Dersimiz: Atatürk, bir senaryo metnidir. Bu eserde Turgut Özakman, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını her yönüyle ve olabildiğince basit bir dille anlatmaya çalışmıştır. Senaryo aslında oldukça basittir: Burcu öğretmen öğrencilerine 23 Nisan günü için oldukça büyük bir sunum hazırlamaları gerektiğini söyler. Sınıf heyecanlanır ve hemen kabul eder. Burcu öğretmen, Mert’in dedesinin Atatürk konusunda uzman olduğunu ve onu oldukça güzel anlattığını söyler. Ardından Mert’e dönüp dedesinin hâlâ Ankara’da olup olmadığını sorar. Mert Ankara’da olduğunu söyler. Burcu öğretmen bu konuda Mert’e dedesinden yardım alınıp alınamayacağını sorunca Mert olumlu yanıt verir. Böylece Burcu öğretmen, sınıfta, gönüllülük esasına dayanarak altı kişilik bir sunum grubu kurar. Bu grubun liderliği ise, yedinci kişi olarak Mert’e verilir.
Mert akşam eve gittiğinde güzel haberi ailesi ile paylaşır. Mert’in babası Atatürk hakkında bir görev üstlenmesinden dolayı çok sevinir. Annesi ise, Mert’e, daha önce hazırladığı çocuk hakları sunumunun hiç de iyi olmadığını hatırlatarak bu fırsatı iyi kullanmasını tavsiye eder. Daha sonra ailesini arayarak ertesi günü Mert ile birlikte bir ziyaret gerçekleştireceklerini bildirir.
Mert’in annesi, babasının ne kadar yoğun bir insan olduğunu bilse de annesine Mert’in ödevinden bahseder ve babasının bu konuda yardım edip edemeyeceğini sorar. Mert’in anneannesi ise bunun çok zor olduğunu, çünkü kocasının bir kitap üzerinde son çalışmalarını yaptığını ifade eder. Sanılanın aksine Mert’in dedesi, Atatürk hakkında bir sunumun hazırlanmasında yardım etmeyi, onca yoğunluğuna rağmen kabul eder.
Kararlaştırılan günde Mert, altı arkadaşıyla birlikte dedesinin çalışma odasına gider. Dede, oldukça özel bir sunum hazırlamıştır. Senaryonun bundan sonraki kısmı, dedenin Atatürk’e dair anlattığı olaylar ve bu olayların fragmanlar hâlinde kameraya yansıması şeklinde devam eder. Hikâyede Atatürk’ün hayatına dair her ne kadar kronolojik bir sıra izlense de bazı olaylar hızlıca geçilir, bazılarının üzerinde geniş geniş durulur, bazılarından ise hiç bahsedilmez. Söz konusu metnin bir senaryo olduğunu ve bu senaryonun ortalama 90 dakikalık bir film için hazırlandığını göz önünde bulundurursak bu durumun oldukça normal olduğu – hatta böyle olması gerektiği – söylenebilir.
Senaryo, Mustafa Kemal Atatürk’ün hem askeri hem de siyasi büyüklüğünü göstermek, onun tarihimizde oynadığı kritik ve olağanüstü rolü tarif etmek, modern Türkiye’nin inşasında Atatürk’e neler borçlu olduğumuzu anlatmak, tüm bunların yanında onun insani yönünü de yansıtmak üzere kaleme alınmıştır.
Dede, Atatürk’ün hayatından bazı parçaları, can alıcı noktaları ve bunlara yönelik bazı yorumları, ünlü bazı kişilerin videoları yardımıyla çocuklara aktarır. Burada karşımıza Müjdat Gezen, Macide Tanır, Yıldız Kenter, Muzaffer İzgü, Uğur Dündar ve Turgut Özakman gibi kimseler çıkar.
Kitabın temel konusu olan Atatürk’ün hayatını özetlemeyi gereksiz buluyoruz. Bu nedenle, kitapta geçen, oldukça güzel bir anekdotla yetineceğiz. Atatürk, Milli Mücadele sonrası bir dönemde bazı silah arkadaşlarıyla Yalova’da gezinirken yolunu kaybeder ve 11-12 yaşlarındaki bir sığırtmaca kaldıkları otele nasıl gidebileceğini sorar. Sığırtmaç çocuk senli benli bir üslupla yolu tarif eder. Atatürk çocuğa ismini sorunca çocuk “Mustafa” der. Atatürk “Demek ki adaşız” der. Çocuğa ayda ne kadar kazandığını sorar. Çocuk “Üç lira” der. Atatürk, kazancının yılda kaç lira ettiğini sorunca Mustafa cevap veremez. Atatürk “Otuz altı lira eder. Ben sana otuz altı lira versem ne yaparsın?” deyince Mustafa “Almam beyim” diyerek kızgın bir şekilde cevap verir. Atatürk, bu parayı karşılıksız değil, yolu gösterdiği için vereceğini söyler. Bunun üzerine Sığırtmaç Mustafa torbasından küçük bir çıkın çıkarır ve “Bunun içinde ceviz var. Sen alırsan ben de parayı kabul ederim. Ödeşmiş oluruz. Tamam mı?” der. Daha sonra Atatürk “Benim bir çiftliğim var. Orada ayda dört lira karşılığında çalışır mısın?” diye sorunca Mustafa “Babam izin verirse gelir çalışırım” der. Atatürk “Benim adım da Mustafa ama yanında bir de Kemal var.” Deyince Sığırtmaç Mustafa konuştuğu kişinin Atatürk olduğunu anlar ve heyecanlanır. Atatürk, Mustafa’yı işe almak üzere babasıyla konşma görevini Salih Bozok’a verir. Ailenin izni üzerine Sığırtmaç Mustafa Atatürk’ün isteğiyle önce güçlenmesi ve sağlığını kazanması için bir hastaneye yatırılır. Hastaneden çıkınca Atatürk’ü Dolmabahçe sarayında ziyarete giden Sığırtmaç Mustafa’yı Afet İnan da çok beğenir. “Ne kadar akıllı bir çocuk.” der Afet İnan. Atatürk “Ah Afet, kırk bin köyümüzde daha nice böyle akıllı sığırtmaç Mustafalar var. Birini kurtarmak neye yarar? Hepsine yetişmeliyiz, hepsine. Hem d ebir an önce. Devlet olarak imkânlarımızın yetersizliği beni çok üzüyor.” der. Atatürk Mustafa’yı askeri okula yazdırır. Nihayet Mustafa, çakı gibi bir subay olur.
Atatürk’ün hayatını, Milli Mücadele’deki ve modern Türkiye Cumhuriyeti’ni inşa etmedeki rolünü, önemini ve değerini anlatma amacı bakımından elimizdeki senaryo metni oldukça başarılıdır. Tüm bunların ortasında, yazarın Mustafa Kemal Atatürk’ü sevdirme hedefi gözden kaçmamaktadır ki bunu da layıkıyla başardığını söyleyebiliriz. Yazar öyle anekdotlardan bahseder ki okuyucu (ya da izleyici) heyecandan ve coşkudan dolayı gelen bir ürperti hissini kendisinden uzak tutmayı başaramaz.