Kitap Türü:PsikolojiOrjinal Adı:Staring at the Sun – Overcoming the Terror of DeathÇeviren:Zeliha Babayiğit
Puan Tablosu
Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek Özet
Güneşe doğrudan bakmanın acı verici bir deneyim olduğunu hepimiz biliyoruz. Ölüme bakmak da aynı oran da hepimiz için zorlayıcıdır, görüşümüz bulanıklaşır. Hayatın pek çok evresinde ölüm korkusunu içimizde hissederiz. Altı yaştan ön ergenliğe kadar, yani Freud’un örtük cinsellik dönemi olarak tanımladığı yıllar içinde ortadan kaybolur. Sonra ergenlikte ölüm korkusu büyük bir güçle birlikte ortaya çıkar. Yıllar geçtikçe ergenin ölümle ilgili kaygılatı, genç yetişkinliğin kariyer sahibi olmak ve aile kurmak gibi iki önemli yaşam görevi tarafından bir kenara itilir. Ve otuz yıl kadar sonra çocuklar evden ayrılıp profesyonel kariyerlerin bitiş noktaları görünmeye başlarken orta yaş krizi başlar ve ölüm anksiyetesi bir kez daha büyük bir güçle ortaya çıkar. Kimileri bunu reddeder ve ölüm anksiyetesini duyumsamadığını hiç aklına gelmediğini söyler. Oysa ölüm kaşınır. Hem de her zaman bizimle birliktedir, bazı iç kapıları tırmalar, bilinç zarının hemen altındadır. Kimi zaman bir canavara bürünüp kabusumuz olur, bizi kovalar, kimi zaman da yakamıza yapışır elinden kurtulamayız. Hepimiz her gece uykuya dalarken ölümü tadarız. Ölümün farkına varmak ve reddetmemek önemlidir çünkü bu bize büyük bir uyanış deneyimi, büyük hayat değişiklikleri için güçlü bir katalizör olabilir.
Yalom bu güçlü katalizörün ortaya çıkmasına uyanma deneyimi demiştir. Uyanma deneyimi için yaşamsal veya geri dönüşü olmayan deneyimler gerekir. Bir kayıp, yas, hastalık, emeklilik, iş kaybı, çocukların evden gitmesi, belki de derin benliğimizden mesaj getiren etkileyici rüyalar. Örneğin felçli kocasının ölümüyle korkunç rüyalar gören ve huzurevine gitmek üzere olan Alice yaşadığı farkındalığın ardından şunu fark eder: “Eğer o öldüyse ben de ölebilirim.” Dağıtmakta zorlandığı anılarıyla dolu eşyalarının ise onu varoluşun çoraklığından koruduğunu öğrenmişti.
Bir başka hasta Julia ise başarılı bir terapisttir. Gençlik yıllarında resimle ilgilenmekte hatta yetenekli olduğu bile söylenebilmektedir. “Ölümün nesinden korkuyorsun?” sorusuna cevabı ise “Yapmadığım her şey” şeklinde yanıt vermiştir. Yalom’a göre ölüm korkusu ve yaşanmamış hayat hissi arasında pozitif ilişki vardır. Yunan Zorba’nın da söylediği gibi “Ölüme yanık bir kaleden başka bir şey bırakmamalıyız.” Yapmak istediklerimizi yapmalı, içimizden geldiği gibi yaşamalıyız. Bazı yıkıcı deneyimler, acı olaylar, başarısızlıklar yaşayabiliriz. Hep geliştiğimiz ilerlediğimiz, yukarı doğru çıktığımız yanılgısı sık karşılaşılan bir şeydir. Pat, ilk evliliğinin sonlanmasının ardından Sam isimli hoş bir adamla tanışmıştır fakat Pat, hem çevresine Sam ile görünmek istememekte hem de Sam ile bir ilişkiye başlamak konusunda tereddüt etmektedir. Çünkü ilk evliliği için dönülmez bir yola girecektir ve başarısızlığı perçinlenecektir. Ayrıca başkalarıyla ilişki kurma ihtimali de azalmaktadır. Ne kadar olasılığın yolunu kapatırsak hayatımız o kadar küçük, kısa ve önemsiz görünür.
Yalom, terapi deneyimlerini aktarırken rüyalardan da bol bol yararlanmıştır eserinde. Rüyalar bizlere bilinçaltımız ve ruh halimizle ilgili zengin malzemeler sunmaktadır. Yalom, bilgelikle bu rüyaları iyileştirici faktörler olarak kullanmaktadır.
Eserde Epiküros’un öğretilerine bol bol yer verilmiştir. Bunlar aynı zamanda Yalom’un ölüme bakış açısı olarak da görülebilir. Epiküros, felsefenin amacının insanı acıdan kurtarmak olduğunu ve ölüm sancısının da hayatın her an her yerinde olduğunu belirtmiştir. Ruhun ölümlüğünü savunmakta fizyolojik olarak yaşam sona erdiğinde ruhun da sona ereceğini söyler. Ölümün nihai hiçliği söz konusudur. “Benim olduğum yerde ölüm yok; ölümün olduğu yerde ben yokum.” Demektedir. Yani öldüğümüzde eski anılar, geride kalanlar veya yaşayamadıklarımız için endişelenmemiz gerekmez çünkü bunların zaten farkında olmayacağız. Simetri iddiası ise doğum öncesine dair korkmadığımız bir boşluk olduğunu aynı boşluğun öldükten sonra var olacağını belirtmektedir.
Yalom, ölüm anksiyetesi ile baş etmenin bir yolunun ise dalgalanma olduğunu ifade etmektedir. Dalgalanma, bireyleri kuşaklar boyunca etkileyecek, aktarılacak deneyimler yaşama ve paylaşımlarda bulunma anlamına gelmektedir.
Yalom’a göre dosdoğru güneşe bakmalıyız, hayattaki yerimize gözlerimizi kırpmadan bakmalıyız. Ölümün etrafında dolanmak yerine bütün gerçekliğiyle kabul etmeli ve üzerinde çalışmalıyız. Bu bize anlamlı bir hayat yaşamak için gerekli itkiyi sağlayacaktır. Sanki hiç ölmeyecek gibi çalışıp, mal mülk sahibi olup, başarıdan başarıya koşuyoruz. Tüm bunlara uzaktan bakabildiğimiz bir anda belki de eksilen bir ömür ve artan bir yaşanmamışlık kaygısı yaşayacağız. Ne istediğimizi bilmeli yaşam kredimizi reddetmemeliyiz.
Yine harikalar yaratan Yalom, bizlere zengin bir içerik sunuyor. Terapilerden verdiği örnekler, rüya çalışmaları, ölüm hakkında kendisinin ve ünlü düşünürlerin fikirleri ile dopdolu bir içerik sunuyor. Herkes için anlaşılabilir bir dil kullanmış ve akıcı bir eder yaratmıştır. Kitabın son kısmında terapistlere sunduğu tavsiyeler ise alandan olan herkes için altın öğütler niteliğinde sayılabilecek güçtedir.