Noel'de kimse cinayet işlemez. Çünkü herkes sıcacık evinde mutludur ve böyle şeyler düşünmezler. Bu teoriyi yaşlı, zengin ve hasta olan Simeon Lee bozacaktı. Odasında boğazı kesilerek öldürülmüştü. Katilin evden biri olduğu kesindi. Bu cinayeti çözecek biri varsa o da Hercule Poirot'tu.
Simeon Lee, Güney Afrika'da bulduğu elmaslar sayesinde zengin olmuş biriydi. Resmî olarak beş çocuğu vardı ama kendisi gençken fazlasıyla çapkın olduğu için gayrimeşru kaç çocuğu olduğundan emin değildi. Ne yazık ki artık yaşlanmıştı. Henüz ölme niyetinde değildi ama hastaydı. Bu yüzden Simeon Lee, Noel'i ailesiyle birlikte geçirmek istiyordu. Hem çocuklarını görecek hem de onları birbirlerine düşürüp eğlenecekti. Bunun için de tüm çocuklarını ve çocuklarının eşlerini evine davet etti. Alfred ve eşi Lydia zaten Simeon Lee ile birlikte yaşıyordu. George, Magdalena, David, Hilda ve Harry Noel yemeğine katılacak kişilerdendi. Bunlara ek olarak Simeon Lee'nin torunu Pilar Estaravados ve Güney Afrika'da tanıştığı arkadaşının oğlu Stephen Farr da onlara katılacaktı.
Hepsi eve ulaştığında yaşlı adam, herkesi odasına çağırmıştı. Telefonda avukatına vasiyetini değiştirmek istediğini, Noel'den sonra kendisine uğramasını söyledi ve telefonu kapattı. Ardından çocuklarına döndü ve onların düzgün çocuklar olmadığını söyledi, gayrimeşru çocuklarının çok daha iyi olduğundan emin olduğunu yüzlerine bağırdı. Herkes odadan morali bozuk ayrıldı.
Akşam yedide Simeon Lee yemeğini yedi ve odasına kapandı. Onun düzeni buydu. O saatten sonra kimse onu rahatsız etmezdi. Çocuklarıysa evin içinde bir yerlere dağılmıştı. Birden bir şeylerin kırıldığını duydular. Ardından çığlıklar yankılandı evin içinde. Sesler boğuklaştı ve tamamen kesildi. Hepsi aynı anda Simeon Lee'nin odasına koştular. Kapı kilitliydi, kırarak içeri girdiler. Babaları şöminenin önünde yerde yatıyordu. Resmen bir kan gölünün ortasındaydı.
Yaşlı adam ölmeden önce Bay Sugden isimli bir polise saat tam sekizde gelmesini söyledi. Geldiğindeyse elmaslarının çalındığını ve bu konuda iki şüpheli olduğunu aktardı. Eğer biri çaldıysa şaka amacıyla, diğeri çaldıysa hırsızlık amacıyla almıştı elmasları. Simeon Lee ise bu kişileri polise aktarmamış dokuzu çeyrek geçe eve tekrar gelmesini o zaman bu olayı açıklayacağını söylemişti. Polis geldiğindeyse Simeon Lee ölmüştü.
Bunun bir cinayet olduğu belliydi. Çözecek kişiyse hayal gücü ve olayları farklı açılardan değerlendirmesiyle ünlü olan Hercule Poirot olacaktı.
Herkesin yaşlı adamı öldürmesi için kendilerine göre geçerli nedenleri vardı. Elmasların varlığıysa insanları kışkırtmak için yeterliydi.
İlerleyen zamanlarda Simeon Lee'nin torunu Pilar da ölümle burun buruna gelecekti. Kapısının üstüne bir gülle koyulmuştu ama katil bu defa başarılı olamamıştı.
Hercule Poirot sayesinde Simeon Lee'nin gayrimeşru çocuklarından birinin de diğerleriyle aynı çatı altında kaldığı ortaya çıkacaktı.
Yazının devamında katilin kim olduğu açıklanacaktır. Kitabı okumak isteyenler bu bölümü atlayabilir.
Katil Bay Sugden. Kendisi Simeon Lee'nin evlilik dışı çocuklarından biri. Cinayeti eve ilk geldiğinde işlemişti. Her şeyi ayarlayıp öyle çıkmıştı ve dokuzu çeyrek geçe geldiğinde tesadüfen orada bulunan polis memuru rolünü oynamıştı. Yukarıda bahsettiğim Simeon Lee'nin gayrimeşru çocuğu Sugden değil. O, Güney Afrika'daki arkadaşının çocuğu olan Stephen Farr.
Benim kitap hakkındaki görüşüm: Bu kitap kesinlikle Agatha Christie'nin en güzel kitaplarından biri. Olaylar mükemmel zincirler olarak birbirine bağlanmış. Nefes bile almadan okunacak bir eser. Evin havası, karakterlerin yapısı kesinlikle çok güzel. Katili ararken kendinizi Hercule Poirot olarak buluyorsunuz. Daha önce Agatha Christie'den Hercule Poirot'u okumuştum ama bu kesinlikle bambaşka bir eser. Sizlere de okumanızı tavsiye ediyorum.