Eser postmodern anlayışla yazılmış bir romandır. Olaylar birbirinden kopuk şekilde anlatılır. Anlatıcı yazarın ta kendisi olmakla beraber romanda ara ara anlatıcının değiştiğini görmekteyiz. Eserde yazarın çocukluğunun bir kısmı anlatılmaktadır. Hasan ile arkadaşı Hamdi gaz lambasının etrafında ders çalışmaktadır. Bu arada köyün Sinemacısı olan Şerif’in sinemasından “pat, pat” diye çıkan sesleri duyarlar. Aralarında hangi film acaba diye konuşurlarken dede oturduğu yerden çocuklara ders çalışmaları için homurdanır. Hamdi, Hasan’a göre cesaretlidir. Dedesine, kızacağı hareketler yapar. Dedenin boşluğundan faydalanıp cesaretli çocuk Hamdi, Hasan’ı çağırır. Hasan ile Hamdi gizlice Şerif’in sinemasına gidip film seyretmek istemektedirler. Hasan ile Hamdi perdede bir çocuk görürler. Bu çocuk bahçede oyun oynar gibi fasulye ve domateslere elleriyle eğilip dokunmaktadır. Hasan ile Hamdi’nin perdede gördükleri sinema filmi değildir. Gördükleri tamamen birer düşlerden ibarettir. Hamdi, perdede gördüğü filmi saçma bulur. Sonra bir çocuk acı biber yer. Çocuğun ağzı yanmıştır. Hamdi ile Hasan da dillerinin acılaştığını hisseder. Perdede daha sonra bembeyaz bir at görünür. Bu atı izlerken ikisi de soluk soluğa kalır. Atın üzerinde de bu atı koşturan bir adam vardır. Bu adam ağlayan çocuğu görünce attan iner. Yakında bir ev vardır. Neden ağladığını sorduğunda kadın evden çıkagelir. Kadın homurdanarak çocuğun neden ağladığını bilmediğini söylese de adam onu dinlemez. Kadını çok kötü bir şekilde döver. O kadar kendini kaybeder ki çocuğa vurduğu da eliyle geriye iter. Çocuk şeker dolu heybenin yanına düşer. Kıtlıktan çıkmış gibi şekerleri yemeye başlar. Şeker yiyen çocuğun kafası perdede git gide büyümektedir. Şekerler bitince çocuk bu sefer de sarılı olan şekeri açıp yer. Çocuğun yüzü şişmeye başlar. Bunun üzerine baba ve anne odaya gelir. Anne feryat etmeye başlar. Baba da çocuğu kendine gelmesi için sarsar. Kısa süre içinde köylüler evlerine toplanır. Sarı bıyıklı adam denilen çocuğun babası şekeri alıp eşikte beklemektedir. Elindekine baktıklarında afyon sütü olduğunu anlarlar. Küçük çocuk afyon sütü yüzünden ölmüştür. Sarı bıyıklı adam elindeki şeker sanılan şeyi yere atıp kaçar. Köylülerden birkaçı onu yakalamak için peşinden gider. Ama sarı bıyıklı adam bembeyaz ata binip kaçar. Bunun üzerine muhtar çocuğun defnedilmemesini söyler. Jandarmaya haber vermek için gider. Kadın bunun üzerine evde ne var ne yoksa dışarı savurur. Çünkü kızını babası zehirledi gibi bir yargı onu rahatsız eder. Köydeki kadınlar onu sakinleştirmeye çalışır ama bu nafile bir çabadır. Birkaç gün sonra köye jandarma, doktor ve savcı gelir. Doktor çocuğun ölüm nedenini araştır. Çocuğun zehirlendiğini söyler. Savcı da kadına eşiyle ilgili sorular sorar. Eşiyle kaçarak evlendiği için ne iş yaptığını bilmediğini söyler. Bunun üzerine adamın kaçakçı olduğu kanaatine varılır. Adamı her yerde