Kırım Han'ın dan Topkapı Sarayına gelen canlı hediye çağrıldığı odaya el, etek öpmek için girdiğinde adımlarından önce kendisi hakkında şikayete başlayan baş kalfanın sesi yankılanıyordu. Hakkında söylenen haremi birbirine kattığı, diğer cariyelere kök söktürdüğü laflarına kulaklarını tıkayarak sessizce odayı gözden geçirdi. Tüm mağrurluğu ile baş köşede oturan Hafsa Sultan, onun hemen yanında haşmetliği ile göz kamaştıran genç padişah Sultan Süleyman ve daha biraz önce kendisi yüzünden odadan gönderilen Haseki Mahidevaran' ın boşluğu...Kendisini süzen gözlere aldırmadan yere bakan kız zaten bu milletin dilini de bilmediği için olaylara anlam veremiyordu. Süleyman' a göre ilk bakışta çok güzel bir kız değildi. Yaşının küçüklüğü de hesaba katılınca epey bir işlenmesi lazımdı fakat o kalkık burun, kıvrık dudaklar, gamlı gözler bir başka idi. Özellikle Süleyman' ı bu kıza çeken dış güzelliği değil tam aksine kızın yüzünde gözle değil sadece ruh ile çözülecek manevi bir güzellik gördü. Büyülenmiş olan adam bu hissiyatla başta annesi olmak üzere herkese bu kızı diğerlerinden üstün tutma emrini verdi. Hafsa Sultan' ın görevi ise bu küçüğü oğlu için yetiştirmekti. Gerekli emirleri alan baş kalfa kıza dışarı çıkması için işaret verirken artık gidilmesi gerektiğini anlayan kız kapı eşiğinde duraklayıp geriye döndü. İşte tam o anda kararını verip doğrudan padişahın gözlerinin içine baktı. Taranmamış saçları, ailesinden ayrı düştüğü için günlerce ağlamaktan şişmiş gözleri, üzerindeki pis kıyafetler ile gözünü bir an olsun bu genç sultandan ayırmadı. Görüntüdeki kirlilik giderilirdi o yüzden buna aldırmadan yüzündeki tek bir kası kıpırdatmadan bu genç adama baktı. Ruhları, kalpleri bütün maneviyatları daha birbirlerinin dillerini bilmeden selamlaştı, gelecek yılların ilk adımını attı.
27 yaşındaki Süleyman, 17 yaşındaki Moskof kız için daha o anda yanmaya başladı. Diğer herkesten farklı gördüğü bu kıza ' gönül açıcı, yürek ferahlatıcı' anlamına gelen ' Hürrem ' adını verdi. Kalbi tüm ateşiyle hemen bu gece kızı odasına çağırtmasını söylüyordu ama kafası devlet işleri ile hele ki kendine koyduğu hedeflerle dolu olduğundan ilk buluşacakları zamanı özellikle ertelemesini söylüyordu. Atası Fatih Sultan Mehmet' ten daha yüce bir hükümdar olduğunu ispatlamak adına, onun alamadığı yerleri tek tek kendi topraklarına katmak istiyordu. Hedefi Rodos alınmadan kalbinin sesini dinlemeyecekti. Her zaman zorlukları seven padişah, bu Rus kızın gözlerinde de zorlukları görmüştü. Onu emri ile değil karşılıklı kalp ile kendisine yar etmek istiyordu. Rodos seferine giderken ve özellikle ordunun başında atı üzerinde ilerlerken annesinin yanında kendisini izlemesi için Hürrem' i de getirtmişti. Onu şanı, yüceliği, hükümdarlığının göz kamaştırıcı gücü ile etkilemek istiyordu. Bu kızı bir an için değil bir ömür birbirini sevecek olan karşılıklı aşk ile istiyordu. Padişahın gözünde Hürrem' i diğerlerinden ayıran işte bu oldu. Süleyman hayatında ilk kez bir kadının kalbini emek emek kazanmak uğruna aşk heyecanı ile titredi. Sefer sırasında gündüzler savaşın geceler ise Hürrem' in oldu. Süleyman hemen her gün annesine yazarken Hürrem' e de mektuplar, kısa şiirler yazdı. Kendisine gelen son mektupta açıkça görülüyordu ki artık Hürrem dillerini ve hitap şekillerini öğrenmiş ve tüm hasreti ile Süleyman' ı bekliyor.
