Karanlık seni seçmez. Karanlık sana fısıldar. Ve kulak verip vermemek sadece senin elindedir.
Bir kişi neredeyse tüm insanlığı yok edebilir miydi? Düşününce biraz olağandışı gelse de aslında bu mümkün olunabilinen bir şeydi. Şekil a Mahşer’de bu çok rahat bir şekilde örnek verilebilirdi.
Ordunun ürettiği bir virüs bir şekilde dışarı çıkıyor. Ve saliseler içinde gerçekleşen bu hata saniyeler içine kontrol alınıyor. Ama bazen bir saniye bile her şey için çok geç olabilir. Nitekim Charlie o saniyeler içinden askeriyeden kaçıp karısı ve çocukları ile bulunduğu lojmandan kaçmıştı. Bencil bir hareketti. Eğer o sırada kaçmasa idi, sadece kendisi ölebilirdi ama o ailesi ile kaçarsa eğer bir şey olmayacağını düşünerek yola çıkmıştı. Ama yolda ilerlediği her an karşılaştığı veya irtibatta bulunduğu her insana o virüsü bulaştırmıştı.
Zar zor gelebildikler şehirde de zaten karısı ve çocuğu çoktan ölmüş kendisi de son nefeslerini veriyordu. Bir benzin istasyonunu yıkarak dalıp, oradaki topluluğa da bulaştırmaya başlamıştı. O, onlara, onlar, onlara ve onlar, onlara bulaştırarak kısa süre içerisinde dünyanın %99’u ölmüş bulunmaktaydı.
Ama yaşanılan ve atlatılan olaylar hiçbir şekilde kolay değildi. Olamazdı da zaten. İlk önce büyük şüphe götüren kasabalar karantina altına alınmıştı ardından da New York. Yılanın başı ordu olduğu için medya ile hiçbir şekilde halk bilgilendirilmiyordu.
Halk bu hastalığa süpergrip, Kaptan Trips gibi isimler koymuştu. Akıllı insanlar bunun bir gerçekten tedavisi olmayan hastalık olduğunu biliyordu. Bazıları ise uydurmaca bir haber olan devletin aşı dağıtacağı haberine bel bağlıyordu. Her ne kadar bir kurgu olsa da o an ki psikoloji bu. Umut fakirin ekmeğidir hesabı.
%99 bulaşıcı olan bu hastalık herkesi öldürdü. Ama hala %1‘lik kısım yaşıyor. Aslında detaylıca süpergribe bağışıklığı olan dört kişinin hayatından bahsediliyor. Frannie, Stu, Larry ve Nick. Daha sonra bu insanların karşılarına çıkanlar ise yardımcı karekter oluyor.
Frannie, yirmili yaşlarında bir genç kızdır. Ve bu virüs yayılmadan önce sevdiği sandığı adamdan hamile kalmıştır. Oysaki hamile olduğunu öğrendiğinden itibaren bebeğin babası olan Rider’a karşı daha hiçbir şey hissetmediğini anlar. Annesi tamamen kontrol manyağı bir kadındır ve arası iyi olduğu tek kişi babasıdır. Nitekim hamileliği ilk başta büyük olay yaratıp yayılan dedikodular düşünülse de buna hiç gerek kalmamıştı. Zira hepsi bir hafta içinde ölmüştü. Koskoca kasaba da bir tek Frannie ve Harold sağ kalmıştı. Ve bir şekilde Frannie, Harold’dan hiç haz etmese de onunla beraber diğer hayatta kalmış olan insanları aramak adına uzun bir yolculuğa baş koymuştur.
Stu, Charlie ile -gribin yayılmasını sağlayan adam- konuştuktan sonra tüm arkadaşları hastalanmıştır. Kendisinin bir ailesi yoktur ve tek iletişim kurdukları insanlar arkadaşları idi. Charlie’nin kasabalarına uğramalarından sonra Arnette karantina altına alınmıştı. Stu ve arkadaşları özel olarak sağlık merkezine götürülüp üstlerinde testler yapılmıştı. Arkadaşları çoktan ölmüştü ve doktorlar Stu’nun hala neden hastalanmadıklarını araştırıyorlardı. Ama elde var sıfır. Stu hastalıktan değil belki ama ölüm emri verildiği için öldürülecekti tabi kaçmayı başaramasaydı. Merkezden kaçan Stu yol üstünde karşılaştığı Glen Bateman ile yolcuğunu devam ettirir.
Larry yirmili yaşlarında olan ama altı yaşında bir çocuk gibi davranan rock yıldızıdır. Aslında rock yıldızı sonradan olmuştur. Yayımladığı şarkısı ile bir anda patlayan Larry, alışılmışlığın dışında olduğu için yeni hayatına alışmakta zorluk çekiyordu. Nitekim başına yine bir şekilde belaya sokmuştu ve her şeyden uzaklaşmak adına annesinin yanına dönmüştü. Kendi içinde bir iç savaş veren Larry, bir anda süpergribin yayılması ile gittikçe daha zorlanıyordu. Annesi ölmüştü ve New York da hemen hemen tek başına kalmıştı. Larry’de tıpkı bu virüse bağışıklığı olan insanlar gibi birilerini bulma peşindeydi. Bu uzun yolculuğu sırasında Rita, Nadine, Joe gibi kişilerde misafirlik etmişti.
