Yazar, bizzat anılarından faydalanarak bu bölümde yaşamını anlatır. Doğduğu Mardin’in tarihi sokaklarını bu anlatısında hissedebiliyoruz.
Yazar, Mardin’de soy ağacı 1647’lere dayanan en eski ailelerinden birinin çocuğudur. Büyükannesi bir Kürt sultanıdır. Adı Pevruze’dir. Doğuda Şeyh Sait ayaklanmasından sonra olaylar büyür. Sürgünler başlar. İlk erkekler ve arkadaşından kadınlar sürgün edilir. Sahipsiz kalan topraklara uyanık köylüler iktidar boşluğundan yararlanarak her şeye el koyarlar. Ağalık da buradan gelmektedir. Sürgün erkekler ilk önce Diyarbakır’da toplayıp sonra Türkiye’nin değişik yerlerine gönderirler. Büyükbabası da Niğde Hapishane’sine gönderilir. Ardından sürgün kadınlar Adana’ya gönderilir. Yazarın büyükannesi üç kız ve üç erkek çocuğu ile Adana’ya gelir. Büyükbabası da büyükannesinin gönderdiği paraları parçalayıp elmaların içine saklar. Neden yaptığını sorduklarında ise paraya gizlenmiş bütün cinleri hapsettiğini söyler. İki yıl sonra büyükbaba hapisten çıkar. Ne var ne yoksa satmaya başlar. Vesayet altına alırlar. Tüm umut yazarın babası İsmail’dedir. Adana da liseyi yatılı okumaya başlar. İleri senelerde İsmail, Hukuk Fakültesi’ni bitirir. Herkes çalışmaya mecbur kalır. Kurulu düzenleri bozulmuştur. Yazarda ilkokul üçüncü sınıfta oyun yazma isteği uyanmıştır. Hep yaşadığı Mardin’i anlatmak istemiştir. Mardin’in köylerindeki Ezidilerin yaşadığını anlatır. Yazar, gördüğü bir manzarayı hayatı boyunca unutmaz. Bir adam daire içindedir. Dışındakiler de onu taşlamaktadır. Daire silininceye kadar adam daire içinden çıkamaz. Mardin’de taşın kullanımını da anlatır. Abbara binaları sokaklarla bağlayan küçük tünellerdir. Karanlık içinde yürürken birden ışığın yüzünü okşamasını anlatır. Bir de meşhur Şahmeran sureti vardır. İlkokula giderken arkadaşının evinde görür. Şahmeran’ın bacakları adlı öyküsüne ilham olur.
MAVİ BONCUKLU KIZ
Yazarın ilk aşkı, çocukluğu ve Mardin sokakları anlatısına eşlik eder. Sevgilisi ile gezdiği Diyarbakır sokaklarını anlatır. Diyarbakır sevgilisinin memleketidir. Yazar da sevgilisine Mardin sokaklarını gezdirir. Gezerken mavi boncuklu, sarışın, beş yaşlarında bir kız görürler. Sevmek isterler. Küçük kız onları polis zanneder. Polis olmadıklarını bir türlü anlatamazlar. Anlatının sonunda Mavi Boncuklu Kızın bunu okumasını ve ona mavi boncuk göndermesini temenni eder.
BUNLAR ARTIK YOK
Yazar, fotoğrafta farklı coğrafyalara dağılmış insanların geçmişini çağırıyor. Küçükken aile albümlerinde fertlerinin başına bir taç bağışladığını anlatır. Bir resimde bir leke fark eder. Bu leke onun karaladığı lekeye benzememektedir. Bu karalamalar kadının bileğinde, boynundadır. Bu Lütfüye halasının fotoğrafıdır. Evlilik yapmış ve kısa süre sonra dul kalmıştır. Kadının vücudunu şizofreni hastalığı ele geçirmiştir. Bu karalanan resmi de şizofreni hastalığı sırasında karalamıştır. Bunlar yok bunlar da yok diyerek acı bir haykırışla ile yok saymıştır.
MEHTAPLI GECELERDE HEP SENİ ANDIM
Yazar, mehtaplı ve çok yıldızlı bir gecede babasının dönüşünü annesi ile birlikte bekler. Bekler ama ya gelir ya gelmez. Babası annesini aldattığı gecelerde de hep beklerler onu. O zamanlar ağzına dolanan bir şarkı vardır. Geceye o şarkıyı fısıldar. “Mehtaplı gecelerde hep seni andım” şarkısı onun için beklemenin ve ayrılığın işareti olmuştur. Artık bu şarkı onun için bir haberci gibidir. Gittiği her yerde onu takip etmektedir. Babası hastalanır. Günden güne erimektedir. Bir gün hiç adeti olmadığı halde bir eğlence yerine gider. Orda da tesadüfen bu şarkıyı söylerler. Çok kötü olur ve travesti arkadaşını arar. Yanına gider. O da onun bu kötü halini görür. Yine aynı şarkıyı kasetten çalar. Yazar, bu sefer de şaşkın ve daha kötü olur. Babasının ölümünde de bu şarkıyı duyar. Ondan sonra o şarkıyı her duyduğunda ciddi bir şekilde dinler. Çünkü şarkının alameti ondan alacağını almıştır.
