Jane Marple, cinayetlerin ortasında kalmasıyla ve onları çözmesiyle bilinen biridir. Bu kitapta da iki farklı hikâyedeki iki cinayeti çözmesi gerekmektedir. İlk olarak birinci hikâyeden başlayalım:
Bayan Marple'a hediye olarak on beş günlük bir tatil verildi. Kendisi de bu tatil hakkını "Betram" isimli otelde kullanmak istedi. Genç kızken bir kere orada kalmıştı. Şimdi de anılarını canlandırmak istiyordu. Çünkü Betram değişmeyen bir oteldi. İçindeki atmosfer yıllar önceden kalma gibiydi. Müşterilerinin çoğu da yaşlı, zengin ve önemli kişilerdi. Betram sessiz, sakin, güvenilir bir yerdi. Bayan Marple'ın otelde kaldığı sırada pek de oraya uygun olmayan bir müşteri vardı: Bess Sedgwich. Tehlikenin ta kendisiydi. Korkmazdı, pes etmezdi. Betram'a pek yakışacak biri değildi ama oradaydı. Bayan Marple, bunun sebebinin biriyle gizlice buluşacak olması olduğunu düşündü.
Bess Sedgwich odasına çıktı, aşağı indi ve bir şey unuttuğunu söyleyerek tekrar odasına döndü. Asıl sebebiyse kızını görmüş olmasıydı. İyi bir anne olamayacağını düşünerek kızını bırakıp kaçmıştı. Şimdiyse Elvira -yani kızı- tam karşısındaydı. Şanslıydı ki fark edilmemişti.
Elvira'nın vaftiz babası da yanındaydı. Gidip onunla konuştu ve Elvira'nın bir an önce otelden ayrılması gerektiğini söyledi. Vaftiz baba da diş doktoruna gideceği için yakında ayrılacağını söyledi.
Elvira'nın ise bambaşka planları vardı. İrlanda'ya gidip ölen babasından ne kadar miras kaldığını öğrenmesi gerekiyordu. Ufak tefek aksiliklerle de olsa öğrenip tekrar dönmeyi başardı.
Piskopos Pennyfather da Betram'da kalıyordu. Ayın on dokuzunda bir konferansa katılması gerekiyordu ve bunun için de on sekizinde yola çıkması gerekiyordu. Piskopos'un en bilindik özelliğiyse hafızasının zayıf olmasıydı. Sürekli bir şeyleri unuturdu veya karıştırırdı. Yola çıkacağı günü de karıştırdı. On dokuzunda otelden ayrıldı. Günleri karıştırdığını havaalanına ulaştığında öğrendi. Dönüş yolunda da sinemaya gitmeye karar verdi. Sonrasında otele döndü ve gece üç gibi otelden ayrıldı. Sonrasını kimse bilmiyordu. Piskopos kaybolmuştu.
Baba lakaplı Başmüfettiş Davy, bu davayı araştırıyordu. Bayan Marple da ona yardımcı oluyordu. Çünkü Piskopos'u odadan çıkarken görmüştü. Yani onu gören son kişi Bayan Marple'dı.
Bayan Marple ve Baba otelde konuştuğu sırada otelin önünden bir el ateş sesi duyuldu. Ardından çığlık sesleri yükseldi ve bir el daha ateş edildi. Baba dışarı çıktığında Elvira ağlıyordu, kapıcınınsa yerde cansız bedeni yatıyordu.
Bayan Marple ve Baba, katili elbette biliyordu. Tek yapmaları gereken itiraf etmesini sağlamaktı.
İkinci hikâye:
Jane Marple'ın bir cinayeti daha çözmesi gerekiyordu. Lou, Bayan Greenshow'un evinde işe girmişti. Anı defterlerini kitap haline getirmesi gerekiyordu. İkinci iş günündeyken ev sahibi boğazından okla vurularak öldürüldü. Lou ve kahya bulundukları odaya kilitlenmişti, bahçıvansa cinayet saatinde öğle yemeği için gitmişti ve on iki tane şahidi vardı. Yani katil Lou, kahya ya da bahçıvan değildi. O gün yeğeni onu ziyarete gelecekti ama o geldiğinde teyzesi çoktan öldürülmüştü. Katil o da değildi. Bayan Marple ise olay yerine hiç gitmemiş olmasına rağmen sadece anlatılanlardan katilin kim olduğunu anlamıştı.
Benim kitap hakkında görüşüm: Birinci hikâyede tam olarak emin olamasam da katilin kim olabileceği hakkında bir görüşüm vardı ama ikinci hikâye beni tamamen yanılttı. Bunun sebebi birinci hikâyenin uzun, dolayısıyla bolca ayrıntıya sahip olması da olabilir. Jane Marple'a da hayran kaldığımı söylemeden geçmem doğru olmaz. Gözlem ve yorum yeteneği sayesinde olayları polisten bile önce çözmesi harika bir yetenek.
Bundan sonrasını kitabı okumayı düşünenlerin okumasını tavsiye etmiyorum. Çünkü iki hikâyedeki katilleri yazacağım:
Birinci hikâye: Elvira katil. Bess Sedgwich ise suç örgütünün lideri.