“Oğlumuz – Yarın Diye Bir Şey Yoktur” adlı kitap, Tarık Buğra’nın öykülerinden oluşmaktadır. Üç başlığa ayrılan kitabın “Oğlumuz” başlığında yazarın 1948 – 1949 yılları arasında yazdığı öyküler yer alırken “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” başlığı altında 1950 – 1952 yılları arasında yazdığı öyküler bulunmaktadır. “Sonrakiler” başlığı altında ise 1954 – 1964 yılları arasında yazılan öyküler toplanmıştır.
Kitapta en çok hoşuma giden öykü “087956’nın Sıfırı” oldu çünkü kahkahalarla okuduğum bu kısa hikaye bir yandan gizli bir aşka bir yandan da öğrencilik hayatının maddi zorluklarına dairdi. Hikayenin kahramanı yirmi üç yaşında pansiyoner bir tıp talebesidir. Sık sık Fatih taraflarında oturan uzak bir akrabasını ziyarete giden bu öğrenci, akrabasının on altı on yedi yaşlarındaki kızı İclâl’e ilgi duymaktadır. İclâl büyük yeşil gözlü, kumral saçlı, oldukça cana yakın ve sevecen bir kızıdır. Bir gün tıp öğrencisi ile İclâl birbirlerine ne kadar şanssız olduklarını söylerken İclâl’in annesi muhabbete karışır ve aslında o kadar da şanssız olamayacaklarını, bunu denemek için ortak bir piyango bileti almalarını tavsiye eder. Bir hafta sonrası yılbaşıdır. İclâl hemen odasına gidip bir on lira getirir ve tıp öğrencisine verir. Hikayenin kahramanı parayı alır ve cebine koyar. Ona düşen, bu paraya bir on lira daha ekleyip piyango bileti almaktır. Ne var ki cebinde hiç parası yoktur. Sevgiliden gelen bir resim gibi olan on liraya uzun uzun bakar. Sonra yarım bilet almayı düşünür. Bunu da beceremez çünkü hem borçludur hem de paraya ihtiyacı vardır. Bundan dolayı parayı harcamayı, İclâl’e de bilete amorti çıktığını söyleyip on lirasını geri vermeyi kurar. Böylece İclâl’den borç para almış gibi olacaktır. Tabii ki bu planı başarıyla gerçekleştirmek için yeni yıla kadar İclâl’lere gitmeyecektir. Aksilik bu ya, bir gün Beyazıt’ta havuz başında bir arkadaşıyla otururken İclâl ve annesi kahramanı görür, uzun zamandır niçin uğramadığını sorar ve akşama eve davet ederler. İclâl hemen piyango biletinin numarasını sorar. Tıp öğrencisi hemen aklından bir numara uydurur: 087956. İclâl de hemen bunu bir kağıda yazar. Akşam radyoda İclâl ile piyango sonuçlarını bekleyecek olan tıp öğrencisinin içine bir kurt düşer: Ya piyango bu numaraya çıkarsa? Numara da öyle güzel, öyle ahenklidir ki… Daha sonra bu numaraya piyangonun çıkacağına iyice inanır ve numarayı değiştirmek ister. Mesela; bu numarasının sonuna on üç getirse oldukça iyi olacaktır. İclâl’e numarayı yanlış yazdığını söyler ancak İclâl buna kanmaz. Tıp öğrencisi de meseleyi kurcalamaz; aksi hâlde İclâl piyango biletini görmek isteyebilir. Zamanı gelince radyonun başına otururlar. Spiker aheste aheste numaraları okur, her numaradan sonra uzun uzun konuşur. Tıp öğrencisinin ise içi içini yer çünkü söylediği numaralar bir bir çıkmaktadır. İclâl hep istediği üç oda bir mutfaklı, hava gazlı ve bahçeli evin hayalini kurar. Tıp öğrencisi ise gerçeği bilir ve bunu İclâl’in yüzüne haykırmak ister. Piyangonun en son rakalmı 0’dan farklı bir rakam çıkınca İclâl’in ve anne babasının hayalleri yıkılır. Tıp öğrencisi ise duruma içten içe sevinir. İclâl’e de şansa, kadere, çok çalışmaya ve hak etmeye dair uzun uzun öğütler verir. Zamanla, yalnız İclâl değil, onun annesi, babası da –tıpkı hikaye kahramanı tıp öğrencisi gibi- bu teselli ve öğütlerin bal gibi de bir ilan-ı aşk olduğunu anlarlar.
