04-2016 21:25
bunu romani okunca cok duygulandim muhtesem bir roman .
21-12-2016 21:31
duygusallık mükemmel şekilde işlenmiş. betimlemelerin uzunluğu sebebiyle okurken biraz bunaldım. ama sonuna kadar okudum.
bencil düzenin bütün canlıları ne hale getirdiğini çok mükemmel anlatmış.
09-01-2017 10:10
klask bir cengiz aytmatov kitabı dişi kurdun rüyaları konusu da harika elimden bırakamadan okudum çok duygusal çok içten adam çok güzel yazıyor çok beğeniyorum kendisini
10-11-2019 17:01
roman tahlili için teşekkürler işimi gördü okumama gerek kalmadı
07-04-2022 14:05
bana sınav soruları lazım acil
17-10-2022 15:17
kitapların karakterleri lazım özette yok onu da ekleyin