Kitap beyaz perdenin çirkin kralı Yılmaz Güney’in hayatının üzerine bazı kurgular eklenerek yazılmış bir eser. Kitabın son sayfasını okuyup kapağını kapattığımdan beri göğsüme oturmuş bir ağırlığı düşünüyorum. Yılmaz Güney’i bu kitaba kadar oldukça eksik bilgiler ile tanıyormuşum. Kitaptaki o sinema dâhisini, davasından vazgeçmeyen devrimci yanını bu kadar detaylı görmek beni şaşırtmadı desem yalan olur.
Kitaptaki karakterimizin adı Yavuz Günay. İnci Aral kitapta direkt Yılmaz Güney ismini kullanmama sebebini bir röportajında bunun bir biyografi kitabı olmadığını belirterek anlatıyor.
Adana’da tarımla, hayvancılıkla uğraşan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Yavuz Günay, çocuk yaşta para kazanma çabasına girdiğinde yolunun sinema afişleri ve salonları ile kesişmesiyle tanışıyor beyaz perde ile. Aldığı küçük roller ile başlayan sinema dünyası hayali her gün artarak bir tutkuya dönüşüyor. İstanbul’da artık filmlerin aranan ismi haline gelmeye başladığında ise yaşadığı çalkantılı özel hayatı ile aslında çokça da eleştiri topluyor. Kabadayı tavırları, birçok kadın ile isminin çıkması gibi durumlar onun için artık alışıldık haberler haline geliyor. Bir de 24 yaşında yazdığı bir yazıda geçen eşitlik kelimesi sebebiyle başında geçen bir hapis deneyimi de bulunuyor. Bütün bunlar onu bir kimlik karmaşası ve arayış çabasına sürüklüyor.
Tüm bu çalkantılı dönemlerin birinde arkadaşları aracılığıyla Neslihan çat kapı karşına çıkıyor Yavuz Günay’ın. Daha 17 yaşında, çok iyi bir ailenin eğitimli bir kızı olan Neslihan için Yavuz’un dünyası oldukça karmaşık geliyor. Aralarındaki yaş farkını da düşünerek kendini uzak tutmaya çalışan Neslihan, sonradan bütün ömrünü mücadelesine harcayacağı adama aşık olmaya başlıyor.
Yavuz Günay artık kimlik arayışını sonlandırmak, eski hayatını tamamen bir kenara koyarak kendini sinema ve inandığı şeylerin yoluna adamayı gerçekleştirirken hayatının geri kalanında yanında Neslihan olsun istiyor. Neslihan daha 17’sindeyken ona evlenme teklifi ediyor ve Neslihan için bambaşka bir dünyanın anahtarını gösteriyor. Neslihan’ın ailesi bu aktöre hakkında duydukları, aralarındaki yaş farkı, Yavuz’un daha önce başarısız bir evlilik yapmış olması gibi birçok nedenle bu evliliğe defalarca kez karşı çıkıyorlar.
Neslihan 18’ine bastığı yıl kaçarak Yavuz ile evlenmeye karar veriyor. Başlarda ailesinden beklediği desteği bir türlü göremeyen Neslihan, anneannesinin de yardımıyla bir süre sonra ailesiyle buzları eritiyor. Bu durum Yavuz’u da çok sevindiriyor. Çünkü biricik sevgiliyi ailesi için üzülürken görmek onu da oldukça üzüyor. Bu kavuşma onlara bambaşka bir hayatın kapısını açıyor. Yavuz kendini senaryo yazmaya, yeni filmler çekmeye, halkın gerçek yüzünü halka göstermeye ve sevgilerini kazanmaya adıyor. Tüm bunlar olurken ise siyasi bir kimliğe büründüğünü farketmeden her gün daha çok dava adamı kimliğiyle yeni olaylara karışıyor. Türkiye siyasetinin en çalkantılı dönemleri 70-80ler döneminde hem bu kadar göz önünde olmak hem de korkusuzca yazan çizen film çeken bir sanatçı olmak pek de kolay olmuyor. Oğulları doğduktan kısa bir süre sonra Yavuz’un siyasi bağlantıları ve eylemleri sebebiyle Yavuz tutuklanıyor. Hayatının bundan sonrası ise gerçekten acılar, ayrılıklar, sürgünlerle dolu bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Oğlu ile 10 yıl boyunca hapishane görüşlerinde vakit geçirebilen Yavuz, oğlunun ilk adımlarını bile hapishane avlusundan annesinin elini tutup çıkan oğlunu kaçak göçek görebilmek için çabalarken seyredebiliyor. Neslihan ise bu 10 yıl boyunca Yavuz hangi hapishaneye gönderilirse gidip o şehirde ev tutup eşinin yanında olabilmek için canını dişine takıyor. Birbirilerine yazdıkları mektuplar 10 yıl boyunca dayanabildikleri tek şey oluyor. 