“Oğlumuz” adlı öykü, fakülteyi bitiren ve zamanla çocukluk alışkanlıkları değişip artık bir birey, kendi tercihleri olan ve anne babasından bağımsız yaşayan biri hakkındadır. Öykü, anne ve babasının çocuklarının değişimine dair gözlemlerine ve hatıralarına dayanmaktadır. “Havuçlu Pilav Meselesi” adlı ünlü öykü ise evlilikleri sıradanlaşan bir ailede kocanın pilava havuç katmak istemesi ve bunu yapması, karısının ise buna şiddetle karşı çıkıp kocasını mutfaktan çıkarmasını anlatır. Koca, mutfaktan çıkınca bir meyhaneye gider ve havuçlu pilav ister. Oradakiler havuçlu pilavı bilmezler tabii. Bunun üzerine koca bir pilaki ister ve havuçlu pilavın rahmetli karısının en iyi yemeği olduğunu söyler. Pilaki gelince ise ağlayarak “Ben artık yemek yiyemem ki!” der. Eve gidince karısının yatmış olduğunu görür. Onu öper. Ona “Sarhoş!” der. Koca ise “Ben açım, havuçlu pilav isterim.” diye tutturur. Karısı onu mutfağa götürür. Tencerede yarısından fazlası yenmiş havuçlu pilavdan kocasının tabağına koyar. “Üzerine biraz itina gösterilse fena olmayacak.” der. Kocası ise “Vakit bırakmadın ki.” diyerek karşılık verir. Kitapta mekanlara dair hikayeler de bulunur. Mesela “Martı”, sahipleri Yunan olan bir sahil meyhanesini anlatır. “Küllük” ise Beyazıt Camii civarındaki bir kahvehanenin öyküsüdür. “Ömer” hastalanan, yataklara düşen ve neredeyse ölecek kadar kötüleşen bir çocuğun öyküsüdür. Annesi her şeyin bittiğini düşünür ve çocuğunun ölmünü beklerken öyle olmaz, çocuk iyileşir. “Çok Sonra” ise bir eczahanede içki içen bir grup arkadaşın bir hikaye yaratma sürecini anlatır. “Hiçbir Şey Bilmiyormuşum” adlı öykü, âşık olduğu kızın kendisini nasıl değiştirdiğini anlatan bir gencin hikayesidir. “Coğrafya Dersi” aslında gezilip görülen yerlerin sürekli değiştiklerini, bundan dolayı bir yere gidildiğinde orasını yalnızca o zaman için bilme olanağı bulunduğunu anlatır. Sürekli değişen bu mekanlardaki değişmeyen unsur ise insan gerçeğidir. “Borç” adlı öykü ise bir simitçiye borç verip bu borç üzerinden egosunu tatmin etmeye çalışan birisine dairdir. Simitçi borcunu ödeyince adam hayal kırıklığına uğrar çünkü artık öğüt verecek ya da verdiği borcu başına kakacak kimse kalmamıştır.
Tarık Buğra’nın öyküleri genel olarak hüzünlü ve kadercidir. Genel olarak geçmişe, hatıralara dönük olan bu öykülerde hayal kırıklıkları, kaderin parçalanmaz zinciri ve insan ruhunun derinlerde yatan bazı problemleri konu edilmiştir. Güzel bir Türkçeyle ve ilgi çekici bir üslupla kaleme alınan bu öyküler tekrar tekrar okunmayı hak ediyor.
Yarın Diye Bir Şey Yoktur, Tarık Buğra’nın bütün hikayelerinin toplandığı bir hikaye kitabıdır. Kitap üç bölümden oluşmaktadır; Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur ve Sonrakiler. İlk bölüm Tarık Buğra’nın 1948 ve 1949 yıllarında yazdığı hikayeleri kapsamaktadır. Bu bölüm 8 hikayeden oluşmaktadır. İkinci bölüm yazarın 1950 ve 1952 yılları arasında yazdığı hikayelerden oluşmaktadır. Bu bölümde 12 hikaye yer almaktadır. Ve son olarak üçüncü bölüm Buğra’nın 1954 ve 1964 yılları arasında yazdığı hikayeleri içermektedir. Bu son bölümde ise 14 adet hikaye bulunmaktadır. Kitap toplamda 34 hikayeden oluşmaktadır. Tarık Buğra olay hikayeciliğinden çok atmosfer hikayeciliğini kullanmıştır hikayelerinde. Yani, bu hikayelerin pek çoğunda bir olaydan ziyade, bir atmosfer yaratılmış ve bu atmosferin hikayenin ana karakterine hissettirdikleri üzerinde durulmuştur. Genel olarak hikaye kitapları okumayı sevmem ancak Tarık Buğra’nın hikayeleri okuyucuyu gerçekten fazlasıyla etkileyen hikayeler. Hikayelerin çoğunu okuyunca içinizin sıcacık olduğunu hissedeceksiniz. Tarık Buğra kitaba kısacık bir ön söz eklemiştir. Sadece bu ön sözü okumak bile okuyucunun içini sıcacık yapmaya yeter. Okuyucuya “Ön söz bile böyle güzelse kim bilir hikayeler nasıl güzeldir” dedirtir. Sizi temin ederim ki hiç kimse bundan daha güzel bir ön söz okumuş olamaz. En azından ben okumadım. Tarık Buğra ön söze “Ön Söz” başlığı atmak yerine “Çam Sakızı” der ve devam eder;
