Kitap Türü:Yabancı RomanlarOrjinal Adı:O Demonio e a Srta. PrymÇeviren:İlknur Özdemir
Puan Tablosu
Şeytan ve Genç Kadın Özet
Bescos, sakin hayatın yavaş aktığı gündelik olayların tekdüzelikte aktığı az nüfuslu bir kasabadır. Kasaba yıllardır avcılık sezonunda kasabanın küçük otelinde misafirlerini ağırlamaktadır. Otel ve kilise dışında kasabada başka hiçbir kurum bulunmamaktadır. Kasaba pek gelişmediği için de köyde otelde çalışan genç kadın Chantal dışında başka genç ve çocuk bulunmamaktadır. Kasaba da Berta adında yaşlı bir kadın bulunmaktadır. Berta’nın eşi yıllar önce avcılık eğitimi verirken kaza sonucu vurulup hayatını kaybediyor. Berta ise evinin önüne attığı sandalyesinden bütün gün durgun kasabayı izliyor. Berta, eşinin ölümünden sonra yanından gitmediğine, her gün onu ziyaret ettiğine ve kasabaya dair haberler verdiğine inanmaktadır. Hatta kasabalı Berta’nın cadı olduğuna inanmaktadır. Berta’nın eşi, her şeyin tekdüze aktığı o günde Berta’ya ‘kasabaya şeytanın uğrayacağını’ söyledi. Berta’nın eşinin şeytan diye belirttiği kişi otelin müşterisi olan yabancıdır.
Chantal, sıradan hayatına renk katmak için otele gelen müşterilerle takılmaktadır. Yabancının her gün ormana yürüdüğünü fark eden Chantal, dönüş yolunda yabancıyla tanışmanın fırsatını kollamaktadır. Yabancı, Chantal’a ‘Ormana bir külçe altın gömdüğünü ve bu külçelerden elinde daha olduğunu’ belirtiyor. Bu külçeleri kasabalıya bir şartla bırakacağını söyler. Şart ise şudur: ‘Bir hafta içerisinde kasabada bir cinayet işlenmesi gerekmektedir.’ Bu şartı ve altınları kasabalıya duyurma görevini de Chantal’a verir. Chantal için çok zor günler başlamıştır. Chantal, kimseye bir şey anlatmamaya karar verir ama yabancının da cezalandırılması gerektiğini düşünmektedir. Nereye gömülü olduğunu bildiği bir külçe altını alıp kaçmayı bile düşünür ama yakalanıp tutuklanacağını ve bu altının nereden geldiğini kimseye açıklayamayacağını düşündüğü için bu fikirden vazgeçer.
Kasabalılar, yabancıya hayrandırlar. Bilgisi, görgüsü adeta bu bir avuç insanı büyülemiştir.
Chantal, bir gün altını alıp kaçmak için ormana gitmeye karar verir. Altının gömülü olduğu yere geldiğinde bir kurtun arkasında ona saldırmak üzere olduğunu fark eder. Kurda yakalanmak üzereyken yabancı belirir ve ikisi de kurdun bir anlık boşluğundan yararlanıp ağaca tırmanırlar. Yabancı bir ateş yakar ve kurttan hem kızı hem de kendini kurtarır. Chantal, yabancıya: ‘Neden böyle bir oyun oynadığını, neden bu kasabayı seçtiğini?’ sorar. Yabancı, bir silah şirketine sahip olduğunu iki kızı ve karısıyla beraber çok mutlu ve varlıklı bir hayat sürdüğünü anlatır. Bir gün terörist grubu karısını ve kızlarını esir alır. Polis baskını gerçekleşir ve teröristlerin kaçmak için hiçbir şansları yoktur. Yine de teröristler yabancının karısını ve kızlarını öldürürler. Bu aşamada yabancının merak ettiği soru şudur: “İnsan gerçekten kötü müdür? O bir anlık duraksamayla zaten kurtuluşlarının olmadığını anladıklarında öldürmek yerine yaşamalarına izin verebilirler miydi?” İşte bu küçük kasabada bu sorunun cevabını aramaktadır. Chantal, şöyle bir anlaşma şartıyla kasabalıya duyuru yapabileceğini söyler: ‘Kasabada eğer bir hafta içinde cinayet olmazsa da yabancı, bu altınları kasabalıya bırakacaktır.” Chantal, bu anlaşmayı yaparken kimsenin öldürülmeyeceğini ve kasabalının bir ömür boyu refahını sağlayacak kendisinin de bu sıkıcı yerden tıpkı yaşıtları gibi kaçabilmesine yarayacak altını alacaklardır. Chantal, otelin barında duyurusunu yapar. Ertesi sabah uyandığında herkes yabancıyı değil, Chantal’ı suçlamaktadır.
