Nahit, ünlü bir tiyatro oyuncusu ve yazarıdır. Kendi tiyatro sahnesine sahiptir. Olay Cumhuriyet’in ilk yıllarında, çoklu parti dönemine geçiş çabalarının olduğu zamanın İstanbul’unda geçer.
Nahit, eşi Vedia Hanım tarafından terk edilmiş, yalnız bir insandır. Karısından ve iki çocuğundan ayrı yaşayan Nahit tüm zamanını tiyatroya vermiştir. O yalnızca işinde başarılı bir sanatçı değil, fakir fukaranın da babasıdır. Nerede yetenekli bir ihtiyaç sahibi görse onu tiyatroya kazandırmak için elinden geleni yapar. Bununla beraber ahlaka da önem verir. Adaletten şaşmaz. Bir insanda yetenek yoksa istediği kadar fakir olsun onu tiyatroda barındırmaz, aksi durumu ise tiyatroya kabiliyetli insanlara yapılmış bir zulüm sayar.
Bir gün Nahit, eski dostu Sadi işten çıkarılınca onu tiyatrosuna kabul eder. O sıralarda tiyatroda çalışan Necla ise Sadi ile evlenmeyi düşünmektedir. Nahit’in niyeti, biraz da onların evlenmesine yardımcı olmaktır. Ancak Sadi, Nahit’e bir itirafta bulunur. Nahit ile Vedia’nın boşanmasına kendisi sebep olmuştur çünkü ikisinin anlaşamamasına, Nahit’in Vedia karşısında yetersiz hissetmesine artık yüreği dayanmamıştır. Nahit bu itirafı başlarda olgun bir şekilde karşılasa da kısa bir süre sonra Sadi’yi işten çıkarır. O sıralarda ise Hatice adlı güzel bir kadın tiyatroya alınır. Nahit, daha ilk görüşmede bu kadından etkilenmiştir.
Gelişen olaylar Hatice’nin de Nahit’e karşı boş olmadığını gösterir. Her sabah Nahit Bey’le çay içer ve sohbet eder. Genellikle neşelidir, bazen ise üzgündür. Mutlaka konuşacak bir şeyler bulur. Onun bu hâlleri Nahit’i içten içe ona bağlar. Nihayet bir gün Hatice konyak içmek üzere Nahit’in evine kadar gider. Evde öpüştükten sonra Nahit Hatice’ye kesin bir şekilde âşık olur. Hatice ise boşanmış bir kadın olmasına rağmen kendini evli ve çocuklu gösterir. Bir gün, kocasından ayrıldığını söyler. Nahit’in ev anahtarını çalar ve bir gün onu evde kendisi karşılar. Böylece Hatice ile Nahit bir süre beraber yaşarlar. Aşk ilişkisi kısa zamanda kendi sorunlarını üretmeye başlar. Nahit artık kıskanç bir adam olmuştur. Hatice’yi kısıtlamaya ve sorgulamaya başlamıştır. Onun bazı yalanlarını da yakalamıştır üstelik. Yine de Hatice’yi elinden kaçırmak istemez. İçinde ayrılık korkusu vardır. Tam bu zamanda Sadi, Necla’dan ayrılmış ve çalışmak üzere tiyatroya gelmiştir. Nahit Sadi’nin derbeder durumuna üzülüp onu yine işe alır. Onda, kendisinin potansiyel vaziyetini görür. Kim bilir? Belki de bir gün Hatice kendisini terk eder ve o da Sadi’nin şimdiki durumuna düşer. Nahit’in duygusal bir kararla Sadi’yi işe alması, onun Hatice ile ayrılık serüveninin ilk aşamasını oluşturur çünkü Hatice yavaş yavaş Sadi’ye ilgi duymaya başlar. Nahit bu durumu anlar. Bir gün Hatice tiyatro’da “Sür gemici gemiyi / Hiç kimseden korkum yok” şarkısını söylemektedir. Nahit gelir ve ona “Demek korkuyorsun. Korkmayan bu kadar söylemez, korkum yok diye.” der. Hatice Nahit’e hak verir ve Sadi’yi beklediğini söyler. Ardından şunları ekler: Belki merak edersiniz: Onu çok, çok çekici bulduğumu, sizi kıskanmak hatasından ve kinci olmaktan kurtulursa kendisini sevebileceğimi söyleyeceğim. Tamam mı? Bu sözler Nahit’i kıskançlık krizine sokar. Sadi’yi işten çıkarır. Sadi’nin kendisini bıçakladığını, o bıçağı ise Hatice’nin verdiğini ifade eder. Hatice ise, Nahit ile ilk kez birlikte oldukları gece yatağın ucuna koyduğu silahı hatırlatır. Sahnede bir silah görüldü mü o silahın mutlaka patlaması gerektiğini ima eder ve kendi hayatına kıyar.
Mutsuz biten bir aşk hikâyesini konu alan bu tiyatro oldukça yoğun duygusal anlara sahne olmaktadır. Dekorunu tiyatro sahnesinin oluşturduğu bu oyunda oyun içinde oyunlar da bulunmaktadır. Nahit’in dramı sanki oyun içinde bir oyundur. Acı hakikatlerden tiyatronun kurmaca dünyasına kaçan Nahit sanki bir labirentin içinde gibidir. Hayat tiyatronun olduğu kadar bir oyun sahnesidir ve tiyatro hayat kadar acıdır.