Sevim Ak'ın yazdığı Şarkını Denizlere Söyle, çocuk istismarı odağında, Tan adlı bir çocuğun hayat hikâyesini konu alıyor. Turizm Meslek Lisesinde okuyan Tan'ın çalışmak için gittiği tatil köyünde hayat hikâyesini aşçı yamağına anlatmasıyla başlayan kitabın her bir bölümünde başkahraman Tan, kasabadaki ve İstanbul'daki günlerini ve Eren adındaki psikiyatrist ile görüşmelerini anlatıyor. Hikâye içinde hikâye barındıran 228 sayfalık kitap, kısa kısa 50'den fazla bölüme ayrılıyor. Mustafa Delioğlu'nun çizdiği kapak resmine sahip olan ve ilk kez 2006 yılında Can Çocuk Yayınları tarafından yayımlanan kitapta resim bulunmuyor. Yayınevi tarafından 11 yaş ve üzeri okurlar için uygun olduğu belirtilen kitap, gerek çocuk istismarı gerek sokak yaşamı hakkındaki bölümleriyle bu yaş grubu için pek de uygun görünmüyor. Her ne kadar yazar, bu gibi kısımları fazla detaylandırmadan geçse de yine de bu yaş grubunu korkutup incitebilecek ifadeler kullanıyor. Bu nedenle ebeveyn ve eğitimcilerin çocuklarının ve öğrencilerinin duygu dünyalarını dikkate alarak bu kitabı onlara tavsiye etmeleri büyük önem taşıyor.
Şarkını Denizlere Söyle Özeti
Evin tek çocuğu olan Tan; küçük bir kasabada annesi, babası ve dedesiyle birlikte yaşıyor. Babasıyla ilişkisi pek iyi olmayan çocuğun hayatı, babasının ölümüyle epey değişiyor. Çünkü babası öldükten bir süre sonra annesi, iki çocuğu olan başka bir adamla evleniyor. Bu durumdan rahatsız olan Tan, pazardan tanıdığı ve kendisine Zürafa adını taktığı bir çocuğun peşine takılarak İstanbul'a gidiyor. Ancak Zürafa, tren yolculuğu sırasında Tan'ı yapayalnız bırakıp kasabaya dönüyor. Böylece Tan, hiç bilmediği koca İstanbul'a tek başına gitmek zorunda kalıyor. Neyse ki trende bir komando erle tanışıyor ve onun sayesinde bu yabancı şehirdeki ilk dakikalarını yalnız geçirmekten kurtuluyor.
Komando Nuri Ağabey sayesinde yol iz öğrenen Tan, babasının bir tanıdığı olan Feride Tekin adlı hemşireyi buluyor. Merhametli bir kadın olan Feride Hanım'ın babasının ilk eşi olduğunu ve kendisinden büyük bir oğulları daha bulunduğunu öğreniyor. Feride Hanım, Tan'ı oğlu Özgür'ün yanına bırakıyor ve böylece Tan, İstanbul'daki ilk günlerini yeni tanıştığı abisiyle geçiriyor. Ama abisiyle uzun süre kalamayacağını hızlıca fark ediyor ve kendisini sokaklara atıyor. Bir süre sokaklarda kaldıktan sonra tiyatro yönetmeni Sezer Ağabey ile tanışıyor. Sezer Ağabey tiyatroda bir çocuk oyuncuya ihtiyaç olduğunu söyleyip Tan'ı tiyatro ekibine dahil ediyor. Hatta küçük çocuğu evine alarak ona sadece iş değil, sıcak bir yuva da sunuyor.
Tan'ın hayatı Sezer Ağabey sayesinde yoluna giriyor. Ancak bu güzel günler pek de uzun sürmüyor. Çünkü Sezer Ağabey, çocuk istismarcısı olduğuna dair iftiraya uğruyor ve mahkemeye çıkarılıyor. Sezer Ağabey'in suçluluğunun ya da suçsuzluğunun ispatlanması için ise Tan'ın ifade vermesi gerekiyor. Ama küçük çocuk, kendisine büyük iyiliği dokunan bu adamın suçsuz olduğunu bilse de lehinde ya da aleyhinde bir şey söyleyemiyor. Yönetmen yardımcısı Umut da Tan'ın Sezer Ağabey'in yargılandığı mahkemede ifade verebilmesi için onu psikiyatriste götürüyor.
Psikiyatrist ile yapılan görüşmeler sırasında Tan'ın dedesi ortaya çıkıyor ve bu yaşlı adam sayesinde Tan yeni bir hayata başlıyor. Tan ile dedesi ortadan kaybolunca son duruşmaya Psikiyatrist Eren de katılıyor ve delil yetersizliği nedeniyle davası düşen Sezer Ağabey serbest kalıyor. Tan ile dedesi ise yeni hayatlarında birbirlerine daha fazla kenetleniyorlar. Hatta Tan'ın annesiyle de görüşmeye başlıyorlar. Tan'ın koca hikâyesi, aşçı yamağı ile arasında geçen birkaç dakikalık iki sohbetin arasına sığıyor ve kitap, Tan'ın dedesinin anlattığı bir masal ve o günkü yaşamları hakkında verdiği birkaç ipucuyla sona eriyor.