Müslüman mahallesinde salyangoz satmayı değil, “salyangoz olmayı” anlatıyor bu kitap diye başlıyor Hayko Bağdat. Bildiğimiz gibi salyangoz giderken iz bırakır. Acaba insanlar da yaşarken hayatlarında arkalarında bıraktıkları izlerin farkındalar mı? Bu ülkede neler oldu? Ne facialar yaşandı, kimler geldi kimler geçti, kimler katledildi, kimler mutlu oldu… Hiç arkamızdaki izlere baktık mı biz? İşte bu kitap-bir nevi Hayko Bağdat’ın otobiyografisi- bunu sorguluyor ve korkusuzca anlatıyor düşündüklerini…
Hayko Bağdat, anneden Rum, babadan Ermeni, azınlık diye tabir edilen bir gruptan 1976 doğumlu. İlköğrenimini Esayan, orta ve liseye ise Mıhitaryan Ermeni okullarına devam eder. İstanbul Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünü kazansa da devam edemez. Çünkü babası vefat eder ve ailenin sorumluluğunu küçük yaşta Hayko üstlenir.
“Susmayı Öğrenmek” adlı denemeyle başlıyor kitap. Çocukken ablalarıyla bir problemin olduğunu fark ediyorlar. Tam olarak ne olduğunu bilmiyorlar ama. İçinde doğduğu ailenin değer yargıları, kutsalları, önemlileri olduğunu fark ediyor ama büyük toplumun bu değerlerle sorunu olduğunu anlıyor. “Ötekilik hali” artık çocukluktan kafasına işlenmeye başlıyor. Fakat bu “kutsallarının büyük toplumda gizlenmesi gerektiği hali”ni de hiç ama hiç sevmiyor. Sonra Sadri Alışık’la ilgili anısını anlatıyor. Çok seviyor onu. Bir çocuğun onu kahraman olarak görmesi için tüm meziyetlere sahip diye tanımlıyor. Fakat bir gün kendilerinden olmadığını öğreniyor. “Diğerlerinden” olduğunu söylüyorlar ona. Aklı almıyor, öyle bir adam nasıl tehlikeli olabilir ki der, kötü adam olamaz o diye düşünür. Güvenlik çemberi yıkılmıştır artık. Darbe sonrasıdır. Okulun servisine bir asker gelir. Adınız ne diye sorar. Bir kız Ayşe der, halbuki adı Silva’dır. Hayko’nun hafızasından silinmez bu. “Sadri Alışık yüzünden Ermeni kalamadım ben. Askere karşı da Türk olamadım. İkisini de denedim oysa…” diye düşünür. “O gavurla arkadaşlık etmeyeceksin!” diye torunlarına kızan anneanneler tanır. Bir çocuğun ağzından gavur kelimesi duymak affedicidir belki ama, bir anneannenin ağzından duymak çok üzer Bağdat’ı. Kınalıadada’ki kamp hatıralarından bahseder. Ermeni kampı mı yoksa Rum kampı mı? Aynı dinden olsa da onlarda bile bir ayrım olduğunu fark eder Hayko. Adadaki Bülent arkadaşlarının cenazesi için üç Ermeninin cenaze ve Cuma namazlarını kıldıklarını anlatır. Kınalıada’dan hayatı boyunca hiç çıkmayan, denizin tuzu biteceğinden korkan, eline ne zaman para geçse bakkaldan tuz alıp denize paket paket tuz atan Ali’den bahseder. Ölmüştür Ali, geride denizde paket paket tuzları bırakarak. Ali’nin bir de arkadaşı vardır. Zabıta Süreyya… Adada çöp atanların peşine düşer, bisikletin yasak olduğu yerlerde bisiklete bindirmez. Deli diye tabir edilir bunlar ama Hayko’nun bugün karşılaştığı birçok sorunla mücadele etmesi için motivasyonu ve değer yargılarını kazandıran kişilerdir onlar.
