Eşi Murat’ı uzun zaman önce kaybeden Melda rutubetli duvarlar arasında yıllar boyu taşıdığı yalnızlıktan bunalır, gazeteye bir ilan gönderir. Sevdiği, iz bile bırakmadan kayıplara karıştıktan sonra adeta hayata küsen İhsan’da yükünü hafifletmek ister. Kafede buluşma ayarlarlar fakat Melda asansör yüzünden geç kalır. İhsan hiç bahsetmediği lacivert gözleriyle beklemektedir onu. Melda’nın hoşuna gitmiştir bu adam. Melda heyecanlı heyecanlı lavaboya gider. Hayatı susturan bir bomba olanca gürültüyle düşüverir kafenin ortasına.
İhsan kurtulurken İhsanmış gibi Taner Bey kalıverir bombanın ortasında. Taner Bey kafeye geldiğinde İhsan 2 saat beklediği Melda gelmeyince bir not bırakır masaya, İhsan gidip bakar ki Melda’ymış kadının adı, bu kafede sözleşmişler, İhsan iki saat beklemiş gelmeyince de veda edip gitmiş. Derken giriverir içeri Melda, Taner İhsanmış gibi davranır. Melda lavaboya gider sonra da malum olay gerçekleşir, boom.
Sonsuz Rasim Abiler Diyarı öyküsünde de başarısız bir evlilik yaşayıp sonlandıran işyerinde istediği doyumu alamayıp kurulu düzen dediğimiz bir o kadar hayatın kendisi bir o kadar da yapmacık olan her şeyi geride bırakıp 3 ayaklı köpekli Rasim abi ile sahildeki bir rastlandı sonucu dostluk kuran Tamer’in öyküsü anlatılır. Rasim Abi tüm o kurulu düzenin ortasında radikal bir ölümle veda eder dünyaya, ölümü bile tüm bu düzene başkaldırı gibi olur. Tamer ise Rasim Abiyle dostluğuna ölümü bulaştırmadan devam eder. Der ki; bu gece de sen, tıpkı benim yıllar önce yaptığım gibi, gelip bu banka oturdun ya? Rasim Abi ben oldum, sen de ben. Bakarsın bizim de çok güzel bir dostluğumuz olur.”
Ceren ve Deniz’in öyküleri anlatılır art arta. Ayrılmışlar fakat tam olarak çıkmamışlar birbirlerinin hayatlarından. Deniz arkadaşına yazdığı mektupta anar Ceren’i, Ceren ise bir adamla buluşmaya hazırlanırken kedisi Jülide’ye anlatır Deniz’i. Özene bezene hazırlanırken Jülide’nin yokluğunu fark eder Ceren. Balkonundan aşağıya bakar korkuyla göremez Jülide’yi derken kapı çalar ve kıyafetleri kirli paslı bir adam kapıdadır tıpkı Rasim Abi gibi. Ceren kötü senaryoları yazar tecavüzcüye benzetir bu kirli adamı ardından da bir katile. Sonra bir bakar adamın kucağında Jülide, aşağı atlamış meğerse Jülide kapmış getirmiş bu kirli adam da onu. Giderken de tembihler Ceren’i sıkı sıkı “aman abla çok yüksek dikkat et affı olmaz.” der bembeyaz dişleriyle gülümser.
Saraylı’nın Üç Ölümü öyküsünde hastaneye getirilen bir hastanın söylediğini çözmeye çalışır kahramanımız. Çalışmaktan ziyade kafayı takar bu işe bu Sarayburnu açıklarında bulunan garip görünümlü adamın ne dediğini bulmayı amaç edinir kendine hatta karısı Meryem’le arası da bozulur. Alkol alıp sahilde sabahladığı bir gece denize düşer, ölümün kıyısından döner. Soğukta sırılsıklam olmuştur. Bir çaycıda çay içerken papağanla karşılaşır. Yıllar önce Sarayburnu açıklarında hayvan severlerin protestosuna uğrayan sirk gemisinden düşenlerdendir bu papağanda. Doğru evine Meryem’e koşar. Bilgisayarın başına oturup haberleri araştırır bulur. Carlos geminin adını tersten söylemektedir. Çözmüştür sonunda. Carlos’un 4 kişilik ailesiyle yaşadığı evinde yangın çıkar. Yangında aileden 3’ü ölür. Carlos da anca bir sirkte gösteri yapıp yaşamını sürdürebilecek kadar yaşar. Kim bilir belki de yarı baygın tersten gördüğü ambulans yazısından sonra her şeyi tersten okumaya başlamıştır.
Kahramanımız sevdiği kızın balkonda çamaşır asışını izlerken bir kereste kamyonundan dökülen kerestelerin altında sol yanı ezilir. Eve gelen misafirlere görünmez görülemeyesi hali yüzünden. Sadece dinler sevdiği kız Ayşen’i görmüştür gelen teyze. Berber Ali’yle kırıştırıyormuş.
Annesiyle bir başına yaşayan Selim’e sık sık soruyordu annesi yıllanmış çerçeve içindeki ikiz kız çocuklarının fotoğrafını göstererek; “Hangisi benim?” Selim’in her cevabı yanlış çıkıyordu oysa iki cevabı da veriyordu Selim. “Sezen mi daha güzel ben mi?” diyordu Suzan. Kocası kardeşi Sezen ile onu aldatıp arabayla beraber denize uçtuklarından beri soruyordu bu soruyu Suzan. Selim bıkmıştı bu fotoğraflardan yolunda giden gitmeyen her şeyden bıkmıştı. Annesine hazırla valizi tatile gidiyoruz dedi. Aldı annesini emanet etti görevlilere, kendisini ise attı yüksek bir binadan, bütün bıkmışlıklarına son verircesine.
DEĞERLENDİRME
Kalp acıtan bir kitap, belki gerçekliğinden belki başa gelme korkusundan ama tam anlamıyla kalp acıtan bir kitap.
İç içe geçip birbirine değen hepsi birbirinden acılı hayatlar.
Ömür İklim Demir, tane tane anlatıyor acıları. Süslemeden tüm yalınlığıyla çiziveriyor resmini. Büyük laflar etmeyeceğim yazar hakkında sadece Türk öykü ve hikayesindeki bu çalkalanma beni mutlu ediyor. Havuza eklenen her kitap okunmaya bir şansa değer diye düşünüyorum. Muhtelif Evhamlar Kitabı da bir çırpıda bitiverecek her okurdan şansı hak eden bir kitap.