Kitap Türü:Kişisel Gelişim, TarihiOrjinal Adı:Women Who Run With the WolvesÇeviren:Hakan Atalay
Puan Tablosu
Kurtlarla Koşan Kadınlar Özet
Mitler, öyküler ve masallar bu kez uyumamız için değil, uyanmamız için geliyor.
“Kurtlar ve kadınlar, doğaları, araştırıcılıkları, büyük bir dayanıklılık ve güce sahip olmaları bakımından yakın akrabadırlar. Sezgileri çok güçlüdür; yavruları, eşleri ve sürüleriyle yoğun bir biçimde ilgilenirler. Sürekli değişen koşullara uyum sağlamakta deneyimlidirler; tuttuklarını koparmalarının yanında çok da cesurdurlar. Ancak ikisi de sürekli avlanmış, taciz edilmiş ve yanlış bir şekilde obur, sapkın, sın derece saldırgan ve hasımlarından daha az değerli olarak tanımlanmıştır. …Kurtların ve kadınların kendilerini yanlış anlayanlar tarafından yok edilmesi çarpıcı bir benzerlik taşır.” diye belirtmiştir Estes. Kitabın adı yazarın özellikle kurtları içeren vahşi hayatın biyolojisiyle ilgili çalışmalarından ortaya çıkmıştır. Yazarın 20 yılı aşkın çalışmalarının eseri olan kitap sizi bambaşka arketiplerle oradan oraya götürüyor ve içinizdeki vahşi kadına çağrı yapmanızı, ortaya çıkarmanızı belki de zaten ortada olan vahşi kadına daha sımsıkı sarılmanıza yardımcı oluyor. “Vahşi kadın bütün kadınların sağlığıdır.” Ona mutlaka sahip çıkın!
Toprağı eşeleyerek kemik toplayıp birleştiren ve şarkılarıyla bu kemiklere yeniden can veren “La Loba” bizlere eğer doğru şarkıyı söylersek, vahşi ruhun psişik kalıntılarını hatırlayabileceğimizi ve onu şarkılarla tekrar canlandırabileceğimizi vaat eder. Estes, çevremizde de görebileceğimiz gibi kadınların toprağı kazarken (çiçekler dikmek, elleriyle baharda domates fideleri ekmek …) böylesine huzurlu olmalarını iki milyon yaşındaki vahşi kadına doğru kazdıkları için olduğunu düşünür.
Mavisakal öyküsünde ise doğduğu ilk andan itibaren toplum tarafından evcilleştirilip, eğitilen kadının sezgilerinin körelmesiyle yok edicinin tuzağına düşmesi sembollenmiştir. Şirin ve nazik olmak sadece yok ediciyi gülümsetir. Öyküdeki kadın psişedeki ablalarının seslerine dikkat eder ve bu sesler onu tehlikeye nazik olmaması vahşi kadını uyandırması için uyarır.
Bilge Vasalisa öyküsünde “annenin erken kaybı” fazla iyi anneden kurtulmak yani psişenin içinde artık ona destek olmayan değer ve tutumların ölmesine izin vermesidir. Kadınların hayatı fazla güvenli kılan, aşırı koruyucu bebek adımlarla ilerlemesine sebep olan birtakım bağlardan kurtulması gereklidir. Annenin kızına bıraktığı bebek ise kadından kadına en önemli miras, sezginin kutsanmış bir şekilde el altında tutulması, sınanması ve beslenmesini temsil eder.
Manawee öyküsü ise kadının ikili doğasını ifade eder. Bir kadın biri vahşi diğeri daha uygarlaşmış olan iki benlik barındırır. İki benlik birbirinden ayrı değil aksine iç içedir ve ikisini de eşit olarak beslemek hayati bir önem taşır. Hayatınıza giren kişinin de sizi ikili psişenizle tanıması ve sevmesi sağlığınız için oldukça mühimdir.
İskelet Kadın öyküsü ise baştan sona ikili ilişkilerin mitolojik bir arketipidir. Yaralı ve incinmiş iskelet, ilk evrede korkan kaçan ve yüzleşmeye cesareti olmayan eşe denk gelir. Daha sonraları ise ilk başta korkulup kaçılan şeye nasıl hayat verildiği ve o şeyden nasıl hayat bulunduğu ifade edilmiştir. Hazine siz istemeseniz bile bir kez ayağınıza takılmıştır, kaçış mümkün gözükmez.
Çirkin ördek yavrusu öyküsünde ördekler içine karışan bir kuğunun yaşadıklarına değinir. Orada mutsuzdur sevilmez ve ait olduğu yere bin bir badirelerle ulaşır fakat yine de ulaşır. Bizlerde bize verilmeyen şeyler (sevgi, aşk, saygı, merhamet vb.) üzerinde zaman harcamak yerine zamanımızı ait olduğumuz yeri bulmaya harcamalıyız. Kendi psişik ailemizi arayıp bulmak, bize canlılık ve aidiyet kazandırır. Yazar bu bölümde anne türlerine değinmiş ve kadının içinde bulunduğu kültürün ona dayattıklarının vahşi anneyi ve yavrusunu nasıl zedelediğinin en güzel örneklerini ortaya koymuştur.