ararlar. Kadın çocuğunun defnedilmesi üzerine evini yakar. İçinde kendisinin de öldüğü konuşulmaktadır. Hamdi ile Hasan da bunu izlerken kadının öldüğünü onaylar. Sarı bıyıklı adam atın üstünde amaçsız şekilde dağ taş dere tepe dolaşmaktadır. Sonra bu adam uçurumun dibinde kafası ezilmiş şekilde bulunur. Jandarmalar sarı bıyıklı adamın karısı tarafından öldürülebileceğini söylerler. Muhtar da karısının ev ile birlikte kadının yandığını söyler. Hasan ile Hamdi’yi Sinemacı Şerif yakalar. Hamdi’yi fırlatır. Hasan ile Hamdi izledikleri sinema ile ilgili yorumlar yapar. Roman düşsellik üzerine kurulu olduğu için Hasan ile Hamdi sinemadan sonra tekrar ödev yaparken kendini bulur. Dedesi gölgesine dayanmış bir şekilde oturmaktadır. Dedesi arada kahveye gitmektedir. Sonra da eve gelip yemeğini yerken selam söyler gibi Vehbi, Celil, Hicabi, güdük burunlu Hüseyin, lokantacı Vehbi, Eczacı, sünepe Vakkas’ın isimlerini sayar. Roman içerisinde Kevser önemli kahramanlardan sayılır. Hamdi’nin dedesi eşine Gökçe gelin diye seslenmektedir. Kendi torunu olan Hamdi’nin, Ali’nin torunu olan Hasan ile arkadaşlığı ona ilginç gelir. Dede Kevser’in ölümünü Ali’nin bir şey yapmamasına bağlar. Hasan’ın dedesi Ali geçmişte Kevser denilen bir kıza aşıktır. Hasan’ın dedesi Ali ile Kevser zamanında birbirlerine aşık olmuşlardır. Kevser’in babası olan Bekir, kızının ona eşinden yadigâr olduğunu ve ondan başka kimsesi olmadığını bildiği için vermek istemez. Sonra ısrarlar artar. Babası Bekir’i zar zor ikna ederler. Bekir de erkek tarafını oyalar. Bağbozumunu, bayramı bahane ederek düğünü erteledikçe erteler. Kevser’i bembeyaz at üstünde biri kaçırır. Ali olanları uzaktan fark eder. Ardından Ali donup kalır. Uzun süre sonra Kevser’i gördükten sonra ölür. Kevser’i kaçıran kişinin adı Hidayet’tir. Kevser, kaçmak için planlar kursa da kaçamaz. Zaman geçtikten sonra erkek çocuğu olur. Bu beyaz atlı kişi sürekli uzaklara gidip gelmektedir. Kevser de zaten bu adamı sevmediği için sorular sormamaktadır. Kevser’in öyküsü ile romanın başındaki film arasındaki benzerlikler paralel gözükmektedir. Daha sonra Kevser deli olur. Köpekler onun eteğinden ayrılmamaktadır. Bu köpeklerden biri de ala köpektir. Kevser bu kadından ölen kocası olabileceğini düşündüğü için kaçıyordur. Öte yandan romanın başındaki öyküye bakılırsa evi ateşe veren kadına da Kevser dememiz mümkündür. Kocasının başı ezilerek ölmesi de bir bakıma bu suçu Kevser’in işleyip deli olduğunu gösteriyor. Hüseyin adında sinirli bir adam vardır. Bu adam Hasan’ın dayısı Hüseyin’dir. Atını balta ile öldürüp Kevser’in de evini ateşe verir. Kevser bu ateşlerin içerisinde ölür. Roman postmodern bir anlatı olduğu için olaylar kopuktur. Bu olaylardan sonra karşımıza romanda bir padişah belirir. Varlıklı ve güçlü bir Padişah vardır. Bu padişahın çirkin bir kızı vardır. Kızının kendini çirkin görmesi padişahı da mutsuz etmektedir. Bir gün Padişah