Nemli ve kasvetli havası ile İnikat Odası her zaman ki misafirlerini ağırlamak için sanki sabırsızlanıyordu. Boş odada ki masa da üç delikanlı ve bir kız oturuyordu, tartışmaları odanın gizemi ile bütünleşip içinden çıkılamaz şekilde alevleniyordu. İkra öfkesine hâkim olamıyordu. Derin yeşil gözlerinden huzur değil insanı içine çeken yeşil alevler saçıyordu. Oysa içinde öfkeden ziyade hüzünlü bir ruha sahipti. Yanında bulunan Alya ve Kayra onun ile tartışmaya girmeyecek kadar tanıyorlardı İkra’yı, içlerinde sadece çocuk ruhlu olan kardeşi Asutay telefonu ile ilgilenerek onu sanki ciddiye almıyor görünüyordu. Oysaki Asutay onlara arayanın Şan olduğunu söylediğinde hepsi telaş ile İnikat Odasından çıktılar. Ezeli bekleyiş sona ermiş ve tabutu bulmuşlardı. Bu onların var olması için gerekliydi. İnikat Odasında olanlar tabutun başında kurbanlarının kanını tabuta akıtırken sadece Elfaz’ın yeniden hayat bulmasını değil bu görselliğin ihtişamı ile de kendilerinden geçmişlerdi, ancak Elfaz’ın acı çektiğini ve ait olduğu ruhu bulmaları gerektiğini hepsi biliyorlardı.
Tabutu taşıyan birlikteki tüm askerler katledilmiş, bir tanesi ihanet ederek Elfaz’ın elinden kurtulmuştu, âmâ patronu Noyan ‘ın onu affedeceğini düşünerek büyük bir yanılgıya düşmüştü. Yıllardır sürekli yer değiştirdikleri tabuttaki adam artık ölü değildi ve ordular kurup askeri birliğin karşısına geçeceklerini Noyan’ın en kıdemli askerleri dillendirse de bu birlikte olan herkes bunun en kısa sürede gerçekleşeceğini biliyordu zaten. Ne yapıp ne edip Elfaz dan önce taşıyıcıya ulaşmaları gerekiyordu. Noyan bu uğurda her riski göze almıştı bile.
Yertan ve Yasun hediyeler hazırlayıp evlatlık olarak alınan Tuana’yı ziyarete gittikleri bu güzel günde küçük meleğin onların ruhuna verdiği dinginliği, huzuru içlerine dolduracaklardı. Yertan ve Yasun’u gören Tuana ne kadar mutlu olduğunu anlatmaya fırsat bulamadan, Yertan’ın değişimine şahit oluyorlardı. Gözlerinde ki ışıltı gitmiş yüzü solmuş bir vaziyette sanki onları duymuyormuş gibi bakan gözlerine şahit oluyorlardı. Yasun artık emindi, yıllarca beraber yaşadığı erkek arkadaşı ruh sağlığını kaybediyordu. Yasun Yertan’ın gözlerine baktığında, gözlerinde çaresiz bir insanın bakışında ki korkuyu görüyordu.
Temren büyülü şehir, yağmur altında ıslanırken nelere gebe olduğunu bilmiyordu. Huzursuzluğuna bir türlü anlam veremeyen Yertan gördüğü kâbusun gerçek olabileceğine ihtimal vermese de beyninin içinde sanki onu esir alan ve gördüğü görüntülerin içinde kendisinin de var olduğunu kabul etmeye zorluyordu. Kız arkadaşı Yasun onun için endişelense de henüz aklına onu da Temren şehrinde işlenen sayısız cinayetin işinde yer alacağına inanmak istemiyordu, ta ki bir gece Yertan üstü başı kan içinde yatağına dönmeye çalışıp karşısında Yasun’u görene kadar. Artık yapacağı hiçbir açıklamamanın kendi masumiyetini kanıtlamaya yetmeyeceğini Yasun’un gözlerinde görmüştü. Açıklamaya çalışırken kapının vurulması ile Yasun’un korkusu da artmıştı fakat güzel melekleri Tuana’nın sesini duyunca ikisi de kapıya koşup onu içeri almış ve siyah kıyafetli askerlerin malikâneyi ziyaret edişlerini ve kendisinin elinde ki resim çerçevesi ile nasıl kaçtığını anlatışını dinlerken buldular. Yertan buradan gitmeleri gerektiğini söylediğinde artık çok geç kalmışlardı. Dışarısı askeri birlik ile çevrilmiş ve Yertan onları koruma adına ilk katliamına ne kadar yakın olduğunu o ana kadar anlamamıştı. İçin de ki ruh ile karşılaşma zamanıydı şimdi.