Kırmızı ayakkabılar öyküsünde ise bir kadının ilk ürünü olan ve kendi elleriyle ürettiği kırmızı ayakkabılarını bir tuzağa yenik düşerek kaybetmesi ve karşısına çıkıp canlılık vaat eden ilk şeye tutunma riskiyle karşı karşıya kalmasına değinir. Birdenbire tekrar özgürleşmiş hisseden kadın tüm hiddetiyle aşırılıklara saldırma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Kıtlığın beraberinde getirdiği sorun da budur. Ona benzeyen bir şey özlemini giderecekse, kadın onu sımsıkı tutar, hem de hiç sorgulamadan…
Yaşam alanını yitirip postunu kaybeden ve giderek hastalanan fok kadın gibi eve dönme zamanımızın geldiğini anlamalıyız. Eve dönmek için çetin bir yolculuk gerekmez. Dans etmek, deniz kenarında oturmak, kafede yazı yazmak, dostlarla tatile çıkmak… tüm bu aktiviteler sizi ruh evinize döndürür. Evrende ne kadar kadın varsa bunun işte o kadar çok yolu vardır. Önemli olan zamanı geldiğinde herkesin her şeyi olmayı bırakıp “ben gidiyorum.” diyebilmektir.
Hayatlarının bir kısmında eziyet gören, büyük baskılar yaşayan kadınlar aslına bakarsanız tahmin edilemez bir derinliğe sahiptir. Bilince sahip çıkarak bu günlere gelmiş ve kendi kendine güçlü bir inanç beslemektedirler. Öfke yeri geldiğinde bir haktır ve kabul edilebilir bir duygudur fakat kadınlar kine boğulmak yerine içgüdüsel doğasına dönecek olurlarsa, yeniden canlanır, yeniden doğar. Kadınlar yirmili yaşlarına gelmeden önce binlerce kez ölmüşlerdir. Aksini iddia eden ise hala uykudadır. Hayatımıza bir göz atmak ve küçük ölümlerle büyük ölümlerin nerede nasıl meydana geldiklerini bilmek bir bakıma bir dinlenme ve dönüşmedir.
Size kitabı aktarabildiğim kadarıyla aktardım. İçimdeki vahşi kadın her kelimede, altını çizdiğim her cümlede bana binlerce şey fısıldadı; hepsini size aktarmama imkân yok. Sizlere de kitabı kendi vahşi kadınınızdan dinlemenizi önermekten başka bir şey gelmez elimden.
Kitabı önerebildiğiniz kadar kadına önerin, dağıtın, yayın. Bütün kadınların evine dönmesine, içindeki La Loba ’ya ulaşmasına ve kendi kırmızı ayakkabılarını giymesine yardım edin. Bizler kültürün kışkırtmalarına gelmeden kız kardeşimizi kadınsı doğaya ait ailevi değerlerde bulunan ilişkiyi yansıtmayan kısıtlamalara kurban etmemeli ve el ele tutuşup şarkılarımızı söylemeli, dansımızı etmeliyiz.
Kitabı okurken kendinize kızacak, sinirleneceksiniz. Bazen kurduğunuz bağlantılar, kazandığını iç görü sizi mutlu edecek. En önemlisi zincirlerinizi kıracak, canlılığı yeniden kazanacak kadar cesaretiniz olacak. İçinizdeki kadın yeniden şarkılar söyleyecek. Eğer hayatınızda size doğru gelen bir şeyi, içinizden gelen bir şeyi yaptığınızda çevrenizden negatif dönütler alıyorsanız doğru yoldasınız demektir. Uslu olmayın, oyunlar oynayın, gerekirse parmakla gösterilin ama kendiniz olun, yaratıcı hayatın kökü terbiye değil oyundur!
Kitabın dili kimine ağır kimine karışık gelecek fakat yine de sizi bir şekilde yakalayacak, eminim her okuyan (cinsiyeti fark etmez) bambaşka tatlar alacak bu kitaptan. Çevirisi muazzam kendisi zaten dünyanın dört bir yanından yirmi yılı aşkın süredir toplanmış mitlerle kurulan bir şaheser. Bana göre kitabın; insan psişesini en güzel açıklayan, kadın doğasını çok iyi yakalayan Jung’un fikirleri çerçevesinde işlenmiş olması da ayrı bir tadı.
İşte kadınlar için muazzam bir başucu eseri, eve giderken yoldaş, öze dönüşün haritası ve daha binlerce şey…