sirkler, panayırlar kurar. Sırf biricik kızı mutlu olsun diye. Ne var ki kızının yüzü gülmemektedir. Bunun üzerine padişah kızının yüzünü güldüremeyenlerin kellesini vurdurur. Bu olay o kadar tekrarlanır ki padişah artık kelle vurdurmaktan usanır. Padişah dört bir yana kurda kuşa haber yollar. Kızını güzelleştirene büyük hediyeleri olduğunu söyler. Gezgin bir atlı bu haberi duyunca saraya gelir. Prensesi sihir yaparak güzelleştirir. Padişah ve kızı mutlu bir şekilde yaşarlar. Bu gezgin padişahın ölüm döşeğindeki kadını da gençleştirmesiyle daha çok altın kazanır. Saraydaki, ülkedeki herkes bu gençlik sihri için sıraya girer. Hasan bu esnada Kevser’i de sıraya sokar. Kevser, masal ülkesinden olmadığı gerekçesiyle sıradan çıkarılır. Sonra Hasan da sıraya girer. Ama onunla alay ederler. Çünkü Hasan çocuktur ve bu çocuk gençleşmek istese yok olacaktır. Askerler Hasan ile Kevser’i kovalarlar. Kevser’in elindeki torbanın içine bakmak istemişlerdir. Koyu bir karanlık içinden beyaz bir ışık görünür. Annesi Hasan’ı uyandırır. Hasan’ın burada rüya gördüğünü ve anlatılanların onun düşü olduğunu söyleyebiliriz. Hasan’ın sırtı siyah olan bir defteri vardır. Bu defterin adı kayıp hayaller kitabıdır. Hasan, babası Hicabi’nin annesi Elif’i dövdüğü için babasından nefret etmektedir. Hasan babasını rüyasında dövdürtür. Babası o kadar kötü dövülmüştür ki yatak döşek yatar. Hasan bu kavga dolu hayattan bıkmıştır. Burada aslında gerçekten düş olana kaçmak istemektedir. Yolda Hamdi ile karşılaşır. Hamdi, sinemacı Şerif’e gider. Hasan ise Kevser’in yanına gider. Annesi Hasan’ın bu olaylardan uzak kalması için onu kardeşi Celil’e yollar. Buradan sonra düşten gerçeğe doğru romanın sonuna gelinir. Bir kuş vardır. Bu kuş ile uzun süre bakışırlar. Kuşta kendini arar. Sonra kuş ölür. Sonra rüyalardan uyanan Hasan, etrafına bakar. Her şey aynıdır. Kaçmak için harekete geçer annesi ile karşılaşır. Annesine Hamdi’yi sorduğunda ise Hamdi diye birinin aslında olmadığını öğrenir.
Değerlendirme
Hasan Ali Toptaş’ın 1996 yılında yayımlanan romanıdır. Esere baktığımızda düş-gerçeklik kavramları üzerine kurulmuş olaylardan oluştuğunu söylememiz mümkün. Hasan, romanda gerçeklikten düşselliğe sığınan bir karakterdir. Yaşadığı hayatın kalitesizliği, babasının annesini dövmesi onu gerçeklerden uzaklaştırmıştır. Kendine düşlerden, yalanlardan ibaret bir kule yapar. Bu kule romanın sonunda yıkılır. Farklı açılardan baktığım bir kitap oldu kendisi. Kitapla kalın.
Yazan: B. Öğretmen
Kayıp Hayaller Kitabı Soruları ve Cevapları
Kayıp Hayaller Kitabı kimin eseri?
Hasan Ali Toptaş
Kayıp Hayaller Kitabı türü nedir?
Yerli Romanlar
Kayıp Hayaller Kitabı kaç sayfa?
310
Kayıp Hayaller Kitabı Yorumları
kitapta beni anlatmış sanki okurken kendimden çok şey buldum
04-05-2020 16:18
kevserin elindeki torbada ne vardı?
20-09-2022 17:02
okurken kafamda sorular oluştu çok karmaşık anlatılmış gereksiz yere okuyucuyu yoruyor