Askerlik anılarına geçer, şehit olan arkadaşlarını anlatır rahmet anarak. Ahmet’in el yazısıyla, annesine göndermek üzere içinde şahadet şiirinin de olduğu o mektubu anlatır yüreği buruk. Hataylı Ahmet Yayman’ın hikayesidir bu. Ölse de unutmayacaktır. Deli Ayşe sayesinde 6-7 Eylül olaylarında annesinin tecavüzden nasıl kurtulduğunu anlatır sonra. Bir parça umudumuz kaldıysa Deli Ayşelere borçluyuz bizler der. Sonra Hrant çıkar karşısına. Israrla annesi, Hrant’ın ne kadar büyük bir tehlikede olduğundan bahseder. Annesi haklı çıkar belki ama bütün dünya da ayağa kalkar. Fakat şunu da hatırlar: Hrant için devletin kapısı önünde ağlayan müsteşarı da… Patrik Mutafyan ile olan dostluğundan ve Patrik’in Hrant ile arasındaki anlaşmazlıktan bahseder. Patrik, Ermenilerin kadim Ermeni kilisesiyle temsil edilmesi gerektiğini; Hrant ise, modernliğin bir gereği olarak sivil toplumun oluşmasının şart olduğunu savunur. Radyo günlerinden, Agos’taki günlerinden ve köşe yazarlığından bahseder. Bunlar gibi onlarca unutulmayan ve unutulmayacak anılar…
Bir belgeselde izlediği halkalı boyunlu kadınları anımsar. Kendini de onlara benzetir. Her meselede yeni bir halka takılmıştır boynuna. Sevineyim mi üzüleyim mi bilemiyorum diye bitirir anılarını…
Savaşın, kinin, nefretin başrolünü oynadığı şu zamanların, tarihte bir daha adı anılmayacak şekilde kaybolup gitmesi dileğiyle…
Salyangoz Konusu
Hayko Bağdat, Salyangoz kitabı ile okurlarına farklı bir kitap sunuyor. Kitapta yaptığı göndermeler ve iğneleyici dili ile dikkat çeken Hayko Bağdat kitabı ile büyük bir okur kitlesi kazandı ve büyük beğeni topladı.
Salyangoz Soruları ve Cevapları
Salyangoz kimin eseri?
Hayko Bağdat
Salyangoz türü nedir?
Deneme, Günlük / Anı
Salyangoz kaç sayfa?
168
Salyangoz Yorumları
adam kitap kapağına kendi resmini mi koymuş? öyle ise almam nasıl bir egodur bu yaa yazdığından ne olacak adam kendini pazarlıyor gibi hiç sevmem
02-10-2014 00:21
sana katılıyorum
02-10-2014 18:07
insan kapağı görünce zaten almak istemiyor daha başta kaybetmiş
09-10-2014 01:26
berbat bir kitap olmuş saçmalamış resmen
09-10-2014 01:50
bencede berbat bir kitap...
11-10-2014 16:38
cok tesekkur ederim ! harika bir kitap
çok beğendim harika müthiş bir kitap bu kitabı herkes okumalı
17-02-2015 22:30
bence şahane zeki olan bir insan zaten anlar . . . ben sizi takip edyorum .
25-02-2015 16:22
adam otobiyografisini kaleme almış, kapak fotoğrafına takılmanız ne kadar şekilci olduğunuzu gösteriyor. yani okumasanız da olur. kafanız zaten şekilsiz bir kitap misali.
28-05-2015 02:33
hayko bağdat gibi insanlara ihtiyacımız var,kitap gerçekten
harika...
11-01-2016 02:16
harıka
bu adamın eşi benzeri yok muhteşem hayko
çok akıcı bilr dilli var
13-02-2016 10:35
allak böyle bir adamı başımızdan eksk etmesin
13-02-2016 10:41
okumadım. ama cok iyi bı kıtap dıye duyumlar alıyorumm. özetını okudumm. okumaı dusunuyorumm
17-03-2016 23:20
bu değil sunanin serçelerinde
04-02-2018 13:46
bu kitabı gerçekten okuyan var mı?
20-12-2019 16:21
verdiğim paraya çok üzüldüm yazık böyle kitap olmaz