Üç bölümden oluşan kitabın ilk bölümü Dünyasız Bir Kafa olarak adlandırılmıştır. Uzun boylu, zayıf bir adam olan Profesör Kien, tüm dış dünyadan soyutlanmış bir şekilde kendine yirmi beş bin kitaptan oluşturduğu kalesinde yaşamını sürdürmektedir. Dış dünyadan, cahil ve bilgi kırıntısına bile sahip olmayan bu insan topluluğundan öylesine tiksinmektedir ki tam anlamıyla toplumdan izole olmuştur. Ne bir dostu ne bir arkadaşı ne de bir sevgilisi vardır. Tek akrabası olan kardeşi ile bile görüşmemektedir. Kien, insanlardan uzak durma kararının doğruluğuna o kadar inanmaktadır ki üstün bilgilerini paylaşmak için bile olsa insanlarla etkileşime girmezdi. Öyle ki kendisinin büyük bir sevecenlikle karşılanacağı, ününden dolayı büyük saygı görüleceği ve insanların merakla her seferinde dahil olup olmayacağı üzerine bahse girdikleri o kongrelere hiç teşrif etmezdi. Kien, kendi araştırmasını okuması üzere birini gönderir ve yılların geleneğini hiç bozmayıp topluluklara asla dahil olmazdı. Kendisi çok uzun saatler çalıştığı ve okumalar yaptığı için evde yardımcı birine ihtiyacı vardı. Gazeteye verdiği ilan sonucu Therese isimli bir kadını yanında çalıştırmaya başlamıştır. Therese, orta yaşlı geçimini temizlikçilikle sürdüren cahil denebilecek düzeyde eğitimsiz ve paragöz kadının biriydi. Kien, kendi dünyasına dahil etmek zorunda kaldığı bu kadının kitaplarına olan özeninden çok memnundu. Kadın, kitapları tek tek siliyor, tek bir toz bırakmıyor hatta kitaplara eldivensiz bile dokunmuyordu.
Kafasız Bir Dünya isimli bölüm kitabın ikinci bölümüdür. Kien, öldükten sonra kitaplarına ne olacağı konusunda derin endişelere sahipti. Kitaplarının dağılmasından ve tüm o tiksindiği ayak takımının eline düşmesinden çok endişeliydi. Bunun üzerine hayatının hatasını yapan Kien, 8 yıldır ona hizmet eden Therese ile evlenmeye karar vermiştir. Evliliğin normal bir sevgi bağına dayanmadığı iki taraf açısından da biliniyordu. Birisi geleceğini garanti altına almak amacıyla diğeri kitaplarının kaderini bağlamak amacıyla bu evliliği gerçekleştirmişti. Başta her şey aynı düzeninde sürerken Kien bu kadının gittikçe büyüyen varlığına dayanamamaya başladı. Evden dışarıda daha fazla vakit geçirip akşamları da içen Kien, karısının varlığına körleşip yaşamını sürdürmeye çalışmaktadır. Therese ise kocasının parasını çarçur ettiğini ve önceden iki satır karalayarak kazandığı parayı bile artık kazanmadığını böyle giderse sonunda bütün paralarının tükenip düşkünler evine gideceklerinden korkmaktaydı. Düşkünler evine gitmesi gereken Therese değildi. Bütün parayı çarçur eden kafayı kitaplarıyla bozmuş bu zavallı adamdan başkası değildi. Therese, sonunda Kien’i kapının önüne koydu. Kien, bir diğer körleşmeyi yaşadığı evinin, kitaplarından kurduğu kalesinin içine almadığı kapının önünde bıraktığı tüm o düşkün ve aciz insan topluluğu ile bir arada yaşamak zorunda kalır. Cennetin Yıldızları isimli bir pavyonda daha önce karşılaşmayı hayal bile edemeyeceği insanlarla bir araya gelmiştir, Kien. Bu bölümde öne çıkan karakterlerden biri de Amerika’ya gidip oyuncu olma hayal olan cücedir. Cüce, Therese’den bile daha paragözdür ve Kien’in başına türlü türlü işler açar.
Kitabın son bölümünde kardeş Kien yani Georges kitaba dahil olur. Kien’in akıl sağlığı günden güne bozulurken akıl hastanesinde müdürlük yapan doktor kardeşinin çözümlemeleri destanlar üzerinden yapılan göndermeler kitabın bu bölümünde öne çıkmaktadır. Therese’nin varlığı bile Kien için büyük sancılarasebep olmaktadır. Kardeşinin de yardımıyla Kien bir süredir uzak kaldığı ve kafasında yarattığı kitaplarına ve evine kavuşur. Fakat ruh sağlığı öylesine bozulmuştur ki Kien başlattığı bir yangında kendi varlığına ve kendini yaratan kitaplarının varlığına son verir.
Kien, kendisine kafasının içinde bir dünya yaratmıştır fakat yarattığı kafasına bir dünya bulamamıştır. Bilgiye olan aşkı onun yalnızlıktan kalesinin asma kilidi olmuştur ve sosyal açıdan eksik bir insan yapmıştı Kien’i. Canetti, sınıfsal farka bu farkın altını çizen tüm o aydın kesme Kien üzerinden göndermelerde bulunmuştur. Önce gözünü kapatarak görmezlikten gelmeyi sonra kulaklarını kapatıp duymazlıktan gelmeyi ve en son da tepki dahi veremeyeceği bir ketlenme evresinde insanın yaşamının son bulduğunu fakat bu yaşamın kimseye dokunmadan geçirilen beyhude bir zaman olduğunu ifade etmektedir. Tüm bildiklerimiz ve kendimize kattıklarımız ancak diğerleriyle bir aradayken anlamlıdır. Sırça köşklerimizde sürüp giden yaşamlarımız insanın duygusal sakatlığının yansımalarından başka bir şey değildir.
Körleşme kitabının dili açık ve anlaşılırdır. Kitabın bana göre en derinlikle ve akıcı bölümü birçok psikolojik çözümlemelere ve destansı gönderimlere yer verilen üçüncü kısımdır. Okunmasını tavsiye ettiğim yaşama çok fazla değinirken aynı zamanda da bizi Kien’in öyküsüne kaptıran bu eser Canetti’den kendi kurdukları sırça köklerinde yaşayan günümüz aydınlarına da bir çağrıdır.