Adam tünele bindiğinde bir çocuk fark etti. Çok mutlu bir çocuk. Tünele binmekten dolayı çok mutlu olan bir çocuk. Bir şeyi ilk kez deneyimlemiş olmanın mutluluğu vardı çocuğun üzerinde. Bunu fark etti adam. İyice izledi. Belki kendisi de ilk bindiğinde bu kadar mutlu olmuştu, hatırlamıyordu. Çocuk kendisinin ona baktığını fark edince gülümsemesi soldu adeta. Sonra indi tünelden mutlu mutlu ilerledi.
Sevgilime Mektuplar
İşsiz adam, ayrılmış olduğu sevgilisine verdiği sözü tutmak için bir işe girmeye çabalar. Sonunda bir gazetede röportaj işi bulmuştur. Görevi fabrikaları gezip işçinin, işverenin durumlarını gözler önüne sermek, haber yapmaktır. İlk gittiği fabrika çok büyük bir fabrikadır. Ancak fabrikanın sahibi başka gün gelmesi için rica eder. Başka bir yere geçtiğinde işçilerin halinin içler acısı olduğunu görür. İşçilerin hastalanması, haklarını alamaması, eldivensiz, çizmesiz tehlikeli işlerde çalışıyor olmaları patronları zerre ilgilendirmediğini, işçilerin hallerinin kötü olduğunu görür. En büyük fabrikaya gittiğinde her şey tamdır ancak bunun bir gösteriş olduğu çok bellidir. İşçiyi kimse hesaba almıyor, durumunu, haklarını umursamıyor. Fakirin halinden hep fakir anlıyor. Zenginler ise fakirlerin emeğini yiyor. Ama hiç doymak bilmiyor.
İki Kişi Arasında
Kendisi sevgilisiyle gezerken bir kadın bayılır yanlarında bu kadına ne olduğunu anlamazlar en başta. Ardından açlıktan olabileceği gelir akıllara. Sahi insanın yalnızca karnı mı aç olabilir? Ruhumuz acıkamaz mı? Sevgiye, ilgiye, bazen hüzne... sebepsiz ağlama hissi üzüntüye duyduğumuz ihtiyaçtan da gelebilir.
Sevgiliye Mektup
Savaş zamanı ayrı kalan sevgililer. Biri "Memleket bu haldeyken bana duygularından bahsetme." Diyor. Diğeri de "Savaşı onlar başlattıysa bitirecek olan biziz." diyip aşkından, hayallerinden bahsetmeye devam ediyor. Umut ediyor bir gün savaşın biteceğini, sevgiliye kavuşacağını. Savaşlar çok şey götürüyor insandan. Sevdiklerini, evlerini, ülkelerini ama zihnin içine karışmaya hiç kimsenin gücü yetmiyor. Ne umudumuzu sökebiliyorlar ne hayallerimizi yok edebiliyorlar.
Rakı Şişesinde Balık Olmak İsteyen Şair
Orhan Velidir bu şair. Nurullah Ataç ile küskündürler bir ara. O ara Nurullah Ataç 'a sorulduğunda iyi şairdir ama tanımam demiştir. Orhan Veli'ye Nurullah Ataç sorulduğunda ise Şiirden anlar hakkını yiyemem der. Ardından Orhan Veli ile bir sohbettir başlar. En çok hangi şairleri seversiniz diye sorarlar. O da isimsiz şairleri, türküleri oluşturanları cevabını verir ve okur hemen ezberden bir tane.
Şiire ne zaman başladın diye sorulacak olduğunda şairliği bir hastalık olarak tanımlar. Bu hastalık çok küçükken 11-12 yaşlarında başlamış, öyle bahsediyor kendisi. Geçmiş şiirlerini eleştiriyor daha sonra. O şiirleri artık beğenmediğini söylüyor. Artık Halk edebiyatından faydalandığını vurguluyor. Kendisinin en sevdiği şiiri olarak "sere serpe" yi okuyor. Ardından gidiyor Orhan Veli Anadoluhisarına doğru.
Değerlendirme: Usta hikayeci Sait Faik'in hikayeleri hep çok yavaş akıyor bende. Her kitabı sular seller gibi okuyabilirken söz konusu Sait Faik olunca okuyamıyorum bir türlü. Ondan ötürü de suçlu hissediyorum hep kendimi yazara karşı. Karşımda oturuyor, konuşuyor, anlatıyor ama ben bir türlü anlamıyorum gibi hissediyorum. Onda kendimi mi bulamıyorum, napıyorum hiç anlamıyorum. Kitaplarının etkileyici yanı çok fazla aslında. Anlaşamasam da seviyorum kendisini, eserlerini umuttan, halktan bahsedişini. Galiba onu anlayabilecek düzeye erişemedim henüz. Sait Faik severlerinin sevgiyle okuyacağı bir eser.