“Farklılıklara tahammülümüz kalmadı ve insanlar çok acımasız. Böyle olunca toplum daha da acımasız oluyor. Bence bu yüzden çok fazla sanat üretmiyoruz. Kendi gözlerimize, kendi içimize pek bakmıyoruz, gözlerimiz hep başkalarının hayatlarında... Hikâyemi gene bu karakterlerle ama çok daha tatlı anlatabilirdim ama ben öteki yolu seçtim. Karakterlerimin içlerini açıp kalplerindeki kötülüğü görünür kılmayı istedim. Aslında, senden benden farksızlar.”
29 Mart 2015’de Habertürk’de yayınlanan makalesinde böyle diyor Delice eserinin yazarı Hande Altaylı.
Yazarımız doğru tanımlamış; kitabı okurken hakkımızda bizden çok söz sahibi olmaya çalışan, kendi hayatları karanlıklarla dolu olsa da bütün ömrünü bizim hayatımızda gördüğü küçük karanlık noktaları çekiştirmekle harcayan, kendimiz olmak istediğimiz tüm alanlara saldıran ve bizi kendimizle baş başa bırakmaya asla tahammülü olmayan toplumumuzdan bir numuneyi inceliyoruz sanki.
Roman Kuzey Ege’de Görece Kasabasına bağlı Çalakağzı köyünde; yaşamı, insanın insana bakış açısını Meryem isimli başkarakterin hayatında ve etrafında gelişen olaylar aracılığıyla anlatmaya çalışıyor. Bence bunu başarıyor da. Her ne kadar yazar “sevmek üzerine yazılmış bir kitaptır”, dese de bu kitap aynı zamanda toplumumuzdaki kadının sevmek için verdiği bir savaştır.
Çok sade ve anlaşılır bir dille yazılmış olan eseri okurken, olayları ve olayların geçtiği yerleri zihinde canlandırmakta hiç zorluk çekmiyorsunuz. Bu hem anlatımın çok basit olmasından hem de anlatılanın “bize yakın” bir hikâye olmasından kaynaklanıyor. Yine de bana kalırsa bazı yerlerde verilen örneklerin çok uzun olması, bir birine benzeyen öğelerin tekrarı okurken zihni biraz rahatsız ediyor.
Ben kitabı okumaya başlar başlamaz Meryem karakterine karşı sempati duyanlardanım. Kitaba başlar başlamaz hissettim ki bu köy, bu toplum, bu çoğunluğun bakış açısı belli ki Meryem’e kan kusturacak. Evet dedim kendi kendime, demek ki ben bu romanda Meryem’in safını tutacağım. Öyle de oldu. Küçük dünyalara sahip olan insanların büyük nefretleri olurdu. Meryem’i doğuran Ebe Kadriye kızın doğduğunda bir şeytana benzediğini söylemese, küçücük bir bebek için anasını paramparça etti diye dedikodular yapmasa, o köydekilerden biri toplumundan farklı durmayı başarmış olsa, Meryem’in doğduğu akşam çıkan fırtına doğumun uğursuzluğuna bağlanmasa... Meryem için yaşam daha güzel bir yer olabilirdi. Ama öyle olmadı. Toplum dediğimiz şey çok acımasızdı. Farklı olan en küçük şeye bile tahammülü yoktu, onun boğazlanması gerekirdi.
Kitabı okurken yer yer, hatta çoğu zaman içinizde bir huzursuzluk ve öfke hissediyorsunuz. Evet, sürükleyici bir roman, ama sizi sayfa sayfa sürükleyen şey bu huzursuzluktan kurtulma ihtiyacı oluyor sanki. Kurtulacağınızı zannederken de okudukça da olayların içine düşüyorsunuz, huzursuzluk hissi roman boyunca ve hatta romanı bitirdikten sonraki birkaç gün de sizinle birlikte kalıyor, gitmiyor.
Gayet aklı başında olan ve yaşadığı köyün tutumundan dolayı hırçınlaşıp asileşen Meryem’in köyün delisi Kazım’a layık görülmesi, buna kimsenin ses çıkarmayışı hatta insanların hoşuna gidişi insanın içini burkuyor. Bir annenin kendi kızına karşı insafsızlığı, deli Kazım’ın varlıklı ailesinin kendisine katacağı itibar için kızını kurban etmesi, böyle tutarsız gelişen her şeye müsaade etmesi okuyanı çileden çıkarıyor.
