Yalnızlığın Keşfi, iki bölümden oluşan eser otobiyografi olarak adlandırılan, gerçekle kurgunun iç içe girdiği bir başyapıt. Yazar ilk bölümde babası ile ilişkisini, ikinci bölümde ise kendi babalığını analiz ediyor. Baba evlat ilişkisinden yola çıkarak da yalnızlığın derin sularında boğulurken görüyoruz yazarı.
‘’Görünmeyen Bir Adamın Portresi’’ kısmı, babasının ölümünden sonra yazarın babasının evine gidip eşyalarını ayırmak durumunda kalması ve böylece de hatıralar denizinde yüzmesiyle başlıyor. Yazarın annesi 21 yaşındayken, babası ise 34 yaşındayken evlenip 18 yıllık evliliğin ardından ayrılmışlardır. Yazarın annesi balayında her şeyin bir hata olduğunu ve ruhsuz bir adamla içinde sevgi olmayan bir evlilik yaptığını anlar ve bu evlilikten bir an önce kurtulmak ister ancak ailesi evliliğini sürdürmesini önerir. Böylece içinde hiçbir duygunun olmadığı bu evlilik 18 yıl sürer, 2 çocuk ile taçlanır ve nihayetinde de beklenen sona gelir. Baba Samuel işlerini zamanla yoluna koymuş ve güzel bir ev almıştır. Evliliği bittiğinde ise eşinin evden pay almasını istemediği ve kurulu düzenini bozmaktan hoşlanmadığı için evini satmaz ve inatla bu evde yaşar. Hissiz ruhu ile elinde tuttuğu bu ev zamanla sadece uyumak için kullanacağı bir yere dönüşür.
Samuel kardeşlerine fazlaca bağlı, evlendikten sonra bile annesi ve kardeşleriyle eşleri ve çocukları olmaksızın görüşme ritüeli olan, anne ve kardeşlerini her şeyin üstünde tutan bir adamdır. Annesi, babasını bir kıskançlık krizi sonrasında öldürmüş ve çocuklarına bağlı olması, şansının yaver gitmesi sonucu serbest kalmıştır. Bu olay da, yıllar sonra yazarın kuzeninin yolculukta bir adamla tanışması ve böylece gerçeklerin aydınlatılmasına dayanan bir tesadüf sonucu öğrenilmiştir. Büyükanne ölene kadar Samuel ve diğer çocuklarının yanında olmuş, onları bir arada tutmuştur. Bu sebepledir ki, kardeşler ailelerini kendi çocuklarından bile üstün tutarlar. Hayatlarında bir baba hiç var olmamış gibi yaşayan bu kardeşler hırsları ve becerileri sayesinde ne kadar düştülerse o kadar çok ayağa kalkıp iyi yerlere gelmişlerdir. Eşi tarafından öldürülmüş olan baba 1919 yılında gömülen, mezarı olan ilk Yahudi olarak tarihte adını bırakmıştır ancak çocuklarının hafızasında bir hiçten ibarettir.
Paul’den üç buçuk yıl sonra doğan kardeşi babasının gözünde hep hassas, bakıma muhtaç bir figür olarak yer eder. Psikolojisi doğduğu anlardan beri bozuk olan kardeşi, babasının bunu kabul etmemesi üzerine tedavi ettirilemez. Samuel kızının sadece biraz hassas ve kırılgan olduğunu, birazcık ilgi alaka ile bunun tamamen düzeltilebileceğini düşünmekte ve kızının tedavi görmesini istememektedir. Kardeşinin bu acıyı çekmesine sebep olan baba, yazarın gözünde cahil ve inatçı olarak kalacaktır.
Yazar evladı doğduğunda babasının hissiz ve görünmeyen bir adam olma yolundaki gidişatının sınırlanacağına inanır. Evladı Daniel dünyaya geldikten 2 hafta sonra onu gören büyükbaba Samuel’in tek tepkisinin ‘Çok güzel bir bebek, şansı açık olsun.’ şeklinde olması yazarın babası hakkındaki tüm umutlarını tüketir. Torununa bile hiçbir sevgi kırıntısı gösteremeyen bir adam başka neye sevgi gösterebilirdi ki? Yaşadığı bunca olaydan sonra babasının içindeki yalnızlık ve hissizliğinde boğulduğunu anlar. Zaman zaman babası öldüğünde ne hissedeceğini düşünen yazar hiçbir zaman babasının ölümünün kendisinde yaratabileceği etkiyi tasavvur edemez. Ta ki babası ölüp de onun anılarının bulunduğu eve geri dönene kadar. Bu görünmeyen, hissiz ve hayatta hiçbir izi kalmamış olan adama acır, onun içsel yalnızlığının ve yaşarken bile yeryüzünde varlığının hiçbir ağırlığının olmadığı gerçeğiyle yüzleşir. Kendi yalnızlığın derinliğini de babasının hayatı ve ölümü ile anlar. İlk anısını babasının ölümü ve sonrasını da özlem olarak nitelendireceği bu dönem, yazarın yalnızlığı keşfetmesinin en önemli etkileri olur.
Yalnızlığın Keşfi kitabının ikinci bölümünde ‘Anı Kitabı’ adını verdiği kısım, yazarın aynı anda hem babasıyla iç içe hem de babasından uzakta, kendini ve yalnızlığını yorumladığı, kendi adını bile kullanamadan, sanki herhangi birisiymiş gibi kendisini A. olarak nitelendirdiği, kendi hayatını başkasının bir anısıymış, bir kurguymuş gibi anlattığı en önemli parça.
