Ah Biz Eşekler

Kitabın Yazarı:Aziz Nesin Kitap Türü:Öykü/Hikaye Yayınevi:Nesin Yayınevi Yayınlandığı Yıl:2005 Sayfa Sayısı:144 ISBN:9789759038076 Kitap Puanı:8.5 / 10 | Yorum: 1

Fiyat Listesi / Satın Al

YazarOkur:bedava al KitapYurdu:109,62 TL D&R:150,00 TL e-kitap,pdf,epub: *

8.5
Harika
Giriş Yap Üye Ol

Ah Biz Eşekler - Aziz Nesin

Kitap Türü:Öykü/Hikaye

Puan Tablosu

Ah Biz Eşekler Özet

Kitaba adını veren “Ah Biz Eşekler” adlı öykü, Aziz Nesin’in haksızlıklara ses çıkarmaktan korkan kara aydınlara yönelik bir eleştirisidir. Hükümetin aydınları konuşamaz duruma getirdiği bir dönemde, kendilerine bir zarar gelene dek ağızlarını açmayan aydınlar iş işten geçtikten sonra artık konuşmak isteseler de konuşamamışlardır. Bundan dolayı yazar bahsi geçen aydınları eşeğe benzetmektedir. Hikâyeye göre eski zamanlarda yaşlı bir eşek bir dağda otlanırken bir kurdun kokusunu alır. Korkusundan dolayı bunun bir kurt olmayacağını düşünür ve umarsız bir şekilde otlamaya devam eder. Bu sırada kurt kokusu gittikçe daha yakından gelmektedir. Bir süre sonra kurt, uzak bir yerden kendini gösterir. Eşek, kurdu görmesine rağmen onun bir kurt olamayacağını, gözlerinin iyi görmediğini düşünür. Kurt, eşeği avlamak üzere koşar. Eşek ise yaklaşmakta olan kurdu görmemezlikten gelir. Arada birkaç adım mesafe kalınca eşek kaçmaya başlar ama peşindekinin yine de kurt olduğuna inanmaz. Kurt eşeğe pençe atar, eşek ise bu durumu gıdıklanmak olarak yorumlar. Nihayet kurt eşeği yemeye başlayınca eşek “AAAA, o imiş!” der. Bu cümle, gerek can acısından gerek korkudan bir süre sonra “aaaaaaaiiiiiiiii” şeklindeki anırmaya dönüşür. Yaşlı eşeğin bu feryadı bütün eşekler tarafından duyulur. Böylece o güne dek tıpkı insanlar gibi konuşma yeteneğine sahip olan eşekler o günden sonra yalnızca anırarak birbirleriyle anlaşmaya başlar.

“Garba Açılan Pencere” hikâyesinde henüz 19 yaşındaki taşralı bir genç, yazı yazma konusunda oldukça ünlenmiştir. Bu taşra şehrinde yaşı yetmişi çoktan geçmiş yaşlı bir müftü vardır. Müftü, bu şehrin en saygın kişisidir. Bir gün, bu taşra şehrine tren gelir. Trenin gelişini kutlamak için yapılacak törende müftünün nutuk çekmesi gerekecektir. Bundan dolayı müftü, 19 yaşındaki gence bir nutuk yazdırır. Genç nutuğu yazar ve amcası aracılığıyla müftüye ulaştırır. Müftü nutuğu ezberler ve törende okur. Bu nutuk çok sevilir, çok alkışlanır. Bundan sonra her törene müftü nutuk atmak üzere çağırılır. Müftü ise daha önce söylediği nutuk metnini aynen tekrarlar, yalnızca tren kelimesini çıkarır ve nutuk ne hakkındaysa onunla ilgili bir kelime yerleştirir. Bir gün İstanbul’dan bu taşra şehrine bir gelin gelir. Aileler müftüyü nutuk atması üzere davet ederler. Tren için yazılmış nutuk metni evlilik töreni dolayısıyla da atılınca işler karışır.

“Mutlu Kedi” hikâyesi bir seramik sergisinde geçer. Serginin sahibi kadın sanatçı, misafirlerine evvelki gece gördüğü bir rüyayı anlatır. Bu rüyaya göre bir adam önce “Ben!” diyerek herkesin dikkatini çekmiştir. Ardından herkese kendi etraflarında bir daire çizmelerini emretmiştir. Kimisi tebeşirle kimisi kalemle kimisi ise hayali olarak bu daireyi çizmiştir. Daha sonra adam, daire içinde bulunan insanlara bu dairenin dışına çıkmayı yasaklamıştır. Bu yasaktan sonra herkesi özgürlük isteği sarmıştır. Kötürümler hatta ölüler bile dairenin dışına çıkıp özgürlüğü doya doya yaşama arzusuna düşmüştür. Rüyayı gören kadın sanatçı, kendi hayali dairesini eliyle silip dışarı çıkmaya çalışmış ancak adamın uyarısıyla karşılaşmıştır. Adam, daireleri silmenin yasak olduğunu söylemiştir. Bunun üzerine herkes olduğu yerde kalmaya devam etmiştir. “Biri dairenin dışına çıksa ben de çıkarım.” düşüncesi orada bulunan herkesi sarsa da hiç kimse daire dışına çıkmaya cesaret edememiştir. O sırada bir sokak kedisi özgürce o civarda gezinmeye başlamıştır. Kediyi görenler ise onun özgürlüğüne imrenmiştir. Rüya burada bitmektedir. Rüyayı dinleyen bir yazar “İnsanlar insanca davranışı beceremezlerse, kedilerin mutluluğuna bile özenirler.” diyerek bu rüyayı hikâye olarak yazacağını belirtmiştir.