Nick ise diğer herkesten biraz daha farklıydı. Sağır ve dilsizdi. Yine rüzgârın sürüklediği bir kasabada mola vermişti. Başına gelen olaylar neticesinde kasaba şerifi ile çok iyi anlaşmış ve bir anda şerif yardımcısı olmuştu. Ve her yerde olduğu gibi o kasaba da hayaletler ülkesine dönüşmüştü. Ve tek başınaydı. Nick ise uzun yolculuğa ilk kendi başına başlamıştı. Ama daha sonra diğerleri gibi yollarda arkadaş edinmişti. Bunların başında Tom Cullan geliyordu. Aman yarabbi!
Bunlar tabi ana karekterlerdi ama başıboş bir dünyayı kimse yönetmeden kontrol edemezdi. İşte kitabın ana fikirlerinden biri de buydu. Abagail Ana ve Randall Flagg dünyayı yönetebilecek iki kişiden birisi idi. Abagail ana Tanrıya inanıp, onun yolunda ilerleyip, iyiliği ve aydınlığı seçerken; Randall Flagg, kara adam olarak tanınıp kötülüğün hükümetçisiydi.
Abagail ana ve kara adam, bağışıklığı olan herkesin rüyalarına girip kendi taraflarına çekip, mesajlar iletiyorlardı. Bazı insanlar için hiçbir zaman iyilik veya kötülük için seçenek yoktur. Ya sadece kötülük ya da sadece iyilik vardır. Bazıları ise araftadır. İşte onlar aslında en tehlikeli olanlardandır, en büyük acıyı verenlerdir. Çünkü arafta olanlar tek bir neden yüzünden kötülüğü veya iyiliği seçerler. İyiliği seçmişlerse zaten sorun yoktur ama kötülüğü seçmişler ise intikam ateşleri her şeye bedeldir. Abagail ana ve kara adamın arkalarında duranlarla savaş başlıyordu. Kazanan tek bir taraf olacaktı. Güçlü olan devam edecek, güçsüz olan ise yok olup gidecekti.
Anlatılmak istenen çok şey vardı. Ve anlatılmak istenenleri anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Bu kitap aslında seksenli yıllarda 400 sayfalık halde basılıp şuan ki sansürsüz olan kitabın özetiydi. Bu sansürsüz Mahşer’de karekterlerin duygu, yaşam ve karakterlerine daha çok değinmişti. Ve kalın, göz korutan bir fiziksel görünüşü olsa da aslında hiç de öyle değildi. Sayfa sayısı fazla olabilirdi ama yazarın kaleminin akıcılığı hiç sekteye uğramamış bile. İlk virüsün o ilk yayılma aşamaları o kadar gerçekçi bir anlatımda yazılmış ki; okurken psikolojimken hapşırıp, öksürdüğümde ‘ölecek miyim acaba?’ düşünmediğim olmadı dersem yalan olur. Boşuna bu adamın kitaplarını okuyun diye eleştirmenler kendilerini yırtmıyor. Bu kadar uzun bir kitabı kurgu bozukluğuna uğratman yazabilen kaç kişi var ki? Yiğidi öldür hakkını yeme demişler. Okurken sıkılmadığım ve sayfaların beni boğmadığı enfes bir aksiyon, aşk, bilinmezlik ve realizmin dolu olduğu bir kitaptı.
Yazan: Selin Gürcüoğlu
Mahşer Soruları ve Cevapları
Mahşer kimin eseri?
Stephen King
Mahşer türü nedir?
Yabancı Romanlar, Gerilim, Korku
Mahşer kaç sayfa?
1216
Mahşer Yorumları
stephen kingin en güzel kitaplarından bir tanesi tavsiye ederim ama oldukça kalın bir kitaptır demedi demeyin
22-12-2016 12:25
ilk 400 sayfasından sonra akıcılığı kat be kat artıyor film tadında gibi. imgeler halinde aklımda küçük küçük film şeritleri oluşturmuştu. kalınlığı biraz göz korkutsa da muhteşem bir kitap.
24-12-2016 14:53
her yerde başka özet var hepsi farklı ne biçim kitap bu
12-01-2017 17:24
stephen king mükemmel bir yazar zaten mahşer (kitap) olarak mükemmel filmi de var ama filmi o kadar güzel değil filmine göre yorum yapmayın lütfen kitabını okuyun zaten stephen kingin kitaplarından yapılan filmler hiç güzel olmuyor adamın özelliği o korku duygularını mükemmel anlatabilmesi ve okurken size yaşatması filmde bunu yapamıyorlar o yüzden kitabı okuyun
11-11-2019 11:37
oldukça kalın bir kitap olmasına rağmen stephen king in
oldukça kalın ve yoğun bir kitap olsa da stephen kıng in muhteşem anlatış tarzı okumayı ve anlamayı kolaylaştırıyor. aslında şu son zamanlarda yaşadığımız pandeminin oldukça kötü bir versiyonu bu kitapta yaşanıyor. kitapta bahsedilen virüs insanları oldukça pis bir şekilde öldürürken ortaya çıkan ve kurtarıcı adı altında insanları toplayan bir adam ( nedendir bilinmez daha çok eski suçlular ve mahkumlar) ve bu adamın ( ya da canlının ) gerçek niyetini bilen bir avuç insanın verdiği mücadelenin epik bir olay tadında anlatılışı. kesinlikle okunması gereken bir king şaheseri .