On üç kitaba böldüğü anı kısmı ilk olarak yazarın Nazilerin bulunduğu dönemde yaşamış ve bu günlere ulaşan bir günlük ile Nazi yönetimindeki bir çocuğun duygularını anlattığı Anne Frank’ın evine gitmesiyle başlıyor. 1979 yılı Noel Arifesi ile başlayan ilk anı, Nazi yönetiminde Oneg Şabat Derneği’nde çalışmış olan Israel Lichtenstein’ın yapmak ve yüzleşmek zorunda olduğu gerçeklerle, Yahudilerin tüm kayıtlı belgelerini korumak yolunda gösterdiği çaba ile devam eder. Üçüncü anısı ise ‘İçinde bir kişi varsa kalabalık olur, iki kişi varsa dolar taşardı.’ şeklinde tanımladığı, Paris’te tanıştığı ve her daim sohbetler ettiği, yıllar sonra tamamen görüşmeyi bırakana kadar hayatında bulunan önemli bir karakter olan S. hakkındadır. Yıllar sonra S. ile bağının istemeden de olsa kopması, yazarın onca zamandan sonra onu görmeye giderse ölmüş olduğunu öğrenebileceği korkusu nedeniyle, S.’i ziyaret etmeyerek kendi içinde S.’i yaşatma isteğinden kaynaklanır. Dördüncü anı, fotoğraflar ve fotoğrafların bıraktığı izlerle alakalıdır. Beşinci anı, yazarın ilk evliliğinin bozulması ve oğlu Daniel ile olan ilişkisinin dengesini kurmasını, bu süreçte de büyükbabasının ölümünü kapsar. Yedinci anı ile yazar dini bir figür olan Yunus’un kitabı ve hayatından yola çıkarak çocukluk arkadaşı D. ile uydurdukları bir kehaneti içerir. Kehanetleri o andan tam 1 yıl sonra başlarına bir şeyler geleceği hakkındaki çocuksu varsayımlarıdır. Bu anıyı Pinokyo’nun gerçek hikayesine yer verdiği sekizinci bölüm izler. Dokuzuncu anı, kitapların yalnızlığın başrol oyuncuları olduğu hakkındaki düşüncelerinden ibarettir. Onuncu anısı bir Van Gogh portresi ile onu gençliğindeki aşkına götüren ancak bir türlü detaylarını hatırlayamadığı ve böylece anıların değil de nesnelerin kalıcı olduğunu fark etmesi hakkındadır. Son anısı olan on üçüncü kısımda ise kendini kovboyların adı olduğunu düşündüğü John ile özdeşleştirmesi ve ona John denilmediği sürece hiçbir seslenmelere karşılık vermediğini hatırlıyor.
Yazar bir şarkı, portre, kitap vb. nesneler ve hayatında yer eden insanlarla yaşadığı tüm anılarla yalnızlığının nasıl içselleştiğini, yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin insanları onun için nasıl anlaşılır kıldığını, anılarının kendi yaşamından çok bir başkasının hayatı gibi hissettirdiğini olabilecek en karmaşık ve rastlantısal gerçeklerle anlattığı bu eser sizi gerçekle kurmaca bir öykü ile gerçeklik arasında bir bilinmeze sürüklüyor. Gerçeğin nerede bitip de kurgunun baş gösterdiğini asla belirleyemediğim bir kitap olarak listemde yer aldı. Eğer ilk defa Paul Auster okuyorsanız, asla okuma listenizin ilk sırasında yer almaması gereken bir yapıt. Paul Auster’ın rastlantılarla ve umulmadık tesadüflerle dolu eserler yazdığı dünyasının belki de en karmaşık ve anlaşılması güç perde arkası. Kendi anılarında adını kullanmaya elinin gitmediği eserinde ‘Ben bir başkasıdır.’ sözüne olan bağlılığını görüyoruz. Kitap insanı fazlaca yoran ve kesinlikle tek okumada çözülemeyecek olan bir eser. Kafanızı bütün sorunlardan, meşgalelerden arındırıp; elinize kahvenizi, çayınızı vb. alıp, ayaklarınızı uzatıp okuyarak hayat hakkında birçok şeyi size sorgulatabilecek güçte bir kitap. Sakın ha sakın öylesine okuyup geçmeyin! Her okuyanda farklı derinliklere ulaşacak, sizi karamsarlığa itebilecek bir yapısı var. Yazarın diğer kitaplarını okuyarak önce yazarı anlamak ve sonrasında, altında birçok anlamlar barındıran bu cümlelere boğulmak en doğrusu olacaktır. Keyifli okumalar dilerim.
Yazan: Ebru S. Bektaş
Yalnızlığın Keşfi Soruları ve Cevapları
Yalnızlığın Keşfi kimin eseri?
Paul Auster
Yalnızlığın Keşfi türü nedir?
Yabancı Romanlar
Yalnızlığın Keşfi kaç sayfa?
205
Yalnızlığın Keşfi Yorumları
ben yalnızlığı keşvedeli çok uzun zaman oldu söyleseydiniz anlatırdım şaka bir yana güzel kitap
30-10-2019 14:20
resmen bir beyin yakan ama güzeldi allah için
31-10-2019 00:45
ben pek sevmedim bence cok agir ve detayliydi
31-10-2019 06:50
dostoyevskinin yalnızlığın keşfi kitabını da ekler misiniz ben o kitabı arıyordum