“Bak buraya bir dokunuş bırakıyorum” demiştim elimi kalbine götürüp. “Buraya başka kimsenin bırakamayacağı saflıkta, hayalimin de ötesinde berrak sudan çıkmış, içi sadece sevgi dolu bir dokunuş bırakıyorum. Kimsenin bilmediği, kimsenin duymadığı, sadece sana ait, yüreğimden sana kaçmış haylaz ama sevimli bir dokunuş. Gittiğin her yerde yanında olacak bir dokunuş, bir mühür bırakıyorum sana. Sen ve ben bileceğiz bunu ve asla unutmayacağız. Unutursak kaybederiz…”
Unutamadım, bir yanlışın romanı. Bir kaçışın, bir vazgeçişin, ama aynı zamanda kaçamayışın romanı. Umudun en dibe vurduğu anda hayatın kulağa fısıldadığı güzel günlerin romanı. Aşkın yüzeysel ele alınmadığı, hayata dair olandan bağımsız tutulmadığı bir roman. İçimizi güzellikle dolduran aşk kadar, o aşkın bir köşe başında uğradığı tecavüzlerin, yanı başında patlayan bombaların, gözünün önünde tekmelenen çocukların, en değerlileri için kendinden vazgeçmiş ve fakat bir hastane köşesinde dalgın gözlerle ölümü beklerken bile aşkından vazgeçmemiş olanların romanı... Bazen kocaman bir hiç’in, bazense hayatı anlamlı kılan her şeyin romanı.
Unutamadım, umutsuzluğun, Demokles’in kılıcı gibi tepemizde sallandığı ama sonunda bir çırpıda yere çalındığı, umudun galip geldiği sarsıcı ve sahici bir roman.
“Unutamayanlara” ve “unutmaya karşı direnenlere” bir armağan...