“Hikayelerimi asıl sahiplerine armağan ediyorum: Hikayelerimi umutlara ve umut kırıklıklarına, bekleyişlere ve kavuşmalara, ayrılıklara ve özleyişlere armağan ediyorum. Hikayelerimi gülümseyişlere ve öfkelere armağan ediyorum. Hikayelerimi tanışmalara, kırgınlıklara, barışmalara, hikayelerimi seslere, bakışlara armağan ediyor, inanışlara ve vaz geçişlere, yitirip buluşlara, düşüncenin, duygunun hürlüğüne ve yaşamanın ayak bağlarına armağan ediyorum. Hikayelerimi unuttuklarıma ve beni unutanlara, unutmadıklarıma, unutamayacaklarıma ve beni unutmayanlara, asıl sahiplerine armağan ediyorum. Bu hikayelerde bulamayacağınız, kimsenin bulamayacağı şey kin’dir, hınç’tır, insanın yerilişi horlanışıdır. Ben de bununla övünüyorum.”
Böylesine güzel bir başlangıcı olan bir kitabın içeriğinin kötü olması beklenir mi sizce? Bence imkansız. Ki zaten kötü değil de. Her hikaye ayrı ayrı sarıyor içinizi. Gülümseten, duygulandıran, yüreğinizi ısıtan onlarca hikaye... Ön sözde demişti ya Tarık Buğra bu hikayelerde kimsenin bulamayacağı şey kin’dir, hınç’tır, insanın yerilişi ve horlanışıdır diye, gerçekten de öyle. Hikayelere hakim olan duygu salt sevgidir.
Kitabın en sevilen alıntılarından biri “Çifte Tabancalı Hafiye” hikayesinde geçmektedir. Tarık Buğra burada beğendiği kadının nasıl kendinde can bulduğunu ifade etmiştir;
“Kadına bir daha baktım: İçimde idi, beş duyumda ve; milyon mu, milyar mı, kılcıklar da dahil ne kadar damarım varsa hepsinde atıyor, sinir uçlarımda titreşimler yapıyordu, kısaca, olduğu yerde değil bende idi.”
Etkileyici bir anlatım olduğu yadsınamaz bir gerçektir sanırım. Büyük yazarlar yazdıklarının çok ötesinde şeyler anlatan yazarlardır bence. Böyle yazılar ya insan aklına, ya insan ruhuna ya da insan yüreğine dokunur. Akla, ruha ve yüreğe dokunan eserlerin ölümsüz olması da kaçınılmazdır. Tarık Buğra benim gözümde bunu başaran büyük yazarlardandır.
Bu kitabı okurken yüreğim hıdırellez ateşiyle çevrelenmiş gibiydi adeta. Öylesine ısındı ki içim; şimdi aynı ısıyı hissetmek için kitabı yeniden okumam gerekmiyor. Bırakın kitabı elime almayı, kitabı uzaktan görmek bile dudaklarımın kenarlarının yukarıya doğru kıvrılmasına ve o küllenmiş ateşin yeniden korlanmasına yetiyor.
Oğlumuz - Yarın Diye Bir Şey Yoktur Soruları ve Cevapları
Oğlumuz - Yarın Diye Bir Şey Yoktur kimin eseri?
Tarık Buğra
Oğlumuz - Yarın Diye Bir Şey Yoktur türü nedir?
Öykü/Hikaye
Oğlumuz - Yarın Diye Bir Şey Yoktur kaç sayfa?
280
Oğlumuz - Yarın Diye Bir Şey Yoktur Yorumları
öykü özeti demeye bin şahit ister...
16-06-2021 11:53
yarın diye birşey yoktur kimin eseri?
31-03-2022 15:14
hikaye incelemesi ile özeti aynı şey mi oluyor ona göre yazacağım bizden özet değil inceleme istediler
30-04-2022 23:41
okudum güzel bir hikaye aslında tüm hikayeler güzel tavsiye edilecek bir kitap
21-07-2022 14:53
sadece havuçlu pilav meselesi özeti lazım
05-10-2022 20:20
kimin eseri ile özet ödevini de o yapsın bu kadar sıkıcı bir kitap olmaz
09-12-2022 23:09
bana sadece oğlumuz hikayesinin özeti lazım öykü öykü yazsanız