Kapalı kapılar ardından birtakım kulisler döner ve kulislerin başını belediye başkanı ile rahip çekmektedir. Kimsenin uğramadığı kilise sonunda dolup taşmaya başlamıştı. Chantal’ı öldürme kararı alınır çünkü Chantal’ın kimsesi yoktur ve onu arayacak hiç kimse de yoktur. Daha sonra rahibin önerisiyle Berta üzerine karar kılınır. Berta da kimsesizdir ve kasaba için hiçbir yararı yoktur.
Yabancı, planın gidişatıyla umutsuzluğa kapıldı. Eğer bir kişi ‘hayır’ diyebilseydi hala umut var demekti. İyi üstün geliyor demekti; teröristler nasıl bir kötülük yaptıklarını bilmemiş olacaklardı; bütün acıların hüzünlü birer anı olacağı bağışlanma günü gelecek demekti ve yabancı bununla yaşamayı öğrenecek, mutluluğu yeniden arayabilecekti. Planlar kurulur, Berta uyutulacak ve ormana taşınacak köyün eli silah tutan erkekleri tarafından öldürülecektir. Belediye başkanı yanına köyün güçlü erkeklerini alarak Berta’nın evinin yolunu tutar. Berta, bir gece önce içirilen ilaçların etkisiyle uyumaktadır. Bütün köy halkı ormanda toplanmıştır. Berta’yı bir direğe bağlamışlar ve herkes artık ateş etmek için hazırdır. Chantal, kalabalığı yararak söz alır. Kral Midas’ın öyküsünü anlatarak söze başlar ve bu altınları bozdurmanın imkânsız olduğunu, yetkililere açıklamanın mümkün olmadığını anlatır. Köylüler plandaki mantık hatasının farkında varmıştır ve Berta’ya doğrultulan silahlar bir bir indirilir. Berta, Chantal sayesinde şeytanın elinden kurtulmuştur. Kasabalı evine dönüp bir hafta sonra da tüm olanları unuttu. Sanki bir karabasandı. Chantal, yabancıdan bir külçe altını bozdurmasını ve kendisine vermesini ister. Chantal, artık kasabadan kurtulmuştur.
DEĞERLENDİRME
İnsan doğasının çok iyi işlendiği ve adeta bir sosyal deney üzerinden insan davranışlarına ışık tutulduğu harika bir kitap. Kitapta mistik ögelere de yer verilmektedir. Şeytan ve meleğin karşılıklı konuşmaları ve insanların düşünce ve davranışları üzerinden verdikleri savaşa da kitapta yer verilmektedir. Yaşamda iyi ve kötü mevcuttur. İyinin değerinin anlaşılabilmesi için kötünün kendini göstermesi gerekir. Kitaba göre saf iyilik ve saf kötülük söz konusu değildir. İyilik veya kötülük toplum içerisinde ses bulduğunda kendini göstermekten çekinmez çünkü kimse bireysel sorumluluk almak istemez. Herkes, kollektif bir iyiliğin ya da kötülüğün parçası olmak ister. Önemli olan bireysel iyiliği korumak ve kollektif kötülüğe rağmen ses çıkarabilmektedir. Cezalar ve yaptırımlar ortadan kaldırıldığında insanlar şeytanın sesine kulak verebilmektedir. Toplumun istediği gibi davranılmasını sağlayan, yasalara uma arzusu değildir, cezaya duyulan korkudur. Hepimiz darağacını içimizde taşırız.