PEVRUZE İÇİN RESİM ALTI
Babaannesi Pevruze ile araları bozuktur. Bir akşam ansızın Murat’ı (yazarı) ve annesini görmeye gelir. Annesi ve Murat küslüğün bitmesine çok sevinirler. Pevruze sonra karanlık bir gecede sokakta kaybolur. Bir süre sonra ölüm haberi duyulur. Pevruze, varlıkta ve yoklukta soylu olmayı Murat’a öğütlemiştir. Yazar, burada Pevruze’nin ona kattıklarını sorgular.
KEŞFEDİLMEK
Yazar, buradaki anlatısında keşfedilme serüvenine okurları konuk ediyor. Yazar, keşfedilmek istemiştir ama kendisini hep geri plana atmıştır. Zaten keşfedilmek de karşı tarafın fark edilmesiyle olur. Yazar, annesinin öz annesi olmadığı gerçeğini anlatır. Lise bitiminde gerçekleri öğrenen yazara dünya bir anda üvey oluverir.
OPERA VE DİĞERLERİ
Yazar, bu anlatısında bir fotoğrafı tasvir eder. Bu fotoğraf dört kadın ve bir kız çocuğundan oluşur. Bu anlatıya opera adı vermesi resmin büyüsündendir. Büyükannesi ve diğer kadınlar düşünceli ve gözleri uzaklara kilitlenmiştir. Demokrat partinin balosundadırlar. Eğlenmeleri gerekirken yüzleri hüzünlüdür.
BEYZİ
Yazar, Cavidan Hanım ve Babasının nişan töreninden bir resim dikkatini çeker. Bu resimdeki bakışların ve kişilerin dili olur. Cavidan Hanım, babasının ilk eşidir. Lütfüye Hanım’ın başı geride bakışları uzaklara dalmıştır. Yazar, kendinden bir parça bulur bu resimde. Özellikle Lütfiye’nin bakışlarında. Resimde babasının arkadaşı öne çömelmiş. Her iki taraftan da aile bireyleri fotoğraf karesine girmiştir. Yazar, kitapta bu resimleri de okuyucuya sunar.
FAZLA CESARET FAZLA MERHAMET FAZLA SEVGİ
Yazar, bu anlatısında babasının gırtlak kanserine yakalandığını öğrenir. Hacettepe Hastanesi’ne gider. Kendi öz babasının bile üvey oğludur. Öz oğlunu babasının yanına alırlar. Yazar, ailesine, babasına, annesine, sevgilisine hatta bu dünyaya bile kendisini üvey olarak görmüştür. Babasına Cenk Hikâyeleri adlı kitabını hediye edecektir. Babası ölmeden önce görsün diye ona yayımlanmamış halini verir. Babası duygulanır. Babası ölmeden önce fazla cesaret, merhamet, sevgi insanı bitirdiğini söyler. Murat da kendisinde bunların olduğunu söyler. Babası öldükten sonra kitabı yayımlanır.
GİZLİ BEN
Yazarın bu anlatısında yazar yazdığı anlatıların gerçek olduğunu kurgusal olmadığını anlatır. Bu kitaptaki doğrudan kendisi olduğunu söyler. Yazarak anılarını geride bırakmak istediğini ve bunu başaramadığını söyler. Babasının parti konuşması yaptığı mitinge gider. Onu üzen şey babasının gölgesinde kalmasıdır. Babasının üzerine yoğunlaşan bu ilgiyi çok içerler. Neden yazdığını da anlatır. Murathan Mungan, hayatı boyunca hep keşfedilmek istemiştir. Bunu yazı ile başarmıştır.
DEĞERLENDİRME
Paranın Cinleri, 1990’lı yıllarda kaleme alınmıştır. Bazıları önceden yayımlanmıştır. Eserdeki son anlatı Gizli Ben ilk bu kitapta yayınlanmıştır. Murathan Mungan’ın yazın öyküsünü anlatır.
Murathan Mungan’ın yaşantısından kesitler sunduğu bu anlatılar buram buram samimiyet kokuyor. Okurken ben de Mardin’e gitme isteği uyandırdı ve yazarı keşfetmemi sağladı. Yazdıklarında o samimiyeti ve okurlarıyla akrabalık kurmaya çalıştığını görüyorsunuz. Özellikle Fazla cesaret, fazla merhamet, fazla sevgi anlatısını severek okudum.
Yazan: B. Öğretmen
Paranın Cinleri Soruları ve Cevapları
Paranın Cinleri kimin eseri?
Murathan Mungan
Paranın Cinleri türü nedir?
Öykü/Hikaye
Paranın Cinleri kaç sayfa?
96
Paranın Cinleri Yorumları
samimi ve içten bir kitaptı. yıllar önceden okumuştum özet hatırlamamı sağladı .
18-02-2020 14:34
biyografi gibi olmuş mardini çok severim belki o açıdan da hoşuma gitti ama genel olarak güzel bir hayat hikayesi