İkra ve Asutay taşıyıcıyı aramaya çıkmışlardı. İkra, Asutay’ın sızlanmalarından o kadar bunalmıştı ki onu boğma isteğini güçlükle zapt ediyor ama bir yandan da fırsatını buldukça aralarında en rahat olan küçük kardeşini hırpalamaktan geri kalmıyordu. Aksine Asutay’ın kız arkadaşı Aleda en uygunsuz zamanlarda arayıp İkra’nın öfkesini daha da çoğaltıyordu.
Yertan,Yasun ve Tuana’yı koruyamamış onların bilinmedik bir yere doğru askeri araçlar ile götürüldüğününüm suçluluk duygusu ile baş etmeye çalışıyordu. İkra ve Asutay da taşıyıcının kim olduğunu bulmuşlar fakat ellerinden kaçırmışlardı. Noyan ve askerleri ellerinde tutukları Yasun ve Tuana’yı yem olarak kullanacak ve onlardan önce taşıyıcıya ulaşacaktı. Noyan ‘ın hesaplamadığı ise, İkra ve Asutay’ında karargâha çok yakın olmaları ve yeni bir savaş için hazırlık yaptıklarıydı.
Kitabı elime ilk aldığımda, ilk sayfasından itibaren beni içine hapsedeceğini hiç düşünmemiştim. Fantastik bir romandan beklediğimden daha fazlasına şahit oldum. Karakterlerin özellikleri, kurguda ki şehrin hem büyüsü hem de yaşananlardan dolayı korkunçluğu, merakınıza yenik düşünmenize ve bir sonraki sayfada nelere şahit olacağınızı kestirememeniz sizi yerinizde daha sıkı oturup okumanıza devam etmeye teşvik ediyor. Yazar tasvirini o kadar detaylı kaleme almış ki, kitabı okurken kendinizi bir sinema salonunda olayları izlerken buluyorsunuz. Kimi zaman bağlılıklarınızı, kimi zaman öfkeleriniz sorgulayabiliyorsunuz. İki Ruh’un dirilişine ve bu uğurda kaybedilip tekrar kazanılanları hem sevinç hem de endişe ile okuyacaksınız. Kitap bir ilk eserden ziyade profesyonel bir yazardan çıkmışçasına sizi etkileyip devamını sabırsızlıkla bekletecek türden. İki kayıp ruhun çarpışması, insanlığın son mu? Şahit olacağınız inanılmaz kurguda kitabın bitmemesini istemeyeceksiniz.
İki Ruh - Diriliş Soruları ve Cevapları
İki Ruh - Diriliş kimin eseri?
Aysun Çelik
İki Ruh - Diriliş türü nedir?
Yerli Romanlar, Fantastik, Gerilim
İki Ruh - Diriliş kaç sayfa?
468
İki Ruh - Diriliş Yorumları
güzel bir eser olmuş,elfaz tekrar aralarina dönecek mi ?kitabin devami çikacak mi?
04-03-2015 13:42
kitapta ki karakterlere aşık olacak devamını sabırsızlılka bekleyeceksiniz, şahsen ben sabırsızlıkla bkliyorum :)
05-03-2015 17:00
yer yer güzel ama genel olarak sıkıcı merak dışında birşey sunmuyor sürekli hayal kırıklığı
15-02-2016 10:03
aysun celik çok güzel yazmış iki ruh çok güzel bir kitap beğendim