Vincent Van Gogh 1853’te Hollanda’da doğdu. Dört yıl sonra da kardeşi Theo dünyaya geldi. 20 yaşındayken gezdiği çeşitli müzelerin etkisiyle de ilk çizim deneyimlerini gerçekleştirdi. Çok etkilendiği eserleri gördükten sonra mektubunda şöyle düşündüğünü belirtmiştir: “Ne çok güzellik var sanatta! İnsan gördüğünü aklında tutabilirse, her zaman yapacak, düşünecek bir iş bulur kendine, yalnız kalmaz hiç, gerçekten yalnız sayılmaz.” Yine de Van Gogh, mektuplarında sık sık yalnızlık çektiğini üstü kapalı olsa da dile getirmektedir. Amcasının kızı olan K’ya olan aşkının bir türlü karşılık bulmaması da yazarı derinden etkilemiştir. Ona yaklaşmak için elinden geleni yapacağını, kendisini sevene kadar onu sevmeye kararlı olduğunu belirtmiştir. “Zaafım gücüm olsun, başkasına değil, ona bağımlı kalmak istiyorum, elimden gelse de bağımsız olmak istemem ondan.” diye de belirtmiştir. Dickens, Hugo ve Sheakspeare gibi düşünürlerin eserlerini okuduktan sonra resme olan ilgisi arttı. Mektuplarında da sık sık bu büyük düşünürlerden söz etmektedir. Brüksel’e taşındıktan sonra manzara resmine olan ilgisi arttı. “Sanat, doğaya eklenmiş insandır. Doğayı, gerçeği, hakikati dile getirmek sanat ama sanatçının doğaya kattığı, ayırıp belirttiği, özgürleştirdiği, aydınlatıp renklendirdiği bir anlam, bir görüş ve bir özellikle dile getirmektir.” demektedir Van Gogh. Burada ressam Mauve ile tanıştı ve resme olan ilgisi iyice perçinlendi. Theo ise bu sırada resim galerisi işletmeye başladı. Kardeşinin bu işin içinde olması Van Gogh’un Monet, Pisarro, Degas gibi büyük ressamlarla tanışmasına yardımcı oldu. Yakın dostu ve mektuplarda sık sık adı geçen Gauguin ile de bu sıralarda tanıştı. Arles’e taşındıktan sonra Gauguin ile beraber yaşayıp yarattıkları atölyede beraber çalışmaya başladılar. Bir süre sonra Gauguin’in taşınmasıyla Van Gogh’un psikolojik rahatsızlıklarının boy göstermesi bir oldu. Çeşitli tedaviler gördü ve bir süre hastanede tedavi gördü. Van Gogh, evine ve Arles’e büyük bir özlem duyuyordu. Tedavisi tamamlandıktan sonra evine döndü fakat bir temmuz akşamında 37 yaşındayken kendisini göğsünden vurarak yaşamına son verdi. İçinde yaşadığı çağın ve resme verilen önemin de az olmasının etkisiyle yaşamı boyunca parasızlık çekti. Mektuplarında sık sık kardeşi Theo’dan para istemek zorunda kalsa da Van Gogh’un bu durumdan oldukça hoşnutsuz olduğu, bir gün resimlerinin para edecek olması umuduyla kardeşine olan borcunu ödemek istediği açıkça görülmektedir. Yaşadığı hayatın ona, acı içinde kıvrandığı zaman bile yüreğini zenginleştirmek için verildiğini düşünmektedir. Ruhunu ve yüreğini zenginleştirmenin yolunu resim yapmakta buldu. Bu yol sanıldığı kadar kolay değildi. Boya almak bile sınırlı bir bütçe ile yaşadığı için onu çok zorluyordu. Hatta portre çizecek bir insan figürü bulmak bile parasızlık yüzünden oldukça zorlaşıyor kimi zamansa çerçevelere ödediği ücret yüzünden evinin kirasını bile ödeyemeyecek duruma geliyordu. Amsterdam’da yaşadığı sırada sabahın ilk ışıklarıyla madene giren ve güneşin yüzünü iç görmeden madenden ayrılan yüzleri kömür karasına bulanmış olan işçileri sık sık gözlemlemiş ve onların yaşamından oldukça etkilenmiştir. “Kömür Madeninde” isimli bir desen bile çizmiştir.
Her zaman kendisini yetersiz görmüş ve daha iyi çizmek için çabalamıştır çünkü Van Gogh’a göre sanatçı demek: “Hep arayan ve yetkini hiçbir zaman bulamayan insan” demektir. Din eğitimi almış olmasının da etkisiyle Van Gogh, kendini istekleri ve arzuları doğrultusunda dizginliyordu. “Çarıkla işe girişmek gerektiğini” hiçbir zaman gözden kaçırmak istemiyordu. Çok ünlü “Patates Yiyenler” tablosu hakkında “Lambanın altında patateslerini tabağa el uzatarak yiyen bu insanlar aynı ellerle toprağı işlemiş adamlardır; istedim ki resim çiftçinin el çalışmasını ve bu kadar namusluca kazandığı besiyi yüceltsin.” Van Gogh, görüldüğü üzere içsel derinliğini hiç kaybetmemiş hassas bir adamdır. Bu hassaslığı, kendine hiçbir zaman yeterli gelmeyişi, yalnzılığı ve resimlerinin hak ettiği değeri görmeyişi yazarı hasta etmiştir. Son mektuplara doğru bozulan sağlığı ve yalnızca içine çekilip resim yapmak isteği açık bir şekilde görülmektedir. Van Gogh’a göre; insan bir süre sonra koşullara karşı ayaklanmaz artık, boyun eğmiş de değildir, hastadır sadece ve bu hastalık geçmez, çaresi de pek yoktur.
Van Gogh’un kardeşi Theo’ya olan mektuplarını içeren bu eseri sanatla ilgilenen ve Van Gogh’u anlamak isteyen herkese öneririm. İçinde bulunduğu ortamda sanata verilen değerin azlığı, maddi yetersizliğin ve azlığın yaratıcı bir dehayı nasıl aramızdan erken ayırdığına tanık oluyoruz. Van Gogh’u intihara sürükleyen şey belki de aynı zamanda dünyaca bilinen eserler üretmesine de sebep olan dehasının doğurduğu hassasiyeti ve içgörüsüydü. Birkaç yazar ismi dışında çok fazla teknik dil içermeyen keyifli bir eser olduğu söylenebilir.
van gognun kitabı olduğunu bilmiyordum buraya çok ilginç kitaplar ekliyorsunuz sizin sayenizde yeni kitaplarla tanışıyorum böyle devam edin bu kitabı da en kısa sürede okuyacağım çok merak ettim
23-10-2021 19:24
bu adam ressam değilmiydi ne ara kitap yazdı da bize okutuyorlar