Bir yandan çileden çıkarken bir yandan da Kâzım’ın Meryem’e hissettiği derin duygulara tanıklık etmek sizi ikilemde bırakıyor. Sevgi ve nefret arasında gidip geliyor duygularınız. Meryem’i bir kadın olarak düşününce de… Onun zaten işe yaramaz, sözünü tutmaz da olsa bir sevdiğinin olması (Aliço), evlendirilirken ona hiçbir şeyin sorulmayışı, düğün gecesi yaşadığı aşağılayıcı duruma kimsenin bir söz söylememiş olması yaşadığımız toplumun ne kadar basit olduğunu ve çıkarları söz konusu olduğunda iki kere ikinin dört etmediği söyleyecek kadar alçalabileceği Kazım’ın Meryem’e olan sevgisine sempati duymanızı engelliyor.
Romanda herkesin hayatında bir karanlık kuşak var. Bakkal Ekrem’in eşi Nurdan’ın köy yerinde her zaman şık giyinmesi, Kâzım’ın abisi Salih’in eşine her zaman soğuk duruşu, Osman Efendi ve eşinin Kâzım’a olması gerekenden daha fazla iyi niyet göstermesi, Bakkal Ekrem ve Salih’in çok vakit geçirmesi, Aliço’nun Meryem’e davranışları… Aslında bütün bunlar kitap boyunca sizi kuşkulandırıyor ama adına bir şey koyamıyorsunuz. “Kesin bir şey çıkacak” diye bekliyorsunuz ki nitekim de öyle oluyor. Yazar bunca olayı iyi örgülemiş, kuşkularınızın sayfa sayfa sonlanması keyif veriyor çünkü.
Bence bu eserde eleştirilmesi gereken birçok nokta var. Olayların basit olması, duygulara az yer verilişi, fazla örnekleme gibi. Eser yaşanılan döneme tanıklık etmede yetersiz olurken, toplumun hassas olduğu konulara vurgu yaparak okurun kör nefretini beslemesi, gücünü buradan alması bu romanın ve yazarının zayıflığını da temsil ediyor aynı zamanda. “Delice”nin dizi olması için hazırlıkların başlanması da bunun bir kanıtıdır. Kitapta geçen “Kalpteki nefret, kalpteki acıdan hafiftir. En azından yaşatır adamı.”, cümlesi durumun bir özeti gibidir. Evet, kitap nefretlerimizi büyütüyor ama kalbimizdeki acıları sorgulayacak yolları bize açmıyor. Bu durumda yazar, yazarlık vazifesini yerine getirmeden bir roman bitmiş ve o roman da çok satmış oluyor. Bu durumda çok satması demek çok iyi olması anlamına da gelmiyor.
Bana kalırsa kitabı okurken duyguya kendimizi kaptırmak ve öfke biriktirmek yerine, farklılıklara bakış açımızı gözden geçirmeliyiz. Eser boyunca ve eserin son sayfasının son cümlesinde Deli Kâzım’ın yaptığı gibi “Neden?” diye sormalıyız kendimize. Ama bizler deli değiliz, bunu bir bilinçle yapmalıyız ve toplumumuzdaki çıkmaz sokakları kendimizden başlayarak sorgulamalıyız.
İyi okumalar dilerim.
Delice Konusu
Yazdığı romanlar ile büyük beğeni toplayan ve Kahperengi romanı ile dizi dünyasına da el atan ünlü yazar Hande Altaylı Delice romanı ile yine çok ses getirecek bir aşk hikayesini okurlarına sunuyor.
İnsanın hata olduğunu bilmesine rağmen yapmaya devam ettiği hatalar üzerine kurgulanan romanda Meryem ile Aliço’nun hikayesi anlatılıyor.
Delice Soruları ve Cevapları
Delice kimin eseri?
Hande Altaylı
Delice türü nedir?
Yerli Romanlar
Delice kaç sayfa?
