Hiçbir yüksek okulu bitirmemiş, hiçbir yerde çalışmamış, servetinin yarısını har vurup harman savurmuş, 24 yaşında olduğu halde hiçbir meslek seçmemiş, ömrü boyunca da hiçbir işte çalışmamış olan Dmitri Andreyeviç Olenin, Moskova’dan ayrılarak yedek subay olarak Kafkasya’ya gitmeye karar verir. Bu kararı vermesinde, ona uygun bir eş olabilecek Kontes B.’yi bir türlü sevememesi ile Terzi Mösyö Kapel, Vasiliyev ve Morel’e olan borçlarının büyük etkisi vardır. 13 yıldır hizmet eri olan İvan Vasilyeviç’le (Vanyuşa) ile başlayacağı bu yeni yaşam sayesinde hem borçlarını ödeyebilecek hem sevgiyi, aşkı bulabilecek hem de bir kahraman olabilecektir.
Uzun süren bir yolculuğun ardından Olenin’in katıldığı Kafkas Piyade Alayına ait iki birliğin yerleştiği, Kazaklarla Dağlıların oturduğu yerleri birbirinden ayıran Terek Irmağının üç verst ötesindeki, 266 haneden oluşan Novomlinskaya Köyüne ulaşırlar. Asteğmen Olenin’e düşen ev, köyün hemen hemen sonunda yer alan, asteğmen reisi, Kazak okul öğretmeni İlya Vasilyeviç’inki olur. Bu zorunlu misafirlikten hiç hoşlanmayan İlya Vasilyeviç’in eşi Ulitka, Olenin’e aylık üç moneta karşılığında evin en soğuk odasına kiralar. Evin genç ve güzel kızı Maryana ise Olenin’in varlığını umursamaz gibidir. Onun aklı annesi, çocuk denecek yaştaki kız kardeşi ve dilsiz ablası Stepka’yla yaşayan Kazak birliğine yeni katılmış 20 yaşındaki Luka Gavrilov’dadır. Lukaşka, küçük bir Kazak çocuğunu ırmakta boğulmak üzereyken kurtardığı için “kurtarıcı-urvat” unvanını almış, gelecek vaat eden bir gençtir. Üstelik kısa bir süre önce Aşağı Prototski Karakoluna bağlı keşif birliğindeyken Tatar Bölgesinden gelen bir Abrek (Çeçen) olan Ahmet Han’ı öldürmeyi başarmıştır. Gavrilov, evli olan sevgilisi Dunayka’nın onu arkadaşı Fomuşkin’le aldattığını öğrenmiş, annesinin de arzu ettiği gibi kimseye yüz vermemesiyle tanınan Maryana’yı gözüne kestirmiştir.
Olenin’in Novomlinskaya’daki hayatı bir yandan yetmiş yaşlarındaki Avcı Yeroşka’yla kurduğu dostlukla bir yandan da bu iki gencin birbirine yakınlaşmaları karşısında yaşadığı büyük bir coşkuyla geçmektedir. Öyle ki Olenin, bu mutluluğa katkıda bulunmak için atı olmayan Luka’ya Grozn’dayken satın aldığı atı hediye etmiş ancak yaşının ve başarılarının etkisiyle mağrur olan Lukaşka, atı ırmağın öbür yakasına giderek başka bir atla değiştirmiştir. Olenin’in bu sakin ve tek düze giden hayatı, Kafkasya’ya gelen başka subaylar gibi halkın içine katılmaması kısa süre önce köye gelen, vaktiyle Moskova’da, yüksek tabaka çevrelerinde karşılaştığı yakın dostu Prens Beletski kadar sevilmemesine, benimsenmemesine neden olmaktadır. Bir ay içinde kırk yıllık köylü gibi olan, halk tarafından çok sevilerek “dede” lakabıyla seslenilen Beletski’nin, evinde kaldığı Karakol Komutanı Mosev’in kızı Ustenka’nın verdiği davete Olenin’i çağırmasıyla Olenin gönlünün Maryana’da olduğunu fark eder. Maryana ile Luka’nın arasında söz kesilmesi Olenin’ini engellemez ve genç kıza duyduğu aşkı itiraf eder. Maryana, bir bey tarafından sevilmenin gizli gururuyla Olenin’i terslese de bıraktığı açık kapı Olenin’e yeterlidir. O çok istediği Haç Nişanını alması bile Olenin’e yarım ağızla duyduğu “evet” cevabı kadar mutluluk vermez. Ancak bu mutluluk kısa sürer. Lukaşka, öldürdüğü Ahmet Han’ın ağabeyi tarafından karnından vurulur. Sözlüsünün ölüm döşeğinde olduğunu öğrenen Maryana, kendisini ziyarete gelen Olenin’i tüm nefretiyle yanından kovar. Genç kızın kendisini hiçbir zaman sevmeyeceğini anlayan Olenin de birlik komutanına giderek kendisini genel karargâha göndermesini ister. Böylece bir yıl önce büyük umutlarla köye gelen genç adam, bu sefer de sevmiş ama sevilmemiş olarak yeni bir hayata doğru yola çıkar.
Tolstoy’un 1851-1853 yılları arasında ağabeyi Nikolay’la birlikte görev aldığı bir kazak köyü olan Stagodladoskaya’daki izlenimlerini anlattığı Kazaklar eseri öylesine otobiyografik nitelikler taşımaktadır ki Tolstoy hakkında çalışmalar yapan yazar, eleştirmen John Bayley ve R.F. Christian, metnin içerisinde Tolstoy’un Kazaklara bakış açısı ile romanın kahramanı Olenin’in Kazaklara bakış açısının iç içe girdiğini bu yüzden nesnel tasvirin imkansızlaştığını belirtmişlerdir.