Kitap Türü:ŞiirOrjinal Adı:Don JuanÇeviren:Halil Köksel
Puan Tablosu
Don Juan Özet
Juan, Guadalquivir Nehri boyunca uzanan, portakalıyla ünlü Sevilla kentinde doğar. Annesi Donna Inez ile babası Don Jóse arasındaki büyük boşanma davası Jóse’nin ani ölümüyle sonuçlanmıştır. Oğlunun eğitimi üzerine titizlikle eğilen anne ona sanat, bilim, dil konusunda engin bir bilgi imkânı sağlarken ahlaka pek uygun bulmadığı doğa tarihini ve mitolojiyi sansürden geçirerek öğretmeyi tercih eder. Ahlak konusundaki aşırıya kaçan davranışları oğlunun öğretmenlerini ile hizmetçilerini yaşlı ve çirkin seçmesine kadar gider. Günlerini kilise ile öğretmenleri arasında mekik dokuyarak geçiren Juan ilk aşkı, annesinin eski sevgilisi Don Alfonso’nun genç eşi Julia ile tadar. Çiftin altı ay süren ilişkisi Alfonso’nun baskınıyla hazin bir şekilde sonlanır. Alfonso, Julia’dan boşanır. Julia bir manastıra kapanır. Inez de oğlunu ahlakının düzeltmesi için dört yıllığına Avrupa’ya gönderir.
Juan, İtalya’da yaşayan babasının akrabası Moncada ailesinin yanına gitmek üzere Cadiz’den Trinidada adlı gemiyle yola çıkar. Gemi bir gece yarısı çıkan fırtınayla batar. Juan, köpeğini, öğretmeni Pedrilla’yı ve sağ kalmayı başaran uşağı Pedro’yu da yanına alarak yirmi yedi yolcuyla tıka basa dolmuş bir sandala atlamayı başarır. Açık denizde sürüklenen kazazedeler baş edilemez bir açlığın etkisiyle köpeği, Pedrilla’yı ve Pedro’yu yiyerek hayatta kalmaya çabalar. Ancak günler sonra ufukta beliren adaya sağ çıkabilmeyi başaran sadece Juan olur.
Juan’ın sığındığı bu ada, korsanlıkla ve köle tacirliğiyle nam salmış bir Yunan denizcisi olan Lambro’nun henüz yirmisine basmamış kızı Haidée ile yaşadığı Siklat’tır. Juan ile Haidée’nin gizli aşkları Lambro’nun denizde öldüğü haberini almalarıyla açıkça yaşanmaya başlar. Yaşlı denizcinin büyük krallığını birlikte yönetmeye başlayan çift, Lambro’nun aniden ortaya çıkmasıyla neye uğradığını şaşırır. Babasının adamlarına Juan’ı yakalamasını emretmesi üzerine Haidée kendini kaybeder. Yemeden, içmeden kesilen genç kadın on iki günün ardından karnındaki bebeğiyle hayatını kaybeder. Juan ise esir pazarında satılmak üzere bir gemiye bindirilerek İstanbul’a götürülür.
Juan, Vidin Kuşatması sırasında esir düşen İngiliz asker John Johnson’la birlikte yaşlı, zenci bir hadım tarafından satın alınır. 30 yaşlarındaki bu asker Devlet-i Aliyye’ye, Juan ise II. Mahmut’un dördüncü eşi Gülbeyaz’a hizmet etmek için tercih edilmiştir. Juan’ın Gülbeyaz’ı reddetmesi üzerine gözünü kan bürüyen genç gözde, Juan’ın, yakınlık kurduğu Gürcü Cariye Dudu’yla birlikte boğdurulmasını emreder.
Johnson’la bu ölüm fermanından kaçan Juan kendini Suvarof’un kuşattığı İsmail’de bulur. Kenti Müslümanların elinden almak için canla başla vuruşan genç adam Vladimir Nişanına layık bulunarak Petersburg’a gönderilir. Çariçe II. Katerina’nın huzuruna çıkması ile de ilk görüşte aşkın kıvılcımları etrafa yayılır. Teğmen unvanıyla onurlandırılan Juan’la Çariçenin saray içindeki aşk oyunu Juan’ın ağır bir hastalık geçirmesiyle sona erer. 48 yaşındaki Katerina, genç sevgilisini hava değişimi için İngiltere’ye elçi olarak göndermek durumunda kalır.
İsmail’de yanına aldığı yetim kalmış küçük Leyla ile İngiltere’ye giden Juan orada kendini sosyetenin göbeğinde bulur. Juan’ın gönlünü çelmek için birbiriyle yarışan hanımları gören ev sahibesi Lady Adeline Amundsen, Juan’a evlenmesini önerir ve karşısına pek çok isim çıkarır. Lady’nin önerdiği kişiler arasında Aurora Raby’i es geçmesi Juan’ı şaşırtır. Oysa bir Katolik olan Raby, Juan için en uygun adaydır; üstelik Juan’a Haidée’yi anımsatmaktadır.
Juan, Aurora’yı düşünmekten uyuyamadığı bir akşam evin hortlağı olarak nam salmış Kara Keşiş’i görür. Ertesi gün bu efsane üzerine yapılan konuşmalar huzursuz Juan’ı rahatlatsa da ertesi gece Kara Keşiş onu yine ziyaret eder. Juan hayalete doğru elini uzattığında onun taliplilerinden biri olan Düşes Fitz Fulke olduğunu şaşkınlıkla fark eder.
Tamamlanamayan 16 kantoluk bu epik taşlama bir İspanyol efsanesinden hareketle yazılsa da bu konudan yola çıkılan diğer eserlerden farklı olarak bir zamparadan çok kadınların peşinde koştuğu bir âşığı anlatmaktadır. Lord Bryon’un Don Juan’ı ülkeden ülkeye gezerek bir maymuncuk misali her kadının kalbine girmeyi başaran sevimli bir oğlanın hikayesidir sadece. Bryon bu hikâyeyi anlatırken kimi zaman bilinç akışını kullanarak bizi farklı konulara da yönlendirir. Bunu yaparken mizahı elden hiç bırakmaz. Kullandığı günlük dil ile de (Halil Köksel’in müthiş çevirisi yadsınamaz) iyi okurları her dönem kendine çekmeye devam edecektir.