“Ne Güzel Makine” hikâyesinin mekânı bir taşra şehridir. Bu taşra şehrine Hilmi Bey adındaki müfettişin geleceği haberi yayılır. Şehri bir telaş sarar. Telaşın en yoğun olduğu mekânlardan biri defterdarlıktır. Defterdarlığın duvarları boyanır, merdivenleri tamir edilir. Deposu düzenlenir. Vergi dosyaları tekrar gözden geçirilir. Buraya yeni atanmış genç bir memur da yapacak bir iş olmaması dolayısıyla eski daktilosuyla uğraşır. Bu köhne makineyi temizler, boyar, harflerini boyayla belirginleştirir. Onun her günkü işi bundan ibarettir. Hilmi Bey için yapılan hazırlıklar haftalar boyu sürer. Bir gün Hilmi Bey gelir, defterdarlığa uğrar. Daktiloyu görünce “Ne güzel bir makine!” der ve geçer. Demek ki haftalar boyu süren hazırlıklar müfettişin birkaç dakikalık ziyareti ve özensiz teftişi içindir.

“Bizim Ev”, büyük bir konakta yaşayan fakir bir ailenin hikâyesidir. Evin sahibi olan adam, evin odalarını, kuyularını, bahçesini peyderpey kiraya verir. Böylece uzun yıllar boyunca yapamadığı tadilatları yaptırır, ayrıca geçimini de sağlar. Ancak kiracılar zamanla pek çok şey istemeye başlar. Evin boyanmasını, gıcırdayan merdivenlerin tamirini, lavabonun su akıtmamasını isterler. Parası olmayan adam kiracılardan borç alarak onların taleplerini yerine getirir. Gittikçe borca batar ve eve yeni kiracılar alır. En sonunda kendisi, oğluyla birlikte çadırda yaşamaya başlar. Adamın karısı ve kızı kiracılara hizmet etmektedir. Adam “Evimiz çok güzel oldu.” diye övünürken oğul buranın artık kendi evleri olmadığını düşünür. Bu düşüncesi dolayısıyla babası tarafından hain ilan edilerek evlatlıktan reddedilir. “Hıçkırık” hikâyesi, lise yıllarında yaşadığı bir olay dolayısıyla artık her heyecanlandığında hıçkıran bir adamın hıçkırık yüzünden başına gelen felâketler konu edinilir. “İffetimi Nasıl Korudum”, Beyoğlu’nda konsomatrislik yapan bir kadının siyasetçilere hizmet etmeye başlaması, böylece siyasetçilerin içyüzüne tanıklık etmesini anlatır. Kadının bedeni her şekilde kullanılmasına rağmen kadın hâlâ safça iffetini bin bir yolla koruduğunu ve temiz kaldığını zannetmektedir. “Su Dökme Yarışı”nda, zengin olmuş eski bir arkadaşıyla ailecek bir gün geçiren Baha Bey’in, karısı ve kızları tarafından hesabı ödeme ve bahşiş verme hususunda zorlanmasıyla içine düştüğü zor durum anlatılmaktadır. “Hrant Hüdaverdi Olmuştu”, dini bütün bir kimse olarak bilinen Hayri Bey’in Müslümanlığının neye dayandığı ile ilgilidir. Hayri Bey’in dedesi Hüdaverdi, aslında Hrant adında Hıristiyan bir Ermeni’dir. Onun Mehmet adındaki arkadaşı, saraya Hrant’ın adıyla Müslüman olma dilekçesi verince ve bu dilekçe padişah tarafından kabul edilince iş işten geçer.

Aziz Nesin, bu kitapta yer alan öyküleriyle güncel siyaseti, toplumu ve yozlaşmış kültürü mizahi bir üslupla ele almaktadır. Güldürürken düşündüren yazarın asıl amacı hicivdir. Bundan dolayı o, salt güldürüyü amaçlayan mizah yazarlarından ayrılmakta ve edebi açıdan daha kalıcı olmaktadır. Onun eserleri sayesinde dönemin problemlerine dair fikir edinilebilir. Kendi dönemine ayna tutan yazar kıvrak zekâsı ve kurgu yeteneği sayesinde Türk Edebiyatının önde gelen mizah yazarları arasında yerini almıştır.

Editör: Murat ASLAN

Ah Biz Eşekler Soruları ve Cevapları

Ah Biz Eşekler kimin eseri?

Aziz Nesin

Ah Biz Eşekler türü nedir?

Öykü/Hikaye

Ah Biz Eşekler kaç sayfa?

144

Ah Biz Eşekler Yorumları