10 yılın sonunda değişen hükümet ile gelen af onlar için büyük bir ümit oluyor ve Yavuz koca bir 10 yıldan sonra çıkıyor. Bu çıkış için Neslihan’ın büyük ümitleri varken karşısında çok başka bir Yavuz buluyor. Dava arkadaşları hala içerdeyken ve işkencelere kötü muamelelere maruz kalırken Yavuz dışarı çıkmaktan bir türlü memnun hissedemiyor kendisini. Neslihan’ın da kavuşma hayali bu ruh hali değişikliğe ile tuzla buz oluyor aslında. Kendini çıkar çıkmaz yeni filmler yazmaya veren Yavuz kısa sürede tüm olumsuzluklara rağmen başarılara imza atıyor. Tam bir şeyler yoluna girecek diye plan yaparken bir akşam gittikleri bir lokantada sarhoş bir yargıcın Yavuz’a vatan haini damgasıyla küfürler savurması ve saldırması ile kaza sonucu patlayan Yavuz’un silahı yargıcın ölümüne neden oluyor. Tam özgürlük derken bunun üzerine Yavuz yeniden ömrünün solacağı hapishane duvarlarına geri dönüyor. Önceki düşünce suçları, eylemleri derken Yavuz’u içeriden çıkarmamak için suç üstüne suç bulan hakimler 100 yıla yakın bir cezalandırma ile yargılıyorlar. Tüm bunlar olurken Yavuz’u o hapishaneden o hapishaneye sürgüne göndermeler de devam ediyor. En sonunda Yavuz kendini İmralı’da buluyor. Burada kapalı cezaevi günlerine göre oldukça iyi günler geçiren Yavuz, ailesiyle de daha rahat görüşebiliyor. Hatta evlilik yıldönümlerinden birinde ziyarete gelen Neslihan’a bir çuvalın içinde evlilik günlerinin sayısında topladığı 3315 taşı hediye ediyor. Bunca hoyratlığın ve zorluğun içinde aşklarını öyle güzel yaşıyorlar ki gözleriniz dolarak okuyorsunuz birçok satırı.
İmralı’da sakin günler 80 darbesi ile yine yerini kaosa bırakıyor. Hapishane günlerinin Yavuz’a bıraktığı mide rahatsızlıkları da iyice artmaya devam ederken bugüne kadar terk etmeyi asla düşünmediği ülkesinden gitmenin vaktinin geldiğini anlayan Yavuz eşi ve hatırlı arkadaşlarıyla planlar yapıp ailesiyle birlikte yurt dışına kaçıyor. Sürgünlüğün getirdiği zorluklar bir yana Neslihan bu düzene ayak uydurmakta oldukça zorlansa da Yavuz’a desteğini hiç esirgemiyor. Yavuz o yoklukta bile deli gibi yeni bir film peşinde koşup filmi Cannes festivaline yetiştiriyor ve ödüllerle geri dönüyor. Bu başarı Yavuz’un kendini dünya sinemasına da kanıtladığı bir dönüm noktası oluyor.
Sürgün hayatları böyle sürerken Yavuz’un mide rahatsızlıkları oldukça ciddi boyutlara geliyor ve bir gün kendilerini hastanede buluyorlar. Apar topar ameliyata alınan Yavuz’un kanser olduğunu ve 1 yıl kadar yaşayabileceğini öğrenen Neslihan için her şey başa sarıyor ve yine ayrılık günlerinin bu sefer daha acı geldiğini anlıyor.
Kitabın bundan sonrasını anlatmak gerçekten zor. Okurken benim birçok yerde gözlerimin dolduğunu boğazımın düğümlendiğini söyleyebilirim. Yavuz’un ölümüne kadar onun yanından hiç ayrılmayan, cesaret vermekten, sevgisini doyasıya yaşamaktan çekinmeyen Neslihan’ın duruşu beni gerçekten çok etkiledi. Çok büyük zorluklar içinde yaşanmış bu aşk hikayesi sıradan bir hikayeden çok uzak. İnsanın ümitsizliğe düşüp vazgeçeceği birçok noktada onlar daha sıkı sarılmışlar birbirlerine.
Hala okumayanlar için şiddetle tavsiye edebileceğim bir kitap. Bir sinema dâhisinin yaşamını bu kadar geç öğrenmek beni biraz utandırsa da iyi ki okumuşum deyip kütüphanemin en özel köşelerinde saklayacağım bir eser oldu.
Yazan: Pınar Gültepe
Sevgili Soruları ve Cevapları
Sevgili kimin eseri?
İnci Aral
Sevgili türü nedir?
Yerli Romanlar
Sevgili kaç sayfa?
284
Sevgili Yorumları
güzel başladı ama kötü bitti konuyu güzel bulmuş ama sonunu getirememiş gibi inci arala pek yakıştıramadım