Tarık Tufan, Düşerken kitabı ile; usta kurgusu, akıcı dili ile bambaşka iki hayatın içinde var olan bir kadın ve bir erkeğin buluşmasını, bu buluşma ile hayatlarından kaçtıklarına bir adım daha yaklaşmasını sürükleyici bir hikâye ile konu alır. Bir kere daha hayatta karşımıza çıkan hiç kimsenin boş yere hayatımızda yer almadığını ve hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bu hikâye ile kanıtlamıştır. Bir solukta okunacak geçmiş, bugün ve yarını iç içe alan oldukça başarılı, okunmaya değer bir kitap...
Evden ayrılmaya niyetli sıhhi tesisatçı İshak, bu karar için uzun uzun mu düşünmüştü yoksa aklına düşen ani bir karar mıydı kestiremiyordu. Evini, ailesini terk etmeye karar verdiğinde yapmak istediği tek şey gitmekti. Fakat bu gidişte mahalleli için tuhaf görünümlü, üst komşusu ressam Jülide ile aynı yola çıkacağını bilmiyordu.
Evli, iki çocuk sahibi İshak sadece çok kısa bir süre önce evlerine sızan su yüzünden üst kattaki yalnız yaşayan biraz garip görünen efsunlu Jülide’nin kapısını çalmıştı. Gerçekten sızıntının nereden olduğunu bulmak ve bu konuyu durmadan dile getiren karısının şikâyetini gidermek istemişti. İlk günkü ziyaretinde bulamasa da ikinci keşfinde arızayı bulmuştu. Üçüncü ve dördüncü gitmesi ise tamamen keyfiydi.
Herkes tarafından şen şakrak bilinen İshak son zamanlarda suskunlaşmıştı. Karısının dikkatini çekse de bir sabah kocasının küçük bir valizle hele ki genç ve komşuları olan bir kadınla kaçacağını aklına getirmemişti. İshak’ın çırağının eline tutuşturduğu gittiğine dair ve hesaplarına yatan parayla ilgili notundan sonra karısı Nurten gerçeği kabul etmek zorunda kalmıştı.
Jülide’nin İshak’la kaçmaya karar vermesi ise bir akşam evine geldiğinde yaptığı tablo için sarf ettiği sözler olmuştu. İlk başta bunun delilik gibi durması normaldi ama bu Jülide için hayatında rastladığı en mükemmel anlardan biriydi. Çünkü İlk defa biri, İshak, derinlerde gizlenmiş olan Jülide’nin hayatını, duygularını, acılarını görmüştü. İşte o an evli, çocuklu, tesisatçı adamın gitmek istediğini duyduğunda “beraber gidelim,” önerisini de o getirmişti.
Hala İstanbul’da olan bu çift nereye gideceklerini bilmeden çıkmışlardı yola. İlk fikir olarak Moda’da oturan Gökçe’nin evinde bir süre kalmaya karar vermişlerdi. Tabi bir süre sonra Gökçe’nin Jülide’nin eski erkek arkadaşı olduğu ortaya çıkmıştı. Yurtdışında olan erken dönmeyeceğini düşünen Jülide bir süre sığınmacılık için burayı tercih etmişti. O akşamı birbirine mesafeli bir şekilde birlikte geçirmişlerdi. Sabah olduğunda ise bambaşka bir maceraya açmıştı gözlerini İshak. Uyandığında Jülide yoktu. Saatler geçmişti ama hala Jülide yoktu. İşin kötüsü telefon numarası yoktu, dışarı çıkıp arasa eve dönecek anahtarı da yoktu. Çaresiz saatlerce deliye dönmüş bir halde bekleyen İshak kapı açıldığında rahatlamıştı. Fakat gelen Gökçe idi!
Kısaca kim olduğunu, orada ne aradığını, Jülide’yle kaçtıkları gibi bilgiler verse de şaşkınlığını gideremeyen, telaşlanan Gökçe bulabileceği yerlere bakmak için Jülide’nin peşine düşmüştü. Saatler ilerlediğinde İshak bir felaketle daha yüz yüze gelmişti. Bu sefer kapıya gelenler polislerdi. Jülide’ye ulaşamayan Gökçe ve Jülide’nin annesinin şikâyette bulunması üzerine İshak soluğu karakolda almıştı. Neyse ki sonunda Jülide’ye ulaşıldığında her şey biraz daha normale dönmüştü. Bu olayla Jülide ile ilgili bir gerçek de ortaya çıkmıştı. Kör olması yakındı!