312
Delice Yorumları
hande altaylının kitapları her zaman güzel oluyor kahperengi mükemmeldi eminim delice romanı da mükemmeldir en kısa sürede alıp okuyacağım
24-03-2015 00:39
hande altaylı yine çok derinlere girmiş fena yapıyor hikaye çarpıcı
25-03-2015 20:29
herzamanki gibi bir solukta okudum tek kelimeyle müthişti yine bir dizi olası ümüdiyle ....
28-03-2015 20:13
kitabı okicamda bulamıyorum
01-04-2015 10:46
süper bir kitaptı. bir solukta okudum. hande altaylının tüm romanları okudum.hepsi süperdi
07-04-2015 17:59
keyifle okuduğum bir kitap
15-04-2015 19:14
köydeki insanlarin yaşamlarini çok çarpici bir o kadarda doğru analiz etmiş.şu an okuyorum, sonlarina yaklaştim. elimden birakamiyorum.tavsiye ederim.
24-05-2015 21:20
sanki biraz mahsun kırmızıgül'ün mücize filmindeki sadece atıyla konuşan karaktere benzemiş kazım karakteri.güzel anlatımıyla hande altaylıya teşekkürler
26-05-2015 22:39
hande altaylı fazla dolanbaçlı yazıyor okurun kafasını karıştırmak ve entrika yaratmak için fazla zorluyor bu da kitabın okunmasını zorlaştırıyor çoğu kişi de bu yüzden beğenmiyor artık egosunu tatmin etmek yerine daha çok okura hitap eden kitaplar yazsın kahperengi gibi
09-07-2015 11:34
hande altaylı'nın kendine has bir üslubu var ve bu her seferinde merak uyandırmamı sağlıyor. tıpkı delicede olduğu gibi. öyle akıcıydı ki üç günde bitti,
02-08-2015 16:31
bu kitabı bitirdiğimde, uzun süredir duyguların bu kadar iyi işlenmiş bir roman okumadığımı farkettim. her sayfayı çevirişimde başka bir şaşkınlık içinde kaldım. yaklaşık 5 kişinin arasında dönen bu romanda her bölümde anlatılan kişinin ağız değiştirmesi ise yazarın hiçbir şekilde okuyucuyu sıkmamasını sağlamış
22-08-2015 16:48
sıradan bir tv dizisinden farkı olmayan sığ , sıkıcı , bittiğinde size hiçbirşey bırakmayan kazandırmayan dur ben birşeyler yazayım diye yazılmış sonu bile anlamsız kocaman bir zaman kaybı bu kitap ! allahtan iki günde bitti de fazla vakti almadı! belirtmeden geçemeyeceğim yazarın"merkür gibi geri geri gidiyordu..." kendince espirisi ya da betimlemesi neydi öyle yahu...?!
26-08-2015 00:57
deliceyi bir heyacanla okudum beni o köye götürdü ama sonu yarım kalmış gibi olmuş net sonucu olsaydı daha güzel olabilirdi
28-03-2016 20:48
gereksiz betimlemesi neden bu kadar çok konusu belki güzel ama betimlemenin fazlalığı gereksizliği kitabı okumayı yavaşlatıyor akıcı bir üslüp söz konusu değil umarım devamını getirebilirim.
24-12-2016 04:29
beni hande altaylı'nın romanlarında rahatsız eden bir şey var. kahperengi'de fırat'a, delice'de aliço'ya sinir oldum. aşk böyle bir şey mi yani? insan otuzlu yaşlarına geldiğinde bile biraz olsun aklı başında davranamaz mı? tabi bu sinirimden narin ve meryem de nasibini aldı. ipe sapa gelmez insanlara neden bel bağlanır böyle? çaresizlikten mi yoksa?
delice bana göre de bir aşk hikayesinden ziyade toplumsal konuları irdelemiş bir roman. herkesin herkese özenle bir yüzünü göstermeye çalıştığı iki yüzlü insanlar...
okuması yormuyor. elinize bir aldığınızda bitirmeden bırakmak istemiyorsunuz.
11-06-2017 13:01
bana göre delice hande altaylı nın en güzel kitabı kahperengiden bile daha güzel ben çok beğendim
05-12-2019 15:51
hande altaylı güzel yazıyor kocası gibi değil
02-09-2022 23:30
çok kendini beğenmiş bir yazar tanıştıktan sonra çok soğudum