Fazıl Reşat Paşa her ne kadar Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Milli Mücadele’yi desteklese de Türkiye Cumhuriyeti’ne mesafeli durmayı seçen bir Osmanlı subayıdır. Sabiha ve Selva adlı iki kızını Batılı bir tarzda yetiştirmiştir. Yine de Paşa, bir yanıyla hâlâ bir yanıyla geleneksel kaldığı için kızlarının Türk geleneklerine göre evlenmesini istemektedir. Sabiha’nın Dış İşleri Bakanlığı’nda yüksek düzeyli bir bürokrat olarak çalışan Macit ile evliliği bu türdendir. Selva ise kendi dininden olmayan Yahudi Rafael Alfandari’ye âşık olmuş, babasının ve ailesinin tüm itirazlarına rağmen gizlice onunla evlenmiştir. Bu hareketinden dolayı Fazıl Reşat Paşa kızını reddetmiş, Selva ise kocası Rafo’yu ikna ederek Fransa’ya kaçmıştır. Rafael Fransa’da bir eczanede çalışmaya başlamış ve ailesinin geçimini bu şekilde temin etmiştir. Bir paşa kızı olan Selva için bu tarz bir hayat zor olsa da aşkı uğruna bu şartlara katlanmıştır. Fransa’da bir oğul dünyaya getiren Selva ona babasının ismi olan Fazıl’ı vermiştir.
İkinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde ve Fransa Almanlar tarafından işgal edildiğinde Rafael ve Selva büyük bir tehlikeyle yüz yüze gelir çünkü Rafael Yahudidir. Fransız Hükümeti kendi soydaşlarını korumak uğruna Almanlara Fransa’da yaşayan Yahudileri teslim etmeyi kabul eder. Rafael ve Selva gizlenmeye başlar. Türkiye Cumhuriyeti kendi vatandaşı olan Yahudileri korumak uğruna elinden geleni yapmaktadır. O sıralarda Fransız konsolosluğuna Macit’in emrinde çalışan Tarık atanır. Tarık, kendisinden Fransızca öğrendiği Sabiha’yı içten içse sevmektedir. Fransa’ya atanınca bu sevgiden dolayı Selva ile kocasına yardım etmeyi kendine bir görev bilir ve bu işi tüm işlerinin önüne alır. Fransa’ya gelince durumun vahametini görür. Türkiye Konsolosluğu Yahudilerin pasaportlarını yenilemektedir. Türk pasaportuna sahip olan Yahudiler ise Almanların ve Fransız hükümetinin baskısından bir şekilde kurtulmaktadır. Tarık, Fransa’da yaşayan tüm Türk vatandaşı Yahudileri toplama kamplarına gönderilmekten kurtarmak amacıyla bir tren ayarlamayı ve onları Türkiye’ye kaçırmayı düşünür. Bu sıralarda gizli bir teşkilatın içinde yer alan Ferit adındaki eski bir Türk öğrenciyle tanışır. Ferit, Türk vatandaşı olmayan Yahudileri de kurtarmak peşinde olan biridir. Bunun için Tarık’tan yardım ister. Tarık başlarda herhangi bir usulsüzlüğe yanaşmasa da sonunda ikna olur. Böylece Türk vatandaşı olmayan Yahudilere de Türk pasaportu verilir. Bu kişilerin isimleri değiştirilir. Hatta Selva tarafından bunlara Türk taklidi yapacak kadar Türkçe dersi verilir.
Türkiye tarafından kurtarılması planlanan kişiler Paris’te toplanır ve gizlenir. Türkiye ise Fransa’ya bir vagon gönderir. Bu ay yıldızlı vagon Paris’e girdiği akşam Yahudiler tarafından doldurulur. Güzergah Almanya’dan geçmektedir. Oldukça tehlikeli olan bu yolculuk birbirlerini tanımayan kişiler arasında kader birliğine dayalı bir sevgi ve iletişim geliştirir. SS subaylarının pasaport ve kimlik kontrolleri yolcular arasında gergin ve korku dolu anlara sebep olsa da bu duruma alışılır. Yolculuk bazı planlanmayan sebeplerle oldukça uzar. Trenin güzergahı uzar, uzun süreli beklemeler yaşanır. Evli bir kadın tecavüze uğrar. Selva’nın oğlu Fazıl bozulmuş bir salam yüzünden midesini bozar. Yaşlı bir Yahudi kemancı yolculuğunu tamamlayamadan hayata veda eder. Nihayet tren Kapıkule’den geçip Edirne’ye girer. İstanbul’da biten yolculuk herkesi mutlu eder. Selva annesini ve ablası Sabiha’yı Sirkeci Garı’nda görür. Gözleri babasını arar ama bulamaz. Nihayet onu uzakta saçları beyazlamış ve bastonuna dayanır bir hâlde görür.
Oldukça dokunaklı ve heyecanı yüksek bu roman İkinci Dünya Savaşı’nın Türkiye’de ve Türk vatandaşı olup da Fransa’da yaşayan Yahudilerde meydana getirdiği tedirginliği gözler önüne serer. Ayşe Kulin’in ustalık eseri olan bu roman adeta bir film tadında ilerler. Okuyucu Fransa’da mahsur kalan Türk vatandaşı Yahudilerinin çaresizliğine tanık olurken Türk vatandaşı olmayan Yahudilerin maruz kaldığı şiddetten dolayı da onlara acır. Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti’nin savaşan her iki tarafa da uzak kalma çabalarının doğurduğu gerilim, olayın tümünü daha da zorlaştırır. Nihayetinde, kendileriyle ilgili olmayan bir savaşın insanları nasıl zor durumda bıraktığına şahit olunur.