Yedi buçuk ay sonra Rodos' u fethetmiş bir şekilde sarayına gelen hünkar ilk iş olarak Hürrem ile dairesine kapanıp gece ve gündüzleri ayırt etmeden vakit geçirdi. Bu birleşme kendileri için mutlu bir yol hazırlarken Hürrem' in keskin zekası sayesinde başkaları için ölümle sonlanacaktı. Hürrem yıllar boyunca Süleyman' ın odasında kendi iktidarına giden yolu ustalıkla hazırladı. Valide Hafsa Sultan'ın ölümü ile Süleyman' ın kalbindeki yerini genişletti. Cilveleri ve doğurduğu şehzadeler ile ilk önce haseki Mahidevran' ı sürgün ettirdi. Hünkarın kalbinde kendisine tek rakip olan İbrahim Paşa'nın canını aldırttı. Yegane görülen şehzade Mustafa' yı boğdurttu. Yolunda engel gördüğü nice paşaları ölüme göndertti.
Biricik kızını kendi emelleri uğruna çalışan adama verdi. Lakin yıllarca saltanat nimetinden faydalanmasına ve bir sürü insanın kanına girmesine rağmen kendi şehzadesinin tahta oturduğunu göremeden vefat etti.
Hürrem Sultan kitabının yazarın yaşadığı yıllar ve yazıldığı dönem göz önüne alındığında dil bakımından gayet açık olabilir. Fakat günümüz için anlaşılması zor eski kelimeleri barındırmaktadır ne yazık ki net bir karşılıkları da not düşülmemiştir. Dönemin en ünlü mimar ve şairlerine de yer veren kitap, o yıllarda yaşamış olan ve olaylara hakim olan yazarların kitaplarına da değinerek olayların tarihe geçişini ispatlamak istemiş. Saray entrikalarına özellikle kadınlar arasındaki çekişmelere pek değinmeyen yazar daha çok Süleyman'ın başını çektiği ve 12 defa girdiği savaşları yazmaktadır. Her ayrılık iki aşık için azap olurken kavuşmaları da o derece coşkulu olmuş. Kitabın en güzel yanı dönemin önemli olaylarına gerçekçi bir ışık tutması, gazellere, şiirlere, beyitlere yer vermesidir. Hürrem kimi zaman masumların günahına girerken kimi zaman da yönlendirmelerinde öngörüşlüdür. Örneğin İbrahim Paşa kendisini hünkara eş görmüş çoğu zaman ise kendisini çok daha üstün görmüştür. Tahta bir gün kendisinin oturacağını hayal ederken buna göre kararlar almıştır. Süleyman kalbini Hürrem' e verirken tüm aklını ve yetkilerini İbrahim'e devretmiş bu nedenle bazı gerçekleri çok zor kabullenmiştir. Beyazıt ve Selim belki de annelerinin planları yüzünden birbirlerine girmişler ve sonuç Selim' in kardeş katili olması ve neticesinde son erkek olarak tahta oturmasıyla son bulmuştur. Oğullarının kavgasını göremeden bir yıl önce vefat eden Hürrem gerçekten zekası ile koca padişahın kalbini elinde tutmuş ve yönlendirmiştir. İsa peygamberin hatırına kiliseye bağışlanan sadakalarla geçinen papaz kızı bir esir olarak Galiçya' dan getirilip Süleyman' a hediye edilmiş ve sadece yaşadığı dönemin değil, imparatorluğun yıkılmasından asırlar sonra bile hayatı kitaplara ve dizilere konu olacak kadar tarih sayfalarını yazmıştır. Kölelikten azat edilip kendisine nikah kıyılan, zekası sayesinde dünya hükümdarını önünde diz çöktüren, entrikaları ile nice insanları ölüme yollayan, diğer milletler tarafından İmparatoriçe olarak anılan ama yıllar boyunca emek emek dizdiği merdivenlerin tepesinde durup eserini seyredemeden, kendi kanını Osmanlı tahtında göremeden, 35 yıllık kocası Süleyman'ı geride bırakarak zatürreden ölmüştür.
hürrem'i okumayı istiyordum fakat hangi yazardan almam gerektiği hep aklımı kurcalıyordu, bu özetten sonra turhan tan'ın kitabına karar verdim sanırım. elinize sağlık teşekkürler...
15-01-2018 21:06
beğeniniz için teşekkür ederim, iyi okumalar size de.