Gün geçtikçe an be an birbirleriyle ile ilgili sürekli yeni sırlar açığa çıkıyordu. Sanki aralarında bir görevmiş gibi itiraflar bir İshak’tan bir Jülide’den geliyordu.
İshak’ın karısı Nurten ile ilgili gerçekler, Jülide’nin eski kocası, hastalık dönemi, İshak’ın yurtlardaki çocukluk geçmişi, Jülide’nin aile bağları, İshak’ın kimsesizliği gibi ardı ardına gelen itiraflar bu iki yabancıyı birbirine derinden bağlamaya başlamıştı. Çıktıkları bilinmez bu yolun sonucunda nereye varacaklarını ise asla kestiremiyorlardı.
İshak’ın varlığı ile birlikte Jülide; saklandığı korktuğu, kaçtığı, onaramadığı ne kadar yarası varsa yüzleşiyordu ve aslında kendini gittikçe iyi hissetmesine sebep oluyordu çünkü affedemediklerini affetmeye başlamış kendini biraz daha onarılmış hissediyordu, gözleri hariç!
İshak ise Jülide’nin desteği ile en büyük kaybının peşinde giderken gittikçe gerçeğe yaklaşıyordu. Doğduktan bir süre sonra annesi ölmüştü İshak’ın daha sonra yeniden evlenen babası da Erzincan’dan okuması için yatılı olarak İstanbul’a yollamıştı. Annesinin hasta olup öldüğü dışında hiçbir şey bilmeyen yıllardır tek bir fotoğrafını bile görmeyen İshak, hayattaki tek arzusu ve peşine düştüğü annesi ile gerçeklere Jülide sayesinde varabilmişti. İshak’ın babasının ölümü ile Erzincan’a doğru yol alan çift, İstanbul’da annesi ile ilgili tüm bilgilere sonunda ulaşabilmişti.
Hastalığı ilerleyen Jülide tüm her şeyi netleştirdikten sonra İshak’tan ayrılmış ve onu evine geri yollamıştı. Bir süre dirense de eski hayatına devam eden İshak aylar sonra Jülide’nin onu davet etmesiyle çok istediği o fotoğrafa da kavuşmuştu. Gördüğü annesiydi.
Yazan: Pınar Çağlayan
Düşerken Konusu
Tarık Tufan yeni kitabı Düşerken ile yine okurların direk olarak kalbine hitap ediyor. Yazdığı kitaplar ile geniş bir okuyucu kitlesine sahip olan Tarık Tufan, Düşerken kitabı ile dramatik bir konuyu ele alıyor ve kendi öylemi ile keskin hesaplaşmaların romanını sunuyor.
Düşerken Soruları ve Cevapları
Düşerken kimin eseri?
Tarık Tufan
Düşerken türü nedir?
Yerli Romanlar
Düşerken kaç sayfa?
304
Düşerken Yorumları
çok merak ediyorum ama kitap çok pahalı bizim buradaki kitapçı 25 liraya satıyor internette daha ucuz ama kartım yok alacak ucuzlasın hemen okuyacağım
15-11-2018 20:47
çok güzel bir eser burada neden düşük puan verilmiş anlamadım
10-01-2019 18:32
okuduğum en güzel kitaplardan bir tanesi
20-01-2019 19:26
harika bir roman
23-01-2019 15:55
okumayı istediğim bir kitap. şuan elimde okumakta olduğum bir kitap olduğu için okunacaklar lisetesinde olan bir kitap.
öyle aman aman alın da okuyun diyebileceğim bir kitap değil. kötü bir kitap da diyemem. biraz elif şafak tarzı. ama beni çok etkilemedi. yine de ishak karakterini sevdim.
kitapta çok fazla benzetme var. yani hepi topu ali ile veli birlikte okula gitti denecek ama ali ile veli o upuzun bitmek bilmeyen yolda sanki birbirlerinden kıyasıya nefret eden iki rakip gibi yan gözlerle asfaltın o boğucu sıcağının buharında birbirini süzerekten ilerlediler diye fazlaca boğmuş okuru. tadında bırakması gerekirdi bence.
bir de şu ermeni, türk, kürt, rum etnik köken giren hikayeleri sevmiyorum. gerçekten artık gına geldi. bu durum da benim için hayalkırıklığı oldu. neredeyse her yazarın hikayesinde bir ermeni karaktere rastlar olduk. kaçımız hayatınızda bir ermeniyle tanıştık? biraz zorlama hikayeler gibi gelmeye başladı.
22-02-2019 21:11
beğenemedim. akıcı gelmedi.👽 konu ilgimi çekmedi.🎈bu yüzden puanım 5/10🦄size iyi okumalar... ✨